Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/10315 E. 2014/17496 K. 16.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/10315
KARAR NO : 2014/17496
KARAR TARİHİ : 16.09.2014

MAHKEMESİ : Elazığ İş Mahkemesi
TARİHİ : 11/03/2014
NUMARASI : 2008/752-2014/313

Davacılar, iş kazası sonucu malüliyetten doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacılar ile davalılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı ve davalı taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine.
2-Dava 21.04.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu L-2 vertebra kırığı ve hafif parezi (Felç) nedeniyle % 35,20 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalı ile eş ve çocuklarının manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece; davacıların manevi tazminat istemlerinin ise kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davalı vekillerince temyiz edilmiştir.
Mahkemece davacılardan E.. P.. yaranına manevi tazminatın takdirinde hataya düşülerek manevi tazminat az takdir edilmesi yanı sıra koşulları oluşmadığı halde davacı eş ve çocuklar yararına manevi tazminata karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Davacı E.. P..’ın iş kazası sonucu % 35,20 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı olayda davacının kusurunun bulunmadığı, davalı işveren ile üçüncü kişilerin %100 oranında kusurlu olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Gerek mülga B.K’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Bedensel bütünlük eş deyişle vücut bütünlüğü kavramının fizik bütünlük yanında ruhsal bütünlüğü ve sağlığı da kapsadığı tartışmasızdır. Olayın özelliklerinin neler olduğu 22.6.1966, 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanmıştır. Bunlar her olayda değişebilir. Bu nedenle hakiminin kararında bu özellikleri objektif ölçülere göre göstermesi gerekir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı E.. P.. yararına hüküm altına alınan 20.000,00-TL manevi tazminatın az olduğu açıkça belli olmaktadır.
Davacı eş ile çocuklar yararına manevi tazminat takdir edilmesine gelince;
Olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanununun 47. maddesine göre manevi tazminat isteme hakkı doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan kişiye aittir. Yansıma yoluyla aynı eylem nedeniyle manevi üzüntü duyanlar manevi tazminat isteyemezler. Hal böyle olunca doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan yalnızca maddi sağlık bütünlüğü ihlal edilen kişi ile sınırlı olup olmadığının tartışılması gerekir. Cismani zarar kavramına (B.K. 46 ve 47) ruhsal bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği bu maddelerde sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil ruhsal ve sinirsel bütünlüğünde korunduğu doktrinde ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Öyleyse, bir kişinin cismani zarara uğraması sonucunda, onun (ana, baba, karı, koca ve çocuklar gibi) çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğünün ağır şekilde bozulmuşsa onlarında manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmelidir. Bu durumda olanların zararları ile haksız eylem arasında uygun illiyet bağı mevcut olduğundan, yansıma yoluyla değil, doğrudan zarara maruz kalma söz konusudur. Kaza sonucu ağır yaralanan ve 2 kez ameliyata rağmen iyileşmeyen çocuklarının durumu sebebiyle ruhsal bütünlüğü bozulan anne ve babanın (H.G.K. 26.4.1995 gün ve 1995/11-122, 1995/430) ve haksız eylem sonucu ağır yaralanan ve iktidarsız kalan kocanın karısının manevi tazminat isteyebileceklerine (H.G.K. 23.9.1987 gün ve 1987/9-183 1987/655) ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları aynı esaslara dayanmaktadır.
Öte yandan 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nun 56/2 maddesinde de “….Ağır bedensel zarar …. hâlinde, zarar görenin …… yakınlarına da manevî tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebileceği.” düzenlenmiştir.
Somut olayda, olay tarihinde 34 yaşında olan, geçirdiği iş kazasında sonucu L-2 vertebra kırığı ve hafif parezi (Felç) nedeniyle % 35,20 oranında sürekli işgücü kaybına uğrayan sigortalının ağır bedensel zarara uğramadığı giderek bu zarar nedeniyle eşi ve çocukları olan davacıların manevi tazminata hak kazanmadıklarının kabulü ile bu yöndeki davanın reddi yerine yazılı şekilde kısmen kabulü hatalı olmuştur.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, davacı E.. P.. yararına manevi tazminatın takdirinde yanılgıya düşülerek, manevi tazminatın az takdiri ve ağır bedensel zarar söz konusu olmadığı halde davacı eş ve çocuklar yararına manevi tazminat takdiri suretiyle yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı ve davalı taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine,
16.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.