Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/21021 E. 2014/5849 K. 25.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/21021
KARAR NO : 2014/5849
KARAR TARİHİ : 25.03.2014

MAHKEMESİ : İstanbul 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 24/09/2013
NUMARASI : 2010/1257-2013/741

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava 24.09.2010 tarihinde meydana gelen trafik iş kazası sonucu 27.09.2010 tarihinde ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi tazminat ile ücret alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemece usulüne uygun olarak açılmış manevi tazminat istemli bir dava bulunmadığından esas hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, ücret alacağı isteminin reddine, davacı Sabiha H….ile Ali B…H….’in maddi tazminat isteminin kabulüne, hak sahibi olmadığından bahisle davacı Ö.. H..’in maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiş ve bu karar süresinde davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Zararlandırıcı olaya maruz kalan işçinin davalı işyerinde uzunyol şoförü olarak çalıştığı, olay günü işverene ait olup sevk ve idaresindeki …. plakalı çekici ve…..plakalı yarı römorkla Bulgaristan’da seyir halinde iken karşı yönden gelen araçlara ait şeridi ihlal etmesi ve karşı yönden gelen ……plakalı römork takılı araçla çarpışması ile meydana gelen kazada yaralanarak 27.09.2010 günü öldüğü, kaza öncesi günlük çalışma süreleri ortalamasına göre 2918 sayılı yasa ile yönetmelikte öngörülen günlük çalışma sürelerinin ihlal edildiği, işveren tarafından, hareket ve varış noktaları arasında, ara noktaların belirlenerek, bu noktalara varılacak süreleri belirlemediği, sürücünün inisiyatifinin bulunduğu, dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu olay tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık buyruğudur.
Olayla ilgili olarak, yargılama sırasında düzenlenen 15.03.2012 günlü raporda zararlandırıcı olayda kazalının %75, işverenin ise %25 oranında kusurlu bulunduğu belirtilmiştir. Davacı ve davalı vekillerince bu rapora yapılan itiraz üzerine düzenlenen 10.09.2012 tarihli kusur bilirkişi raporunda ise kazada %80 oranında işverenin % 20 oranında ise kazalının kusurlu bulundukları belirtilerek kusur dağılımına gidilmiş ve bu rapora davalı vekili itiraz etmesi üzerine çelişkinin giderilmesi için yeniden kusur raporu alınmıştır. 05.02.2013 günlü üçüncü raporda ise kazada işverenin %40, kazalının ise %60 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Mahkemece işverene %80 oranında kusur veren 10.09.2012 günlü kusur bilirkişi raporu hükme esas alınmışsa da varılan bu sonuç hatalı olmuştur. Hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda, bilirkişiler olay tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunun 77. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle olayın oluş biçimine ve aracın hareket ve varış noktaları arasındaki güzergahta sürücünün inisiyatifini ortadan kaldırır biçimde bir seyir planlamasının yapılmasının söz konusu bulunmadığının nazara alınmadığı, işverenin alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere uyulup uyulmadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenerek kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca 10.09.2012 günlü kusur raporunun olay tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunun 77. maddesinin öngördüğü koşulları içerdiği giderek hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez.
Mahkemece somut olaya uygun düşen ve çelişki giderici nitelikteki ve işverene %40, işçiye %60 oranında kusur veren kusur bilirkişi raporunun hükme esas alınması gerekirken, inandırıcı güç ve nitelikte bulunmayan ve somut olaya uygun düşmeyen kusur bilirkişi raporunun hükme dayanak alınması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Maddi tazminata gelince: Davacının maddi tazminatının hesaplanması sırasında ücretin belirlenmesinde hataya düşüldüğü görülmektedir. İş kazası sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerinin maddi tazminatının hesaplanması sırasında, gerçek ücretin esas alınması gerektiği ve gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Davacının tecrübeli bir uluslar arası nakliye ağır vasıta sürücüsü olduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden belli olmaktadır. Bu nitelikteki bir işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın ve işyeri kayıtlarının gerçeği yansıtmadığı açık-seçiktir. Nitekim davacı taraf da ücrete itirazda bulunmuştur. Davacının asgari ücretle çalışmadığının kabulü yerindedir. Ancak davacının olay tarihindeki ücretine ilişkin soyut tanık anlatımı ile davacı beyanı esas alınarak davacının bilinen dönemde 2.500,00-TL ücretle çalıştığının kabulü de hatalı olmuştur.
Yapılacak iş, davacı işçinin tecrübeli bir uluslar arası nakliye ağır vasıta sürücüsü olduğu ve bu nitelikteki birinin asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, ilgili meslek kuruluşundan bilinen devrede sigortalının alabileceği ücretleri sormak, benzer işyerlerinde çalışan ve emsal işi yapanların ücretlerini araştırmak suretiyle işçinin gerçek ücretini belirlemek, gerçek ücretle işçinin tazminatını yeniden hesaplatmak, hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre SGK tarafından hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerini rücu edilebilir bölümü indirilmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Öte yandan davacı 31.12.2010 tarihinde dava açarken, dava dilekçesinde, hüküm altına alınacak tazminatlar için ölüm tarihinden itibaren faiz isteminde bulunmuştur. Öte yandan taleple bağlı olarak karar verilmesi gerektiği HUMK’nun 74 ve HMK ’nun 26. Maddelerinin emredici kuralıdır. Hal böyle olunca, davacılar yararına hüküm altına alınan tazminatlara faizin 27.09.2010 ölüm tarihinden başlatılması gerekirken, 24.09.2010 olay tarihinden başlatılması taleple bağlılık ilkesine aykırı biçimde olay tarihinden itibaren faize karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre davalının sair yönlere ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 25.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.