YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/22484
KARAR NO : 2014/6330
KARAR TARİHİ : 31.03.2014
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesi
TARİHİ : 26/09/2013
NUMARASI : 2007/105-2013/393
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, iş kazası sonucunda yaralanan sigortalının maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 5.000 TL manevi ve talebe bağlı kalınarak 35.502,80 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Somut olayda; iş kazası nedeniyle davalı işverenin % 70; davacı sigortalının %30 oranında kusurlu oldukları dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
A-Sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir.
Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasanın 19. maddesidir. Anılan maddeye göre iş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum sağlık kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalının sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanacağı, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik hallerinde meslekte kazanma gücündeki kayıp oranının belirlenmesine ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esasların Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği bildirilmiştir. Bu yasal düzenleme gereğince düzenlenen Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 45. maddesinde sürekli iş göremezlik gelirinin iş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalıya bağlanacağı bildirilmiştir.
Öte yandan 5510 sayılı Yasa’nın 95. maddesine göre “Bu Kanun gereğince, yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, çalışma gücü kaybı, geçici iş göremezlik ödeneklerinin verilmesine ilişkin raporlar ile iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü veya çalışma gücü kaybına esas teşkil edecek sağlık kurulu raporlarının usûl ve esaslarını, bu raporları vermeye yetkili sağlık hizmeti sunucularının sahip olması gereken kriterleri belirlemeye, usûlüne uygun olmayan sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeleri düzenleyen sağlık hizmet sunucusuna iade edecek belirlenen bilgileri içerecek şekilde yeniden düzenlenmesini istemeye Kurum yetkilidir. Usûlüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeler ile gerekli diğer belgelerin incelenmesiyle; yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, vazife malullük derecesini, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu tespit edilen meslekte kazanma gücünün kaybına veya meslekte kazanma gücünün kaybı derecelerine ilişkin usûlüne uygun düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere istinaden Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı halinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.
Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.
Somut olayda ise; zararlandırıcı olay SGK’ca iş kazası olarak kabul edilmiş, SGK Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığından alınan raporda davacının maluliyetinin bulunmadığı belirtilmiş olup; davacı vekilinin itirazı üzerine Yüksek Sağlık Kurulu tarafından verilen 21/01/2009 tarihli kararda da davacının maluliyetinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu rapora da davacı vekili itiraz etmiş olup; bunun üzerine Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan 22/10/2010 tarihli kararda, davacının e cetveline göre %10,1 oranında sürekli iş göremezliğinin bulunduğu, kaza tarihi olan 20/03/2005 tarihinden itibaren 3 ay süre ile %100 malul sayılması gerektiği, hareket kısıtının artması halinde muayene edilerek, yeniden maluliyet oranı tespitinin gerektiği bildirilmiş olup; sözkonusu üç rapor arasındaki çelişki, mahkemesince Adli Tıp Genel Kurulu’ndan re’sen aldırılacak rapor ile giderilmeksizin, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nca belirlenen maluliyet oranına göre yaptırılan hesaplama sonucu tespit edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hüküm kurulmuş; Sosyal Sigortalar Kurumu’nun 16/04/2013 tarihli cevabi yazısında , Adli Tıp Kurumu 3. İhsisas Kurulu’nun ilgili kararının, kesinleşmiş bir ilama dayanmadığından kurumları yönünden bağlayıcılığı bulunmadığı, bu nedenle davacı sigortalıya, belirlenen %10,1 maluliyet oranı üzerinden gelir bağlanmasının ve bu gelirin ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasının mümkün olmadığı bildirilmekle; belirlenen toplam zarar üzerinden, bağlanan gelir bulunmadığından BK.nun 55. maddesi uyarınca indirim de uygulanamamıştır.
Yapılacak iş, davacı işçinin, geçirdiği iş kazasına ilişkin tüm tıbbi evraklar temin edildikten sonra, dosya içerisinde mevcut raporlar(SGK Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığı, Yüksek Sağlık Kurulu ve Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan raporlar) arasındaki çelişkinin giderilmesi amacı ile ; Adli Tıp Genel Kurulu’ndan rapor alınarak davacının sürekli iş göremezlik oranının saptanması, sürekli iş göremezlik oranının % 10 ve üstünde tespit edilmesi halinde; gelir bağlanması amacıyla Sosyal Sigortalar Kurumu’na başvurması için davacıya önel verilmesi; yapılan başvurunun kurum tarafından reddi halinde davacıya maluliyetin tespiti davası açması için önel verilmesi ve verilen önellerin sonucuna göre karar verilmesi; Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunca davacıdaki maluliyet oranının 0 ya da 10’un altında olduğunun tespit edilmesi halinde kurumca gelir bağlanamayacağından ayrıca önel verilmeksizin, belirlenen maluliyet oranına göre yöntemince, usulü kazanılmış haklar da gözetilerek zarar hesabı yaptırılması, sonucuna göre Karar verilmesinden ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan bozmayı gerektirmektedir.
B-Öte yandan, davacı ıslah yolu ile, dava dilekçesinde yer almayan manevi tazminat isteminde bulunulmuştur.
Mahkemece, manevi tazminata ilişkin açılmış bir dava olmadığı halde, ıslah dilekçesi ile manevi tazminat istemi dikkate alınarak, manevi tazminatın kısmen kabulüne karar verilmesi yanlıştır. HMK.’nun 176. ve devam maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunun değiştirebilmesi imkanını sağlamaktadır. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir davanın açılması olanağı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur. Öte yandan harca tabi davalarda her dava açılırken davalıdan başvurma harcı ile nispi harca tabi davalarda nispi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır. Gerekli harçlar alındıktan sonra dava dilekçesi esas defterine kaydedilir ve dava, dava dilekçesinin esas defterine kayıt edildiği tarihte açılmış sayılır. İnceleme konusu olan bu olayda manevi tazminata ilişkin dilekçenin nispi harç yatırılmak suretiyle mahkemeye verildiği, ancak başvuru harcının yatırılmadığı anlaşılmaktadır. Dilekçenin bu haliyle bir ek dava dilekçesi olarak kabulü dahi mümkün değildir.
Islahta dava konusu olmayan bir istemin dava kapsamına alınması mümkün değildir. Bu nedenle “ davacının ayrıca dava açma hakkı saklı kalmak üzere manevi tazminata ilişkin ıslah isteminin reddine” şeklinde karar verilmesi gerekirken, “davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile yazılı manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde hüküm kurularak söz konusu ıslaha değer verilmesi doğru bulunmamıştır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 31/03/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.