Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/3735 E. 2014/3911 K. 04.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/3735
KARAR NO : 2014/3911
KARAR TARİHİ : 04.03.2014

MAHKEMESİ : Tarsus İş Mahkemesi
TARİHİ : 12/12/2012
NUMARASI : 2012/124-2012/175

Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

K A R A R

Davacı, Ç.. O… İşletmesi’nde geçen ve davalı Kurum’a bildirilmeyen 1984 yılının 2. ayına, 1985, 1986, 1987 yıllarının 2. ve 3. aylarına ait çalışmalarının tespitini istemiştir.
Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davalı işyerinde mevsimlik olarak yangın söndürme işinde çalıştığını iddia eden davacı adına davalı işyerince 10.07.1998, 15.08.1997, 15.06.1997, 15.02.1996, 15.06.1995, 17.08.1994, 07.06.1993, 01.06.1992, 16.07.1991, 16.06.1990, 22.05.1989, 01.07.1983 tarihli işe giriş bildirgeleri düzenlendiği, 1983/1-2. dönemlerde 60’ar gün, 1984/3. dönemde 84 gün, 1989/2-3. dönemlerde 174 gün, 1990/2-3. dönemlerde 135 gün, 1991/2-3. dönemlerde 107 gün, 1992/2-3. dönemlerde 151 gün, 1993/2-3. dönemlerde 146 gün, 1994/2-3. dönemlerde 89 gün, 1995/2-3. dönemlerde 150 gün ve diğer yıllarda da 01.06.2004 – 14.10.2004 tarihine kadar bu şekilde davacının her yıl, 2-3. dönemlerde davalı işyerinden bildirilen çalışmaları bulunduğu, davacı tarafından talep edilen dönemlerde ise bildirim bulunmadığı, dava dışı Eray Ltd. Şti.’nde 01.06.2005 tarihinden itibaren çalışmasının başladığı, davacı tarafça bu şirket ile davalı işletme arasında taşeronluk ilişkisinin bulunduğunun iddia edildiği, ancak mahkemece bu hususun araştırılmadığı anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının hizmet tespitine yönelik talebinin hak düşürücü süreye uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
506 sayılı Yasa’nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa’nın 86/8. maddelerine göre Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurum’ca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır. Yasa’da yer alan 5 yıllık süre hak düşürücü olup mahkeme tarafından kendiliğinden nazara alınması gerektiği gibi davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır.
İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kurum’a vermesi gerektiği Yasa’nın 79/1 .maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16) , dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Yasa’nın 79/10 maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.
Maddede belirtildiği üzere yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden sözedilemeyeceği açıktır. Bir sigortalının askere gitmeden önce çalıştığı işyerini askerliğe müteakip girmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesilmiş olduğundan artık hak düşürücü sürenin oluştuğundan bahsedilemez. Davacıya ödenen ücretten sigorta primi kesilen hallerde, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi nedeniyle Kurumun Yasa’dan kaynaklanan denetim ve inceleme görevini yapmaması karşısında hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmelidir.
Davacının sigortalı çalışmalarının Kuruma kısmen bildirildiği hallerde, eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 gün ve 2004/21-369 E, 2004/371 K. sayılı kararı )
Çalışmanın mevsimlik olduğu hallerde ise; davacı ile işveren arasındaki sözleşme askıda olup mevsimlik dönemlerde hak düşürücü süre işlemeyecektir.
Somut olayda; her ne kadar mahkemece davacının yaptığı işin mevsimlik olduğu ve blok çalışma olduğu kabul edilmişse de; davacının 2005 yılından sonra başka bir işyerinde çalışmasının bulunduğu belirtilerek hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle dava reddedilmiştir. Mahkemece de kabul edildiği üzere; davacının çalışmaları mevsimlik olmasına rağmen her yıl devam etmiş, bu süreler içerisinde de davacı adına işe giriş bildirgeleri düzenlenmiş ve davalı Kurum’a bir kısım çalışmalar bildirilmiştir. Hal böyle iken; yukarıdaki açıklamalar ışığında, mevsimlik çalışmalarının blok olduğu anlaşılan davacının, talep ettiği dönemdeki çalışmalarının hak düşürücü süreye uğraması söz konusu değildir.
Mahkemece yapılacak iş; işin esasına girerek, davacının talep ettiği dönemde meydana gelen yangınlarda görevlendirilen kişilerin isimlerinin yer aldığı listeleri davalı Kurum’dan istemek, davacının bu listelerde isminin bulunup bulunmadığını tespit etmek, davacının ismi yok ise bu listelede isimleri bulunan kişiler arasından ve bordro tanıklarından re’sen seçilecek kişileri dinleyerek toplanan deliller ışığında varılacak sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 04/03/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.