Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/18482 E. 2014/72 K. 13.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/18482
KARAR NO : 2014/72
KARAR TARİHİ : 13.01.2014

MAHKEMESİ : Çorlu 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 16/07/2013
NUMARASI : 2013/91-2013/69

Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ….. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere,kanuni gerektirici sebeplere, temyiz edenin sıfatına ve temyiz nedenlerine göre dava davacılar vekilinin aşağıda açıklananlar dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine.
2-Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, Davalı Nurcan aleyhine açılan davaların reddine, davacı eş H.. Ç.. için 39.914,31TL maddi-35.000,00TL manevi , davacı çocuk İ.. Ç.. için 15.000,00TL, diğer çocuklar Hülya ve Yasemin için ise ayrı ayrı 13.000,00’erTL manevi tazminatın davalı T.. A..’dan tahsiline karar verilmiştir.
Dosya kapsamından;Kurum tarafından iş kazası olarak kabul edilen zararlandırıcı sigorta olayına dair ceza soruşturması başlatıldığı, bu soruşturma neticesinde davalı Nurcan’ın asli kusurlu kabul edilip hakkında diğer davalı Turgut ile birlikte ceza davası açıldığı, ceza yargılaması neticesinin dosya kapsamından anlaşılamadığı, işbu dosyada alınan 15.10.2011 ve 22.06.2012 tarihli kusur raporlarında ise benzer şekilde iş kazasının oluşumunda %70 davalı Turgut’un,%30 kazazede İhsan’ın kusurlu olup davalı Nurcan’ın kusursuz olduğunun açıklandığı, davalı Nurcan’ın kazanın meydana geldiği inşaat’ın ruhsat sahibi olup davalı Turgut ile Nurcan arasındaki ilişkiye dair dosyada iki farklı iddianın bulunduğu, bu iddialardan ilkinde davalı Nurcan’ın kendisine ait inşaatın birinci ve ikinci katlarının kaba inşaat yapımı işinin davalı Turgut tarafından üstlenildiği, Turgut’un mütahitliğini üstlendiği bu işin yapımı için kazalının da içinde bulunduğu bir ekibi temin edip sözleşme kapsamında yükümlendiği her iki kat inşaatından birinci katın yapımını bitirip ikinci katın yapımına geçtiği sırada anılan iş kazasının gerçekleştiği biçiminde olup ikinci anlatım olarak davalı Nurcan’ın diğer davalı Turgut’a bahse konu inşaatın yalnızca birinci katının kaba inşaat yapımı işini verdiği, ikinci katın kaba inşaat yapımı işinde ise bu davalı ile(Turgut) Durcan’ın arasında bir anlaşma gerçekleşmediğinin, bilakis kazalının da içinde bulunduğu ekibin davalı Turgut’dan ayrı olarak kazanın meydana geldiği ikinci kat inşaatı yapımı işini üstlendiğinin iddia edildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle asıl işveren-alt işveren kavramlarının açıklanması gerekir.
4857 sayılı Kanun’un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu’nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
5510 sayılı Kanun’un 12/6.maddesi ile de asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu tutulmuştur.
4857 sayılı Kanun’un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu’ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510 sayılı Kanun’un 12/6.maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu. Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu “müteselsil sorumluluktur”. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu’nun 2.maddesinin 6.fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
a) İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b) Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c) İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d) İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e) İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f) Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İşyerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
Bu açıklamalardan olarak somut olayda;gerek ceza dosyası içeriği gerekse dosyadaki sair diğer bilgi,belge ve kayıtlara göre davalı Nurcan’ın asıl işveren olduğu açıktır. Hal böyle olunca bu davalının(Nurcan’ın) hüküm altına alınan tazminatlardan sorumlu tutulmaması doğru görülmemiştir.
Bu kapsamda Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın hatalı değerlendirme ile davalı Nurcan bakımından davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş, davalı Nurcan’ın asıl işverenlik sıfatına göre anılan iş kazası nedeniyle kusursuz sorumluluğunun bulunduğunun kabulüne göre diğer davalı Turgut’un 16.07.2013 tarihli kararı temyiz etmeyip bu noktada oluşan usuli kazanılmış hak durumunu da gözeterek dosyadaki tüm delilleri bir arada değerlendirip yeniden bir karar vermekten ibarettir.O halde davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine
13.01.2014 gününde oy birliğiyle karar verildi.