Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/21334 E. 2014/14914 K. 24.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/21334
KARAR NO : 2014/14914
KARAR TARİHİ : 24.06.2014

MAHKEMESİ : Kahramanmaraş İş Mahkemesi
TARİHİ : 06/06/2013
NUMARASI : 2013/58-2013/531

Davacı, Kurumca düzenlenen ödeme emrinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava, Kahramanmaraş Spor Klubü’ndeki görevi nedeni ile davacıya gönderilen ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davaya konu 2008/011222 numaralı ödeme emrinin; 24.12.2012 tarihinde düzenlendiği, 2007/9 – 2008/2. dönem arası prim borcuna ilişkin ve asıl alacağın 39.235,90 TL olduğu, 2008/011223 numaralı ödeme emrinin; 24.12.2012 tarihinde düzenlendiği, 2007/9 – 2008/2. dönem arası işsizlik sigortası primi borcuna ilişkin ve asıl alacağın 3.451,98 TL olduğu, ödeme emirlerinin 15.01.2013 tarihinde tebliğ edildiği, davanın 24.01.2013 tarihinde açıldığı, davacının 03.11.2007 tarihli olağanüstü genel kurulda yönetim kurulu üyeliğine seçildiği, Valiliğin; davacının 03.11.2007 – 24.05.2008 tarihleri arasında yönetim kurulu asil üyesi olarak görev yaptığını, ancak davacının temsil ve ilzama yetkili olup olmadığına ilişkin olarak evrak bulunamadığını bildirdiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Yasa’nın 80/12. maddesinde; sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkililerinin kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları öngörülmüştür. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları ile öğretide kabul edildiği üzere; primlerin ödenmesinde müteselsilen sorumlu “üst düzey yönetici” ve “yetkiliden” söz edebilmek için primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili üst düzey yönetici olması, yönetim kurulu başkanı, başkan yardımcısı gibi ünvan taşıması veya temsil ve ilzam yetkisine sahip yönetim kurulu üyesi olması gerekir.
Bu tür davalarda; 506 sayılı Yasa’nın 80. maddesi çevresinde işlem yapılabilmesi için tüzel kişiliği haiz kuruluşların üst düzey yöneticisi veya yetkilisini tespit etmek gerekir.
Hak düşürücü süre açısından ise; 506 sayılı Yasa’nın 80/5 ve 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddeleri ile İİK’nun 72. maddesinin irdelenmesi gerekmektedir. 506 sayılı Yasa’nın 80/5.maddesine göre; “ Kurum’un, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır ”. Kurum, 6183 sayılı Yasa’nın uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. 6183 sayılı Yasa’nın 58/1. maddesine göre ise, “ Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu (İş Mahkemesi) nezdinde itirazda bulunabilir.
Ödeme emrinin iptali istemine ilşkin olarak anılan maddeye dayalı olarak açılacak dava “ menfi tespit ” niteliğinde olup “ böyle bir borcu olmadığı ” veya “ kısmen ödendiği ” veya “ zamanaşımına uğradığı ” iddiaları dışında başka bir itiraz nedeni ileri sürülemeyecektir.
İtiraz davası için öngörülen 7 günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.2001 gün ve 2002/21-201-297, 24.03.2004 gün ve 2004/10164-170 sayılı kararları). Hak düşürücü süre, niteliği itibariyle bir itiraz olup sonuçlarını kendiliğinden meydana getirir, resen gözönünde tutulmalıdır.
Kamu alacağına ilişkin olarak anılan madde kapsamında öngörülen menfi tespit davası dışında, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılmasına anılan Yasa hükümleri cevaz vermemektedir. Zira, tahsil edilmesi istenen alacak, kamu alacağı niteliğinde imtiyazlı olup sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsili sağlanmak istenmektedir. 6183 sayılı Kanun’da, İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesine koşut bir hükme yer verilmemiş bulunması karşısında, Yasa’da öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusu, aynı konuda yeni bir menfi tespit, istirdat davası açamayacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/21-198 Esas, 249 Karar sayılı Kararı).
6183 sayılı Yasa ile menfi tespit davasına; “ Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczini ” düzenleyen 6183 sayılı Yasa’nın 5479 sayılı Yasa ile değişik 79. maddesinde üçüncü şahıslar yönünden yer verilmiş ise de bu olanak, kamu alacağı borçluları yönünden tanınmamıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.10.2007 gün ve 2007/21-623 Esas, 2007/717 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir.
Asıl borçlu yönünden yukarıda açıklanan mevzuat uyarınca ödeme emrinin iptali istemine ilişkin olarak açılacak davaların 7 günlük hak düşürücü süre içinde açılması gerekir ise de üçüncü şahıslar yönünden dava açmanın aynı süre ile sınırlandırılması aksine bir kuralın gerek 6183 sayılı gerekse 506 sayılı Yasa’da yer almaması nedeniyle doğru değildir.
Öte yandan, üçüncü şahıslar yönünden dava açma süresinin 7 gün ile sınırlandırılması asıl borçlu olmayan, örneğin Kurum’un asıl borçlusu olan şirketin yöneticisi olmadığı halde hakkında ödeme emri gönderilen üçüncü şahısların her nasılsa dava açma süresini geçirmesi durumunda gerçekten sorumlu olmadıkları bir borcu ödemek zorunda kalmalarına neden olacak ağır sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Gerçekten, öğretide ve uygulamada oluşan görüşe göre; ödeme emrine itiraz edilmediği ve takibin kesinleşmesi giderek borcun ödenmesinden sonra borçlunun ödeme emrine konu borç yönünden yargı yoluna gidebilmesi başka bir anlatımla, bu yönde menfi tespit davası açabilmesi mümkündür. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı İİK’nun 72. maddesidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.11.1982 gün ve 1930/904 sayılı kararı da aynı yöndedir. Kaldı ki, Anayasa’nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesinde öngörülen ilke de gözönünde tutulduğunda; borçlunun, yargı mercileri önünde haklarını ileri sürmesi, aksine bir kuralın da gerek 6183 sayılı gerekse 506 sayılı Yasa’da yer almaması karşısında ilke olarak kabul edilmelidir.
Somut olayda; davacının temsil ve ilzam yetkisinin bulunup bulunmadığı araştırılmadan, bu itibarla davacının temsil ve ilzama yetkisi yok ise veya yönetici sıfatı da taşımıyorsa üçüncü kişi durumunda bulunacağı kabul edilerek işin esasına girilmesi gerektiği göz ardı edilerek hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Mahkemece yapılacak iş; Kahramanmaraş Spor Klubü’ne ait tüzükle, prim tahakkuku döneminde klüp sorumlularını belirten yönetim kurulu kararları, karar defterleri getirtilerek, davacının 506 sayılı Yasa’nın 80. maddesi anlamında gerçekten sorumlu olup olmadığını tereddüte mahal vermeyecek şekilde ortaya koyup temsil ve ilzama yetkisi yok veya yönetici konumunda değilse üçüncü kişi durumunda olması nedeni ile davacının menfi tespit davası açabileceğinin kabulü ile toplanan deliller ışığında varılacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 24.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.