Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/2507 E. 2014/5720 K. 24.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/2507
KARAR NO : 2014/5720
KARAR TARİHİ : 24.03.2014

MAHKEMESİ : Ankara 4. İş Mahkemesi
TARİHİ : 04/12/2012
NUMARASI : 2011/1308-2012/1875

Davacı, davalı Kurum tarafından gönderilen ödeme emirlerinin zamanaşımına uğraması nedeniyle iptaline, borçlu olmadığına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
Dava, davacıya gönderilen ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki Kayıt ve belgelerden, davacı aleyhine dava dışı sigortalılardan Bilal Ç… tarafından açılan hizmet tespiti davası sonucu 01/08/2000-10/05/2004 tarihleri arası dönemin hüküm altına alındığı, bu kararın 10. Hukuk Dairesi tarafından 28/02/2011 tarihinde onandığı, yine diğer sigortalı Ö. Faruk E…tarafından açılan hizmet tespiti davası sonucu 01/10/1996-02/07/2001 tarihleri arası dönemin hüküm altına alındığı ve bu kararında Dairemizce 16/6/2011 tarihinde onandığı, kesinleşen bu kararlar üzerine Kurum tarafından 1996-2004 arası döneme ait prim ve işsizlik sigortası borçları için ödeme emri düzenleyip davacıya gönderdiği, ödeme emirlerinin 13/12/2011 tarihinde davacıya tebliğ edildiği ve 16/12/2011 tarihinde iş bu davanın açıldığı görülmektedir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 80. maddesinde, 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren 3917 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değişiklik yapılarak Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş, 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 30.09.2003 günü yürürlüğe giren 38. maddesiyle anılan madde yeniden değiştirilerek tahsilde, 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, sonrasında bu maddede 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanunun 11. maddesi ile bir kez daha değişikliğe gidilerek tahsilde, 6183 sayılı Kanunun 51 ve 102. maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı açıklanmış, böylelikle 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki duruma dönülmüştür.
Şu durumda söz konusu mevzuat kapsamında, zamanaşımı süresi bakımından, 08.12.1993 günü öncesine ve 06.07.2004 sonrasına ilişkin prim ve diğer alacaklar yönünden Kurumun alacak hakkı, Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen (10) yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132. ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 – 05.07.2004 dönemine ait prim ve diğer alacaklar yönünden ise, 6183 sayılı Kanunun “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen maddeleri uygulanmakta, anılan madde hükmüne göre (5) yıl olan zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak kabul edilmektedir.
Diğer taraftan, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Prim belgeleri ve işyeri kayıtları” başlıklı 86. maddesinin yedinci fıkrasında, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler sonucunda veya kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata karşın (1) ay içinde verilmemesi veya eksik verilmesi durumunda, bu belgelerin Kurumca resen düzenleneceği ve içeriği sigorta primlerinin Kurumca belirlenerek işverene tebliğ edileceği, işverenin, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren (1) ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebileceği, itirazın reddi durumunda, işverenin kararın tebliğ tarihinden itibaren (1) ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabileceği açıklanmıştır. Kanunun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 88. maddesinin on altıncı fıkrasında, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanunun 51., 102. ve 106. maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı bildirildikten sonra “Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı” başlıklı 93. maddesinin ikinci fıkrasında ise, Kurumun prim ve diğer alacaklarının ödeme süresinin dolduğu tarihi izleyen takvim yılı başından başlayarak (10) yıllık zamanaşımına tâbi olduğu, Kurumun prim ve diğer alacaklarının; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımının (10) yıl olarak uygulanacağı yönünde düzenleme yapılmıştır.
Konuya ilişkin 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki yasal mevzuatımızda, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde ve 6183 sayılı Kanunda prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlara göre zamanaşımı başlangıcı yönünden özel bir düzenlemenin yer almadığı, 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin ikinci fıkrasıyla, 506 sayılı Kanunda öngörülmeyen yeni bir düzenleme getirilerek, prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlarda zamanaşımının hangi tarihten başlayacağının belirlendiği belirgin bulunmakla, genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı ve zamanaşımına ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunda, geriye yürüyeceğine olanak veren bir düzenlemenin bulunmaması gözetildiğinde, zamanaşımı hükmü içeren anılan fıkranın geçmişe yönelik uygulanamayacağı benimsenmelidir.
Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsil zamanaşımı, diğer bir ifade ile zamanaşımının süresi ve başlangıç tarihi; alacağın doğduğu, tahakkuk ettirildiği (muaccel olduğu) tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirlenir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.09.2006 gün ve 2006/21-546 E. 2006/565 K. ile 20.12.2006 gün ve 2006/21-806 E. 2006/814 K. sayılı kararları).
Yine Anayasa Mahkemesi’nin 15 Ekim 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 28/04/2011 tarih ve 2009/39 Esas, 2011/68 Karar sayılı kararında da ” bir kamu alacağı ile ilgili bireylerin sorumluluklarını arttıran ve müteselsil sorumluluk getiren düzenlemelerin yürürlük tarihi itibariyle tahsil edilmemiş alacaklara da uygulanması hukuk kurallarının geriye yürütülmesi anlamına gelmekte ve Anayasa’da yer alan hukuk devleti kapsamındaki hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.”denilmiştir. .
