Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/10518 E. 2014/16594 K. 08.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/10518
KARAR NO : 2014/16594
KARAR TARİHİ : 08.09.2014

MAHKEMESİ : Kütahya İş Mahkemesi
TARİHİ : 17/07/2013
NUMARASI : 2005/103-2013/264

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

KARAR

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz edenin sıfatına ve temyiz kapsamına göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, 15.08.2004 tarihindeki iş kazası nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, maddi tazminat davalarının kabulüne, manevi tazminat davasının ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, işbu dava ile birleşen 2009/755Esas ve 2012/537Esas sayılı iki dosya daha bulunduğu, davacının 2005/103 Esas sayılı işbu davada 1.000,00TL maddi tazminat talebinde bulunurken bu talebini 19.08.2011 tarihli ıslah ile 24.621,73 TL daha artırdığı, birleşen 2009/755Esas sayılı davadaki talebin yalnızca manevi tazminat istemine dair olduğu, 2012/537 Esas sayılı dava ile 47.904,21TL daha maddi tazminat talebinde bulunulduğu, davalı G.. Tur.Mad.A.Ş vekili ile diğer davalı gerçek kişilerin birleşen 2012/537 Esas sayılı dosyada süresinde zamanaşımı definde bulundukları, davalı gerçek kişilerden İ.. Ö..’in şantiye şefi olarak, Al..A..’ın da davalı şirket D..Yapı İnş.Teks.San.Tic.A.Ş’nin yönetim kurulu başkanı olarak işveren vekili sıfatını taşıdıkları, diğer davalı N.. S..’in ise vinç operatörü işçi olduğu, kazanın oluşumundan tüm davalıların değişik oranlarda olmak üzere %85 oranında, kazalının ise %15 oranında kusurlu bulunduğu, davalı N.. S.. dışındaki tüm davalıların ya işveren yada işveren vekili sıfatını taşımalarına göre bu davalıların kazalı işçiye karşı sorumluluğunun akdi sorumluluk olduğu, davalı N.. S.. ile kazalı arasında böylesi akdi bir münasebetinin bulunmamasına göre N.. S..’in sorumluluğunun haksız fiil sorumluluğuna dayandığı anlaşılmaktadır.
Türk Borçlar Kanununun 61.maddesinde düzenlenen eksik teselsül hükümlerine göre davalıların davacıya karşı birlikte sorumlu oldukları ortadadır. BK.’ nun 61.maddesi hükmü gereğince borçlulardan her biri borcun tamamından tek başına sorumlu olduğundan, borçlulardan birisinin borcunun zaman aşımına uğramış olması alacak miktarına etkili değildir. Bu kuralın doğal bir sonucu olarak da zaman aşımı def’i inden ancak kendi borcu zaman aşımına uğramış olan borçlu yararlanabilir ve her davalıya kendi hukuki durumlarına uygun zaman aşımı süresi uygulanır.
Somut olayda, 15.08.2004 tarihindeki olay nedeni ile 26.11.2012 tarihinde açılan birleşen 2012/537Esas sayılı davada, davalı G.Tur.Mad.A.Ş vekili ile diğer davalı gerçek kişilerin süresinde zaman aşımı def’i inde bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık davalılardan hangisi için hangi zamanaşımı süresinin uygulanacağı ve bunun doğal neticesi olarak da hangi davalı yada davalılar bakımından bakımından birleşen 2012/537Esas sayılı dava ile talep olunan alacağın zamanaşımına uğradığı noktasında toplanmaktadır. Davalı N.. S..’in sorumluluğu yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere haksız fiilden kaynaklanırken diğer davalıların sorumluluğu işveren yada işveren vekili olmaları nedeniyle sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Hal böyle olunca yargılamaya konu kazada davalı N.. S.. dışındaki tüm davacılar için akdi zamanaşımını süresinin düzenlendiği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146.maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması, davalı N.. S.. için ise haksız fillerde zamanaşımı süresinin düzenlendiği aynı yasanın 72/1 maddesinde belirtilen zararın ve failin öğrenilmesi tarihinden itibaren iki yıl ve her halde 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği izahtan varestedir. Öte yandan Borçlar Kanununun 72/2 maddesinde de eylem aynı zamanda suç oluşturuyorsa o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı hükmü mevcut olup olayımızda zararlandırıcı hadisenin aynı zamanda suç oluşturduğu hususunda da tartışma bulunmamaktadır. O halde dava konusu eylem için olay zamanında geçerli olan TCK. 102/4 maddesinde belirtilen 7 yıl 6 aylık uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gereklidir. Bu sürenin başlangıç tarihi ise TCK. 103. maddesine göre olayın gerçekleştiği tarihtir. Bu açıklamadan olarak davacı kazalı, davalı N.. S.. bakımından olayın aynı zamanda suç teşkil etmesi nedeniyle geçerli olan 7 yıl 6 aylık uzamış ceza zamanaşımı süresini birleşen 2012/537Esas sayılı dosyada talep ettiği alacak yönünden geçirmiştir. Fakat N.. S.. dışındaki diğer davalılar için sözleşmeden kaynaklanan 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerli olduğundan bu davalılar için alacağın zamanaşımına uğradığını söylemek mümkün değildir.
Bunun yanında,Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalı yakınlarına verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez ve yine 22.06.1966 gün 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de açıklandığı üzere zarar görenin müterafik kusurunun varlığı halinde bu durumun manevi tazminatın takdirinde göz önünde bulundurulması gerekir.
Tüm bu açıklamalar sonrasında neticeten, birleşen 2012/537Esas sayılı davada talep olunan alacak için, davalı N.. S.. bakımından 7 yıl 6 aylık dava zamanaşımı süresinin dolduğu gözetilmeden bu davalının da sorumluluğunu doğurur biçimde karar verilmesi, ayrıca kaza tarihi, tarafların kusur oranları ve sosyal ekonomik halleri ile özellikle kazalı sigortalının maluliyet oranı gözetildiğinde davacı lehine 75.000,00TL miktarlı olarak fazla manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine
08/09/2014 gününde oy birliği ile karar verildi.