Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/4413 E. 2014/5108 K. 18.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/4413
KARAR NO : 2014/5108
KARAR TARİHİ : 18.03.2014

MAHKEMESİ : Ankara 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 26/12/2012
NUMARASI : 2012/514-2012/1153

Davacı, Ankara 18. İş Mahkemesince 07/10/2009 tarih, 2009/744 E. – 2009/606 K. numarası ile hüküm altına alınan asıl alacağa dava tarihi olan 06/03/2006 tarihi ile hüküm tarihi olan 07/10/2009 tarihleri arasında faiz yürütülmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Davacı, Ankara 18. İş Mahkemesince 07.10.2009 tarih, 2009/744 E. – 2009/606 K. numarası ile hüküm altına alınan asıl alacağa dava tarihi olan 06.03.2006 tarihi ile hüküm tarihi olan 07.10.2009 tarihleri arasında faiz yürütülmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının faiz talebi ile ilgili olarak Ankara 14. İcra Müdürlüğünün 2007/1571 sayılı dosyası üzerinde takip yaptığı, Kurumun şikâyeti üzerine Ankara 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 27.10.2010 tarihli ve 2010/439 E, 2010/1139 K sayılı kararı ile şikâyetin kabulü ile Ankara 14. İcra Müdürlüğünün 2007/1571 sayılı takip dosyasında icra müdürlüğünce yapılan hesabın 10.526,13 TL’sinin iptaline karar verildiği, buna göre davacının davasının kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiği belirtilerek, davanın reddine karar verilmiştir.
İcra mahkemeleri genel olarak icra ve iflas takibi sırasında doğan uyuşmazlıkları sınırlı ve biçimsel olarak incelemeye ve karara bağlamaya yetkili olup, genel mahkemeler gibi geniş yetkili değildir. Mahkemelerin bu sınırlandırılmış yetkisinden ötürü icra mahkemesinin takip hukukuna ilişkin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Mahkemenin takip hukukuna ilişkin kararları sadece yürütülen o takip yönünden tarafları bağlar ve sadece takip hukuku anlamında kesin hüküm teşkil eder.
Bu nedenle, davanın esastan incelenerek hükme bağlanması yerine kesin hüküm olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Öte yandan, somut olayda; davacılar murisi M..D..’na 01.06.1986 tarihinden geçerli olmak üzere 3201 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığı bağlandığı, yaşlılık aylığı alan davacılar murisinin yaşlılık aylığının Kurumca davacının kesin dönüş yapmadığı gerekçesi ile kesildiği ve yersiz ödenen 34.430.437 TL’nin faizi ile birlikte talep edildiği, davacılar murisi tarafından iade işleminin yapıldığı, iade işlemini yapan davacılar murisinin Kurum işleminin iptali için dava açtığı, Ankara 18. İş Mahkemesinin 2006/182 E.- 2007/30 K. sayılı kararı ile, davanın kabulü ile Kurum işleminin iptali ile davacıya 01.06.1992 tarihinden itibaren aylık bağlanması gerektiğinin tespitine karar verdiği, kararın davalı vekili tarafından temyiz edildiği, Dairemiz tarafından 2007/20517-19751 sayılı Karar ile “davacının borçlanması iptal edildiğinden borçlanma bedelinin davacıya iade edilip edilmediğinin araştırılmadığı, iade edilmemiş ise borçlanmanın geçerli kabul edilmesi gerektiği ve kesin dönüş tarihini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanması gerektiği belirtilerek hükmün bozulduğu, bozmaya uyan Mahkemenin araştırma yaparak 28.11.2008 tarihinde; davanın kabulü ile toplam 39.712,62 TL alacağın tahsiline karar verdiği, kararın davalı vekili tarafından temyiz edildiği, Dairemiz tarafından 2009/2880-5427 sayılı Karar ile, “borçlanma bedeli olmaksızın aylık bağlanmayacağından borçlanma miktarının yasal faiziyle hesaplanması ve bu miktarın asıl alacaktan düşülmesi ile sonuca gidilmesi gerektiğinin düşünülmemesi isabetsiz olmuştur.” denilerek hükmün bozulduğu, bozmaya uyan Mahkemenin 07.10.2009 tarihinde; “davanın kısmen kabulü ile, davacı tarafın borçlanma işlemini iptal eden kurum işleminin iptali ile; davacıya 01.06.1992 tarihinden itibaren tam aylık bağlanması gerektiğinin tesbiti ile; davacı tarafın toplam 39.462,54 TL alacağının davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,” karar verildiği, kararın