Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/21325 E. 2014/16926 K. 09.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/21325
KARAR NO : 2014/16926
KARAR TARİHİ : 09.09.2014

MAHKEMESİ : Nizip 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
TARİHİ : 28/03/2013
NUMARASI : 2011/802-2013/688

Davacı, davalı Kurumca kesilen yetim aylığının kesilme tarihi itibariyle yasal faizi ile birlikte tekrar bağlanarak ödenmesine, kesilme tarihi itibariyle dava sonuna kadar ihtiyati tedbir yoluyla ödenmesine ve davalı Kuruma 8.825,06.-TL borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Davacı, babasından dolayı aldığı yetim aylığının davalı Kurum tarafından kesildiğini ve yersiz ödeme çıkarıldığını beyanla kesilen aylığın kesilme tarihi itibari ile yeniden bağlanmasını, ödenmeyen aylıkların yasal faizi ile birlikte ödenmesini ve davalı Kurum’a borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile 9.554,64 TL’nin 16.11.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının boşanmasına ilişkin mahkeme kararının 20.05.2008 tarihinde kesinleştiği, davacının 27.01.2010 tarihinde dünyaya getirdiği çocuğu eski eşinin 03.02.2010 tarihinde tanıdığı ve davacı ile eski eşinin 31.05.2010 tarihinde yeniden evlendikleri, davalı Kurum tarafından davacının eşinden muvazaalı olarak boşandığı ve boşandıktan sonra birlikte yaşadıkları belirtilerek babasından dolayı almakta olduğu aylığın 26.06.2011 tarihi itibari ile kesildiği ve 26.10.2008 – 25.08.2010 tarihleri arasında ödenen 8.825,06 TL’nin yersiz ödeme olarak belirlendiği, davalı Kurum kontrol memurunun 08.04.2011 tarihli raporunda; zabıta araştırmalarında davacı ile eski eşinin boşandıktan sonra birlikte yaşadıklarının bildirildiğinin belirtildiği, davalı Kurum tarafından araştırma istenilmesi üzerine düzenlenen 16.03.2010 tarihli zabıta tutanağında; davacının eski eşi ile Şahibey mahallesindeki adreste 2008-2011 yılları arasında yaşadığının çevrede yapılan araştırmadan anlaşıldığının bildirildiği, Mahkeme tarafından istenilen araştırma sonucu zabıta tarafından düzenlenen 05.12.2011 tarihli tutanakta da; davacı ile eşinin yaklaşık 10 yıldır Şahinbey mahallesindeki adreste birlikte yaşadıklarının mahalle muhtarı ve komşular tarafından beyan edildiğinin, komşuların imza vermek istemediklerinin bildirildiği, mahalle muhtarının tutanakta imzasının bulunduğu, mahkemece dinlenilen mahalle muhtarının duruşmada; davacının boşandıktan sonra Mersin’de yaşadığını, hatta naklini yaptırdığını, bir süre eski eşi ile ayrı yaşadığını, ancak 2-3 yıl kadar önce aile büyüklerinin davacı ile eski eşini barıştırdıklarını, tutanağı polislerin doldurduğunu ve ayıp olmasın diye imzaladığını beyan ettiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Yasa’nın 56. maddesinde oldukça yalın olarak; “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede, boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurum’ca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken, eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun, eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içersinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibariyle gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Somut olayda; özellikle davacının boşanma tarihinden sonra 27.01.2010 tarihinde bir çocuk dünyaya getirmiş olması ve eski eşin evlilik birliği dışında doğan çocuğu tanıması, dosyada mevcut zabıta tutanaklarında davacı ile eski eşinin boşandıktan sonra birlikte yaşadıklarının belirlenmesi, her ne kadar davacının yaşadığı mahallenin muhtarı, davacı ile eski eşinin birlikte yaşadıklarına dair zabıta tutanağını emniyet görevlilerine ayıp olmasın diye imzaladığını beyan etmişse de mahalle muhtarının beyanını değiştirmesinin makul ve mantıklı gerekçelerinin bulunmadığı, bu itibarla davacıyı korumaya yönelik olduğunun ve davacının eşinden boşanmasına rağmen fiilen birlikte yaşadığının anlaşılması karşısında yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 09/09/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.