Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/10381 E. 2014/21381 K. 27.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/10381
KARAR NO : 2014/21381
KARAR TARİHİ : 27.10.2014

MAHKEMESİ : Adana 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 21/02/2013
NUMARASI : 2011/945-2013/70

Davacı, davalı Kurum tarafından gönderilen ödeme emirlerinin zamanaşımına uğraması nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

K A R A R

Dava, Tasfiye Halinde A. Un San. AŞ nin 1996/1-2000/5 dönemine ait tasarrufu teşvik kesintisi borcu nedeniyle 6183 sayılı Kanun hükümleri uyarınca ,2003/4347, 2003/4348,2003/4349,2003/4350,2003/4351 sayılı takip dosyasından tebliğ edilen ödeme emri dolayısıyla borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece; davaya konu takip dosyasından gönderilen ödeme emrinde belirtilen alacak nedeniyle, 506 sayılı Kanunun 3197 sayılı Kanunla değişik 80. maddesi uyarınca, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başından itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olması gözetilerek davacı şirketin borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun 4. maddesi hükmüne göre işverenler; işçilerin ücretlerinden yapacakları tasarruf kesintileri ile sağlayacakları işveren katkılarını tahakkuk ettirerek ücret ödemesinin yapıldığı ayı takip eden ayın sonuna kadar TC.Ziraat Bankası’nda işçiler adına açtıracakları “Tasarrufu Teşvik Hesabına” yatırmakla, Sosyal Sigortalar Kurumu da aynı Yasanın 7. maddesi hükmü kapsamında; işverenlerin ücretlerden yapacakları tasarruf kesintileri ile sağlayacakları işveren katkılarını 4. maddede belirtilen süreler içinde ilgililerin banka hesaplarına yatırmamaları halinde yatırılması gereken miktarları re’sen ya da ilgililerin başvurusu üzerine 506 sayılı Kanunun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri çevresinde gecikme zammıyla birlikte işverenden tahsil ile yükümlendirilmiştir.
3417 sayılı Kanun, 29.03.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarının Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanunun 10. Maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 4853 Sayılı Kanunun 7. maddesinde; “3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı, 8. maddesinde;“3417 sayılı kanun hükümlerine göre, ücretlerden yapılması gereken tasarruf kesintileri ile katkı paylarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan işverenlerden; yatırılması gereken miktarlar ile gecikme zammı, resen veya ilgililerin başvurusu halinde Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri dairesinde tahsil olunarak TC. Ziraat Bankası şubelerindeki ilgili Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılır.
3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamındaki personelin aylık ve ücretlerinden tasarruf kesintileri ile Devlet ve işveren katkılarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan kurumlar, yatırılması gereken miktarların resen veya ilgililerin başvurusu halinde yasal faiziyle birlikte T.C. Ziraat Bankası şubelerindeki ilgili Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılmasından sorumlu olacakları…” hükmü öngörülmüştür.
Çalışanların ücretlerinden yapılması gereken tasarruf kesintileri ile katkı paylarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan hesaplara yatırılmaması halinde Kurum, 506 sayılı Kanununun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri uyarınca tahsil ile yükümlü kılınmıştır. 3417 ve 4853 sayılı Kanunlar uyarınca tasarrufu teşvik alacaklısına sağlanmaya çalışılan güvence; işveren karşısında güçsüz konumda bulunan çalışanın, belirtilen kesinti, katkı payı ve nema toplamı yönünden oluşan alacağını kamu alacağı seviyesine çıkarılarak, onun 6183 sayılı Kanun uyarınca davalı Kuruma tanınan olağanüstü takip ve tahsil yollarından yararlandırılması sağlanmıştır. Çalışanların zorunlu olarak tasarrufa teşvik edilmesi ve bu tasarrufların değerlendirilmesi kapsamında oluşan hukuksal ilişkinin borçlusu işverendir. Davalı Kurum, borç ilişkisinden doğan edimi ifayla yükümlü olan, kendisinden edimin ifası istenen kişi konumunda bulunmayıp, 4853 sayılı Kanundan doğan yükümlülüğün kapsamı; sigortalı nam ve hesabına tahsilden ibaret olup, mevzuatında öngörülmemesi karşısında, Kuruma verilen bu görev ve yetki aynı zamanda müteselsil borçluluğu kapsamamaktadır. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.05.2007 tarih 2007/21-228 Esas 247 Karar sayılı kararları )
3417 sayılı Kanun ile çalışanların tasarruflarının artırılması amacı güdülmüş; bu nedenle çalışanların aylık veya ücretlerinden belirli oranda kesinti yapılması, Devlet veya işverenlerin bu tasarruflara katkıda bulunması, bunun sonucu toplanacak paraların en iyi şekilde nemalandırılması öngörülmüş, 4853 sayılı Kanun uyarınca da, çalışanların tasarruflarını teşvik hesabının tasfiyesi sırasında hak sahiplerine yapılacak ödemelere ve tasfiye süresince bu paraların değerlerinin korunmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
Tasarrufu teşvik kesintileri ve katkı payları; Kurumun prim ve diğer alacakları kapsamında bulunmadığından, bunların primlerin tahsiline ilişkin hükümleri dairesinde tahsil edilecek olması, Kurum alacaklarının tabi olduğu zamanaşımına ilişkin hükümlerin uygulanması sonucunu doğurmayacaktır. Konuyu düzenleyen 3417 ve 4853 sayılı Kanunlarda zamanaşımı ile ilgili özel bir düzenlemenin yer almadığı görülmektedir. Bu durumda, zamanaşımının genel hükümlere göre belirlenmesi gerekecektir. Alacak hakkı, Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128. maddesi hükmü gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir. Muacceliyet, bir borç ilişkisinde, alacaklının edimini isteyebileceği ve borçlunun da bu isteme uyarak edimini ifa etmekle yükümlü olduğu anı belirler. Bir başka ifade ile, söz konusu anda borç ifa kabiliyeti kazanır ve alacaklı o anda edimi kabul etmekle yükümlü olur.
Çalışanların ücretlerinden yapılan ve ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılması ile hak sahiplerinin mülkiyet alanına geçen tasarruf kesintileri ile katkı paylarının ne şekilde ödeneceği 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarının Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanunun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde de; “ Hak sahiplerine, anapara tutarları 2003 yılı Nisan ayında defaten ödenir. 5 inci madde uyarınca değerlendirilen tutar Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında dört taksit, 2005 yılında dört taksit ve Mart ve Haziran aylarında olmak üzere 2006 yılında iki taksit olarak toplam on taksitte ödenir.Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirlemeye yetkilidir. Emeklilik veya ölüm halinde taksitlendirme devam etmez ve ilgililere veya kanuni mirasçılarına kalan tutar defaten ödenir.” hükmü öngörülmüştür. Anılan düzenleme uyarınca, Nisan 2003 ayından itibaren hak sahipleri tasarrufu teşvik hesabından ödeme yapılmasına hak kazanmaktadır. Hal böyle olunca; Kurum yönünden, 10 yıllık zamanaşımı süresinin talep konusu hakkın istenebilir bir konuma geldiği, Nisan 2003 ayından başladığının kabulü gerekmektedir. Dava konusu somut olayda; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nca tahakkuk ettirilen 1996/1-2000/5 dönemine ait tasarrufu teşvik kesintisi borçları ve gecikme zammı nedeniyle, Nisan 2003 ayından itibaren on yıllık zamanaşımı süresinin geçmemiş olduğunun anlaşılması karşısında, Mahkemece; işin esasına girilerek hasıl olacak sonuç uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma, inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde zamanaşımı nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 27/10/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.