davalı vekili tarafından temyiz edildiği, Dairemiz tarafından 14.12.2009 tarihinde, 2009/15202-16216 sayılı karar ile, hükmün onandığı, davacı tarafından 28.02.2007 tarihinde; Mahkemenin 08/02/2007 tarih, 2006/182 E. -2007/30 K. sayılı ilk ilamına bağlı olarak 39.712,62 TL. asıl alacak, 230,00 TL işlemiş faiz ve giderler ile birlikte toplam 44.734,00 TL alacak için takip başlatıldığı, Dairemiz tarafından 30.03.2007 tarihinde icrayı geri bıraktırma kararı verildiği, alacağa ilişkin dosyanın yukarıda yazılı olan şekilde kesinleşmesinden sonra, davacı vekilinin 20.01.2010 tarihine İcra Müdürlüğüne müracaat ederek alacağın güncellenmesini ve tahsilini talep ettiği, (Alacağın faizinin 11.638,21 TL olarak güncellendiği) borçlu Kurum vekilinin 16.03.2010 tarihli dilekçesi ile faizin 2. ilam tarihinden itibaren hesaplandığı ve borcun hesaplanarak ödendiğini belirttiği, (49.519,10 TL nin 25.01.2010 tarihinde ödendiği,) davacı vekilinin ilk ilam tarihinden itibaren faiz ödenmesi gerektiğini belirterek alacağın tamamen ödenmediğini belirttiği ve 11.520,00 TL için muhtıra gönderilmesini talep ettiği, Kurum vekilinin 31.03.2010 tarihinde, “Ankara 14. İcra Müdürlüğünün 2007/1571 sayılı dosyasında 24.03.2010 tarihli 11.520,43 TL. bakiye borç miktarlı muhtıranın 08.01.2010 tarihinde kuruma tebliğ edildiğini, takibin dayanağının Ankara 18. İş Mahkemesinin 2006/182 E.- 2007/130 K. sayılı ilamı olduğunu, ilama dayalı takip başlatıldığını, ancak kararın taraflarınca temyiz edildiğini, kararın Yargıtay tarafından bozulduğunu, bozma üzerine verilen kararın ikinci kez bozulduğunu, 08.01.2010 tarihli muhtırada ki hesabın gerçeği yansıtmadığını, 08.01.2010 tarihli muhtıranın kuruma tebliğ edildiği tarihten itibaren 15.01.2010 tarihi mesai bitimine kadar adı geçen icra müdürlüğünün Ankara A.. V…hesabına dekont edildiği halde bu duruma bakılmaksızın 26.01.2010 tarihli muhtıranın gönderilerek bakiye borç bildiriminde bulunulduğunu, dosya borcuna itiraz mahiyetinde icra müdürlüğüne talepte bulunduklarını, ancak müdürlüğün 24.03.2010 tarihinde yeniden bakiye borç bildiriminde bulunduğunu, muhtıranın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek iptaline karar verilmesini talep ettiği, davalı (bu dosyada davacı) vekilinin, faizin ilk ilam tarihinden itibaren başlatılması gerektiğini belirterek müdürlükçe yapılan hesabın doğru olduğunu belirtip davanın reddini istediği, Ankara 10. İcra Hukuk Hakimliğinin 27.10.2010 tarihinde, “şikayetin kabulü ile Ankara 14. İcra Müdürlüğünün 2007/1571 sayılı takip dosyasında icra müdürlüğünce yapılan hesabın 10.526,13 TL’ sinin iptaline,” karar verildiği, kararın taraflarca temyiz edildiği, hükmün Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından 03.10.2011 tarihinde hükmün onandığı görülmüştür.
Bu açıklamalara göre; davacının 14. İcra Müdürlüğünün dosyasındaki talebinin; Ankara 18. İş Mahkemesince hüküm altına alınan asıl alacak ve bu alacağa dava tarihine kadar işletilen faiz ile ilgili olduğu, davacının bu alacağa 1. hüküm tarihinden itibaren faiz yürütülmesini talep ettiği, ancak kesinleşen 2. hüküm üzerinden faiz yürütülmesi gerektiğine ilişkin Ankara 10. İcra Hâkimliğinin kararının kesinleştiği, halbuki bu davada ise; Ankara 18. İş Mahkemesince hüküm altına alınan asıl alacağa dava tarihi olan 06.03.2006 tarihi ile hüküm tarihi olan 07.10.2009 tarihleri arasında faiz yürütülmesini istediği, bu davanın asıl alacağa faiz hükmedilmeyen, davanın derdest olduğu tarih olduğu, bu nedenle Ankara 10. İcra Hukuk Hâkimliğinin 2010/439 E. – 1139 K. sayılı dosyasındaki davanın konusu ile iş bu davanın konusunun farklı olduğu anlaşılmıştır.
O halde, davacının “Ankara 18. İş Mahkemesinin 2009/744 E.- K. sayılı dosyasına konu olan 39.462,54 TL alacağa dava tarihi olan 06.03.2006 tarihi ile hüküm tarihi olan 07.10.2009 tarihleri arasında faiz yürütülmesi” istemi ile ilgili davanın esastan incelenerek karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine, 18/03/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.