Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/4607 E. 2013/15991 K. 16.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/4607
KARAR NO : 2013/15991
KARAR TARİHİ : 16.09.2013

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, 16/09/2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Davacı, 19/11/1998 tarihinde geçirdiği trafik iş kazası nedeniyle %100 malul kaldığını, olayla ilgili açtığı maddi ve manevi tazminat davalarının kesinleştiğini, ne var ki, tekerlekli sandalyeye bağımlı bir yaşam sürdürmesi nedeniyle bu defa vücudunda yaralar oluştuğunu, yedi defa ameliyat geçirdiğini, cinsel günün azaldığını, tedavi giderlerinin karşılanmadığını ileri sürerek, toplam 80.000 TL manevi ve 13.780 TL maddi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının ilk olayda %100 malul kaldığı ve bu nedenle artığı maddi ve manevi tazminat davasının kesinleştiği, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi gereğince, artık manevi tazminat istenemeyeceği, tedavi giderlerinin ise, ancak kurumdan talep edebileceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

İş kazasına bağlı tedavi giderlerinin SGK’dan talep edilebileceği gözetildiğinde mahkemece buna ilişkin talebin reddedilmesinde isabetsizlik yoktur.
Ne var ki, HMK’nun 303.maddesi hükmü gereğince kesin hükünden söz edebilmek için her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Oysa ilk davada talep edilen manevi tazminat ilk dava tarihi itibariyle olayla ilgili duyulan acı ve ızdırabın karşılığıdır. Halbu ki eldeki davada talep edilen manevi tazminat ise, sonradan değişen ve gelişen olaylarla ilgilidir. O tarihte davacının ileride sürekli tekerlekli sandalyeye mahkum kalması ve sonucu olarak ta oluşacak yaralar nedeniyle yedi kez ameliyat olacağını bilmesi mümkün değildir. Kaldı Ki, böyle bir faraziye ileri sürülerek talepte bulunmuş olsa idi henüz daha zarar doğmadığı için talebinin reddedileceği muhakkaktır.
Somut olayda yapılacak iş, mevcut gelişen bir durum olup olmadığı ve ilk kaza ile illiyetinin bulunup bulunmadığını belirlemekten ibarettir. Yeni durum sebebiyle tazminat talep edildiği için kesin hükümden söz edilemeyeceği gibi, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesinin bu olayda uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Nitekim, meslek hastalıklarıyla ilgili artan maluliyet durumunda mahkemece taktir edilen manevi tazminatlar Dairemizce onanmaktadır.
Aksinin kabulü halinde, %100 maluliyet durumunda ilk davada talep edilen manevi tazminatın, kişinin tüm yaşam hakkına denk olacağı, kişinin artık değersiz bir kişi sayılacağı sonucu doğar ki bunu hukuken kabul etmek mükmün değildir. Yaşam hakkı kişinin kendinin dahi vazgeçemeyeceği en doğal ve Anayasal haklarından biridir.
Dosya kapsamı ve ibraz edilen belgelerden ilk iş kazasına bağlı sonradan gelişen durum ve ameliyatlar nedeniyle davacının çektiği acı ve ızdırap açık ve belirgindir.
O halde mahkemece, davacının gelişen durum nedeniyle çektiği acılar karşısında uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirdi. Bu nedenle hükmün bozulması geretiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluk kararına katılamıyorum.