Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/290 E. 2013/7836 K. 18.04.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/290
KARAR NO : 2013/7836
KARAR TARİHİ : 18.04.2013

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 08.07.1997 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 6,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının maddi tazminat isteminin taleple bağlı olarak kabulüne, manevi tazminat isteminin ise kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz edenin sıfatına göre mahkemenin manevi tazminata ilişkin kararı isabetlidir. Maddi tazminatta ise hataya düşüldüğü görülmektedir.
Kusurun aidiyeti ve oranı ile sürekli iş göremezlik oranı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır.
Öte yandan tazminat miktarı; işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü ise söz götürmez. Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar (aktif) dönemde, 60 yaşından sonrada bakiye ömrüne kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı alması veya işçinin yaşı ve işçide oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunsa dahi asgari geçim indirimsiz asgari ücretle pasif dönem zararının yapılması gerektiği, bu şekilde hesaplanan aktif ve pasif dönemde, elde edilen kazançlar toplamından, en son Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bildirilen peşin sermaye değerinin indirileceği, böylece belirlenen tazminata olay tarihinden itibaren yasal faiz yürütüleceği gibi, hususların göz önünde tutulacağı hukuksal gerçeği de ortadadır.
Somut olayda ise hükme esas alınan hesap bilirkişi raporunda, davacının asgari ücretle çalıştığı kabul edilerek hesaplama yapılması hatalıdır. Zira davalı işverenine karşı açılan ve kesinleşen işçilik alacakları davasında 04.06.2001 akdin fesih tarihinde, davacının ücretinin, aynı tarihteki asgari ücretin üzerinde olduğu kabul edilerek yapılan hesaplama hükme esas alınmıştır. Hal böyle olunca bu tarih ve sonrasında davacının ücretinin asgari ücretin üzerinde olduğunun kabulü gerektiği ortadadır. Bunun yanı sıra davacının zararının 01.12.2012 tarihinden itibaren hesaplandığı, 08.07.1997 ile 01.12.2012 tarihleri arasında kalan dönemdeki zararın hesaplanmadığı, diğer bir deyişle bilinen dönem zarar hesabının yapılmadığı görülmektedir. Bu şekilde yapılan hesaplamanın ise yukarıda açıklanan ilkelere aykırı bulunduğu ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle ücretin hatalı tespit edildiği ve bilinen devre hesabının yapılmadığı hesap bilirkişi raporunun hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 18.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.