Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/21292 E. 2014/17609 K. 16.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/21292
KARAR NO : 2014/17609
KARAR TARİHİ : 16.09.2014

MAHKEMESİ : Eskişehir 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 13/09/2013
NUMARASI : 2013/436-2013/72

Davacı, tarafına ödenen ölüm aylıklarının iadesine ilişkin kurum işleminin iptali ile borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Davacı, vefat eden oğlundan dolayı almakta olduğu ölüm aylığının, kendi çalışmaları nedeni ile bağlanan yaşlılık aylığından dolayı kesilmesine ve yersiz ödeme çıkarılmasına ilişkin davalı Kurum işleminin iptalini, borçlu olmadığının tespitini ve yaşlılık yalığından yapılan kesintilerin iadesini istemiştir.
Mahkemece; davacının, davalı Kurum’a yapmış olduğu başvurularda kendisinin yaşlılık aylığı aldığını açıkça belirttiği, bu durumdan davalı Kurum’un da haberdar olduğu, davacının iyiniyetli olduğu ve Borçlar Kanununun 63. maddesindeki; iyi niyetle zenginleşen kimsenin zenginleşmenin geri verilmesinden dolayı zenginleşme hiç olmasaydı bulunacağı durumdan daha kötü duruma düşürülemeyeceğine ilişkin hukuki ilke gerekçe gösterilerek, davacının oğlu üzerinden almış olduğu aylıkların tahsiline ilişkin davalı Kurum işleminin iptali ile davacının bu aylıklar nedeniyle davalı Kurum’a borçlu olmadığının tespitine, ayrıca davacının diğer talepleri yönünden ise; kararının kesinleşmesi halinde davalı Kurum’ca karar doğrultusunda işlem yapılmasının mümkün olması, işlem tesis edilmemesi halinde uyuşmazlığın dava konusu edilmesi gerektiği belirtilerek davacının diğer taleplerine ilişkin esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacıya 01.02.2006 tarihinden itibaren 506 sayılı Yasa gereğince aylık bağlandığı, daha sonra davacının oğlundan dolayı ölüm geliri için 30.03.2006 tarihinde matbu form doldurduğu, davalı Kurum tarafından, kendisi yaşlılık aylığı aldığı için oğlundan dolayı maaş bağlanamayacağının bildirildiği, davacının tekrar 23.05.2006 tarihinde kendisi aylık aldığı için önceki talebinin reddedildiğini belirterek yeniden oğlundan dolayı aylık talebinde bulunduğu, davacının bu talebinin ise davalı Kurum tarafından kabul edildiği, davalı Kurum tarafından davacıya gönderilen 09.11.2007 tarihli yazı ile; iş kazası sonucu vefat eden oğlundan dolayı ölüm geliri bağlandığından 01.10.2005 tarihinden itibaren bağlanan ölüm aylığının iptal edildiğinin, yersiz ödenen 511,46 TL’nin ödenmesinin istenildiği, dava açılmasına neden olan işlemde ise; davalı Kurum tarafından 13.11.2012 tarihli yazı ile; davacının 01.02.2006 tarihinde emekli olduğunun tespit edildiğinin, bu nedenle oğlundan almakta olduğu ölüm aylığının 24.02.2006 tarihi itibari ile kesildiğinin, 24.02.2006 – 23.08.2012 tarihleri arası için 69.422,09 TL yersiz ödeme çıkarıldığının, borcun 5510 sayılı Yasa’nın 96. maddesi kapsamında tahsil edileceğinin bildirdiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık; davalı Kurum’un 13.11.2012 tarihli yani davacının almakta olduğu ölüm aylığının kendisine yaşlılık aylığı bağlanması nedeni ile kesilmesinden kaynaklanmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa’nın “Ana ve Babaya Aylık Bağlanması” başlığını taşıyan 69. maddesidir. Ölen sigortalının ana ve babasına hangi esaslara göre ölüm aylığı bağlanacağı, aylığın oranının ne olacağı bu madde ile düzenlenmiştir.
4958 sayılı Yasa’nın 06.08.2003 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 53.maddesiyle eklenen ek 46. maddesi hükmü ile bu maddenin yürürlüğe girmesinden, yani 06.08.2003 tarihinden sonra ölen sigortalıların anne ve babalarına bağlanan gelir ve aylıkları, sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olarak çalışmaya başladıkları veya 2022 sayılı Kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere bunlardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almaya başladıkları tarihi takip eden ödeme dönemi başından itibaren kesileceği hükmü getirilmiştir.
Bununla birlikte 5510 sayılı Yasa’nın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 34. maddesinde kısmen benzer düzenleme yapılarak, hak sahibi eş ve çocuklardan artan pay bulunması durumunda her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması koşuluyla ana ve babaya aylık bağlanacağı, ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması durumunda ise artan paya bakılmaksızın kendilerine aylık bağlanacağı öngörülmüş, 20. maddesinde gelirin başlangıcı, kesilmesi ve yeniden bağlanmasında 34. ve 35. maddelerinin uygulanacağı açıklanmıştır.
Somut olayda ise; davacıya 01.02.2006 tarihinden itibaren 506 sayılı Yasa gereğince aylık bağlandığı dikkate alındığında, yukarıda anılan Yasa maddeleri gereğince, vefat eden oğlundan dolayı ölüm aylığı bağlanamayacağının açık olması karşısında anılan gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Ancak; 6111 sayılı Yasa’nın 44.maddesi ile değişik 5510 sayılı Yasa’nın 96/b maddesinde ise; “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurum’un hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.
Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.
Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.
Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” hükmü düzenlenmiştir.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davalı Kurum tarafından talep edilebilecek yersiz ödeme miktarını 5510 sayılı Yasa’nın 96/b maddesi kapsamında belirleyerek varılacak sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 16.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.