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, mahkemece tespitine karar verilen dönemlere ait hizmet sürelerine ilişkin prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının, primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece zamanaşımı bakımından 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin uygulanması gerektiği yönündeki yanılgılı değerlendirmeyle zamanaşımı süresi (10) yıl olarak benimsenerek istemin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 24/03/2014 gününde çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY
Dava, davacıya gönderilen ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı aleyhine dava dışı sigortalılardan Bilal Çatak tarafından açılan hizmet tespiti davası sonucu 01/08/2000-10/05/2004 tarihleri arası dönemin hüküm altına alındığı, bu kararın 10. Hukuk Dairesi tarafından 28/02/2011 tarihinde onandığı, yine diğer sigortalı Ö. Faruk Ersavaş tarafından açılan hizmet tespiti davası sonucu 01/10/1996-02/07/2001 tarihleri arası dönemin hüküm altına alındığı ve bu kararın da 21. Hukuk Dairesince 16/6/2011 tarihinde onandığı, kesinleşen bu kararlar üzerine Kurum tarafından 1996-2004 arası döneme ait prim ve işsizlik sigortası borçları için ödeme emri düzenleğip davacıya gönderildiği, ödeme emirlerinin 13/12/2011 tarihinde davacıya tebliğ edildiği ve 16/12/2011 tarihinde davanın açıldığı ve Mahkemece 5510 sayılı yasanın 93/2 maddesindeki hüküm gözetilerek kurum prim alacaklarının 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğu ve verilen kararın yargıtayca onandığı tarihten itibaren zaman aşımı süresi başlayacığından bahis ile davanın reddine karar verildi görülmektedir.
Davacı temyizi üzerine katılmadığımız dairemiz çoğunluk görüşünce;
5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki yasal mevzuatımızda, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde ve 6183 sayılı Kanunda prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlara göre zamanaşımı başlangıcı yönünden özel bir düzenlemenin yer almadığı, 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin ikinci fıkrasıyla, 506 sayılı Kanunda öngörülmeyen yeni bir düzenleme getirilerek, prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlarda zamanaşımının hangi tarihten başlayacağının belirlendiği belirgin bulunmakla, genel olarak kanunların geriye yürümemesi kuralı ve zamanaşımına ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunda, geriye yürüyeceğine olanak veren bir düzenlemenin bulunmaması gözetildiğinde, zamanaşımı hükmü içeren anılan fıkranın geçmişe yönelik uygulanamayacağı benimsenmelidir.
Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsil zamanaşımı, alacağın doğduğu, tahakkuk ettirildiği tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirlenir denilerek mahkemece tespitine karar verilen dönemlere ait hizmet sürelerine ilişkin prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının, primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu, zamanaşımı bakımından 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin uygulanması gerektiği yönündeki yanılgılı değerlendirmeyle zamanaşımı süresi (10) yıl olarak benimsenerek istemin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek yerel mahkeme kararı bozulmuş ise de
5510 sayılı Kanunun 93. maddesinde Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak 10 yıllık zaman aşamına tabidir şeklinde düzenleme yapılmıştır. Yasanın yürürlüğe girdiği 01/10/2008 tarihinden sonraki primler için zaman aşımı borçlar kanunundaki düzenlemeden ayrı olarak muacceliyet tarihi olmayıp ödeme dönemini takip eden yılbaşından itibaren başlayacaktır. Ancak yasada istinalar düzenlenmiştir. 5510 sayılı Kanunun 93 maddesinin 2. fıkrasına göre kurumun prim ve diğer alacakları mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise zaman aşımı süresi mahkeme kararının kesinleştirme tarihinden itibaren 10 yıl olarak uygulanacağı belirtilmiş olup bu düzenlemede kanunların geçmişe yürümesi değil derhal etkisini göstermesi söz konusudur.
Somut olayda Kurumun alacağının doğduğu mahkeme kararlarının kesinleşme tarihinden itibaren 5510 sayılı yasanın 93/2. maddesinde görülen zaman aşımı süresi dolmamış bulunmaktadır. Kararın kesinleşitiği tarihten itibaren Kurumun davaya konu prim aslı ve geçikme zammı istenebilir konuma geldiğinden aynı mahiyetteki (Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin, 13/10/2010 tarih 2009/15819 Esas 2010/12439 Karar, 19/01/2012 tarih 2011/14384 Esas, 2012/522 Karar, 14/01/2013 tarihi 2011/6593 Esas 2013/85 Karar ve Yargıtay10. Hukuk Dairesinin 25/06/2012 Tarih 2012/13964 Esas, 2012/12303 Karar) sayılı ilamları da gözönüne alındığında Mahkeme Kararının Onanması gerektiğinden sayın çoğunluk görüşüne katılamamaktıyız.