Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/3217 E. 2014/3789 K. 03.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/3217
KARAR NO : 2014/3789
KARAR TARİHİ : 03.03.2014

MAHKEMESİ : Diyarbakır 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 11/12/2012
NUMARASI : 2009/905-2012/909

Davacılar, ölüm aylığı bağlanmasına, ödenmesi gereken ölüm aylıklarının tespitine, yaşlılık aylığının iadesi yönündeki işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava, davacılara murisin ölüm tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlamasına, ödenmesi gereken ölüm aylıklarının tespiti davalı Kurumdan alınarak davacılara ödenmesine, murisin yaşlılık aylığının iadesi yönündeki işleminin iptaline, davalıya ödenmesi gereken miktarın davacı alacaklarından mahsubuna karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 10.771,02 TL ana paranın 1.000,00 TL’lik kısmına geriye kalan kısmına ıslah harç tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ve 694,36 TL faizin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacıların murisi M..M.. Bağ-Kur emeklisi olduğu, 05.02.2002 tarihinde vefat ettiği, eşinin A.. M.., kızının R.. M.. olduğu, davacıların sigortalı M..M..in 05.02.2002 tarihinde vefat etmesine rağmen yaşlılık aylıklarını Mart 2007 tarihine kadar çektikleri, davacılaran 22.2.2008 tarihinde ölüm aylığı talebinde bulundukları, eş Ayten’e 01.03.2008 tarihi itibarı ile ölüm aylığı bağlandığı, R.. M..e ise, sigortalı çalışmasının sona ermesi ile 01.01.2011 tarihi itibarı ile ölüm aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık; Bağ-kur’dan yaşlılık aylığı almakta iken 05.02.2002 tarihinde ölen sigortalının mirasçıları olan davacıların yaşlılık aylığını almaya devam etmeleri ve ölüm tarihinden itibaren 5 yıl içinde ölüm aylığı talep etmemeleri nedeniyle, haksız aldıkları yaşlılık aylıklarının Kurumca iadesinin talep edilmesi ve ölüm aylıklarının talep tarihlerine göre bağlanması nedeniyle ölüm aylığının ölüm tarihini takip eden aybaşından itibaren bağlanıp, davacıların almaya devam ettikleri yaşlılık aylıklarının Kurum alacağı olarak, davacıların alması gereken ölüm aylığından mahsup edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 99. maddesinde zamanaşımı ve hakkın düşmesi ile ilgili düzenleme yer almaktadır. Bu maddeye göre, “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları, yazılı istek tarihini takibeden aybaşından itibaren başlar. İş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından kazanılan diğer haklar ile hastalık ve analık sigortalarından doğan haklar ise, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse düşer. Geçici iş göremezlik ödeneğini veya herhangi bir döneme ilişkin gelir veya aylığını beş yıl içinde almayanların, söz konusu ödenek, gelir veya aylıkları ödenmez.” Somut olayda,davacılar murisi sigoralının 5.2.2002 tarihinde vefat ettiği, davacıların ise 22.2.2008 tarihinde ölüm aylığı talebinde bulundukları, daha önce taleperinin olmadığı, Kurum tarafından eş Ayten’e 01.03.2008 tarihi itibarı ile ölüm aylığı bağlandığı, R.. M..e ise, sigortalı çalışmasının sona ermesi ile 01.01.2011 tarihi itibarı ile ölüm aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca Yasa’nın açık hükmü karşısında davacıların hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde talepleri olmadığı için ölüm sigortasından hak kazandıkları aylık zamanaşımına uğradığından ve bu durumda olanların aylıkları istek tarihini takip eden aybaşından itibaren başlayacağından mahkemece Kurum işleminin doğru olduğunun kabulü ile isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Öte yandan, 5510 sayılı Yasanın 96. maddesinde; “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler; a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden, b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır. Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır. Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.
Yapılacak iş; davacıların, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi çerçevesinde, yersiz aldıkları yaşlılık aylıkları nedeniyle davalı kuruma borçlu bulundukları, borcun terekeye dahil olduğu, mirasçıların ikisinin de miras hisselerine göre sorumlu olduğu gözetilerek Kurum işleminin doğru olduğunun kabulü ile isteminin reddine karar vermekten ibarettir.
Mahkemece açıklanan doğrultuda işlem yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum’un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03/03/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.