Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/467 E. 2014/1957 K. 11.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/467
KARAR NO : 2014/1957
KARAR TARİHİ : 11.02.2014

MAHKEMESİ : Karaman İş Mahkemesi
TARİHİ : 11/12/2012
NUMARASI : 2012/369-2012/366

Davacı, Kurumca düzenlenen ödeme emirlerinin ve takibin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava, davacının dava dışı K… Gençlik Klübü Derneği’nin ödenmeyen sigorta prim ve gecikme zammlarına ilişkin olarak düzenlenen ödeme emirlerinin üst düzey yönetici sıfatı olmadığı ve zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece; 7 günlük hak düşürücü süre içerisinde dava açılmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 26/06/2003 tarihinde derneğin yönetim kurulu üyeliğine, 08/06/2004 tarihinde yönetim kurulu yedek üyeliğine seçildiği, 21/06/2012 düzenleme tarihli ödeme emrinin dava dışı derneğin 2003/5-2004/6 aylar arasına ilişkin prim borcu, 26/06/2012 düzenleme tarihli ödeme emrinin dava dışı derneğin 2003/5-2004/6 aylar arasına ilişkin işsizlik prim borcu , 10/07/2012 düzenleme tarihli ödeme emrinin dava dışı derneğin 2004/1,2,3,4,6. aylara ilişkin damga vergisi borcu, 09/07/2013 düzenleme tarihli ödeme emrinin dava dışı derneğin 2003/8. ay idari para cezası borcuna ilişkin olup, ödeme emirlerinin 29/08/2012 tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise 06/09/2012 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın, yasal dayanaklarından olan 506 Sayılı Kanunun 80. Maddesinde; sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın aynı maddenin 1. fıkrasında belirtilen süre içinde tahakkuk ve tediye etmeyen Kamu Kurum ve Kuruluşlarının tahakkuk ve tediye ile görevli Kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliğe haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici ve yetkilileri Kuruma karşı işverenler ile birlikte müşterek ve müteselsilen sorumlu kılınmışlardır. Ancak bu sorumluluk görevde bulunulan süre içinde doğan prim borcu ile sınırlı olup ayrıca söz konusu sorumluluk şartlarının doğması için davacının ilgili kulübün yönetim kurulu üyesi olması ve yönetim kurulu kararına göre tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili bulunması ve prim borcunun haklı bir sebep olmaksızın ödenmemiş olması gerekir. Öte yandan 5510 sayılı Kanunun 88. maddesi de benzer bir düzenlemeyi içermektedir.
Yine 506 Sayılı Kanunun 80. maddesi hükmünde, Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. 6183 Sayılı Kanunun 25.05.1995 tarih ve 4108 Sayılı Kanunun 11. maddesi ile değişik mükerrer 35. maddesi hükmüne göre de; Kurumun, işveren tüzel kişilerde olan prim ve diğer alacaklarının, işveren tüzel kişilerin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilememesi ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde, işbu Kurum alacaklarının gerçekleştiği yada ödenmesi gereken dönemde işveren şirketi borç altına sokma ve yönetme yetkisini haiz kanuni temsilciler Kuruma karşı şahsi mal varlıkları ile sorumlu tutulmuşlardır.
Ödeme emrinin iptali istemine ilşkin olarak anılan maddeye dayalı olarak açılacak dava “menfi tespit” niteliğinde olup, ”böyle bir borcu olmadığı” veya “kısmen ödendiği” veya “zamanaşımına uğradığı” iddiaları dışında başka bir itiraz nedeni ileri sürülemeyecektir.
İtiraz davası için öngörülen 7 günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.04.2001 gün ve 2002/21-201-297, 24.03.2004 gün ve 2004/10164-170 sayılı kararları). Hak düşürücü süre, niteliği itibariyle bir itiraz olup sonuçlarını kendiliğinden meydana getirir, resen gözönünde tutulmalıdır.
Kamu alacağına ilişkin olarak anılan madde kapsamında öngörülen menfi tespit davası dışında, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılmasına anılan kanun hükümleri cevaz vermemektedir. Zira, tahsil edilmesi istenen alacak, kamu alacağı niteliğinde imtiyazlı olup sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsili sağlanmak istenmektedir. 6183 sayılı Kanunda, İcra ve İflas Kanununun 72. maddesine koşut bir hükme yer verilmemiş bulunması karşısında, Yasada öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusu, aynı konuda yeni bir menfi tespit, istirdat davası açamayacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.04.2006 gün ve 2006/21-198 Esas, 249 Karar sayılı Kararı).
6183 sayılı Kanun ile menfi tespit davasına, “Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczini” düzenleyen 6183 sayılı Kanunun 5479 sayılı Kanun ile değişik 79. maddesinde üçüncü şahıslar yönünden yer verilmiş ise de, bu olanak, kamu alacağı borçluları yönünden tanınmamıştır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.10.2007 gün ve 2007/21-623 Esas, 2007/717 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir.
Asıl borçlu yönünden yukarıda açıklanan mevzuat uyarınca ödeme emrinin iptali istemine ilişkin olarak açılacak davaların 7 günlük hak düşürücü süre içinde açılması gerekir ise de 3. şahıslar yönünden dava açmanın aynı süre ile sınırlandırılması aksine bir kuralın gerek 6183 sayılı gerekse 506 sayılı Yasa’da yer almaması nedeniyle doğru değildir.
Öte yandan, 3. şahıslar yönünden dava açma süresinin 7 gün ile sınırlandırılması asıl borçlu olmayan, örneğin Kurumun asıl borçlusu olan şirketin yöneticisi olmadığı halde hakkında ödeme emri gönderilen 3. şahısların her nasılsa dava açma süresini geçirmesi durumunda gerçekten sorumlu olmadıkları bir borcu ödemek zorunda kalmalarına neden olacak ağır sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Gerçekten, öğretide ve uygulamada oluşan görüşe göre, ödeme emrine itiraz edilmediği ve takibin kesinleşmesi giderek borcun ödenmesinden sonra borçlunun ödeme emrine konu borç yönünden yargı yoluna gidebilmesi başka bir anlatımla, bu yönde menfi tespit davası açabilmesi mümkündür. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı İİK’nun 72. maddesidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.11.1982 gün ve 1930/904 sayılı kararı da
aynı yöndedir. Kaldı ki, Anayasanın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesinde öngörülen ilke de gözönünde tutulduğunda, borçlunun, yargı mercileri önünde haklarını ileri sürmesi, aksine bir kuralın da gerek 6183 sayılı gerekse 506 sayılı Yasa’da yer almaması karşısında ilke olarak kabul edilmelidir.
Somut olayda, davacının, tahakkuka konu dönemde, prim borçlusu olan dava dışı spor kulübünü temsil ve ilzam yetkisinin olup olmadığının araştırılmadığı, eğer bahsedilen şekilde temsil ve ilzam yetkisine sahip kimselerden değilse 3. şahıs konumunda olup 7 günlük süre ile bağlı olmayacağı, buna göre açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile davanın esasına girip karar vermek gerektiği anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş; davacının, tahakkuka konu dönemde, prim borçlusu olan dava dışı spor kulübünü temsil ve ilzam yetkisinin olup olmadığı yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde yöntemince araştırmak, eğer bahsedilen şekilde yetkili kişilerden olduğunun tespiti halinde şimdiki gibi, aksi halde davanın süresinde olduğunu kabul edilerek, işin esasına girilmesi, menfi tespit davası ile ilgili tüm deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 11/02/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.