Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/17229 E. 2014/5238 K. 18.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/17229
KARAR NO : 2014/5238
KARAR TARİHİ : 18.03.2014

MAHKEMESİ : Bakırköy 9. İş Mahkemesi
TARİHİ : 30/05/2013
NUMARASI : 2008/810-2013/431

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle, 54.988,48.-TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davalı vekilince istenilmesi ve de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 18/03/2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü yapılan tebligata rağmen taraflar adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar vedildi ve aynı gün Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyizin kapsamına ve temyiz nedenlerine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 20.06.2000 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 17,20 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davalı tarafça temyiz edilmiştir.
Davacının iş kazası sonucu % 17,20 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı olayda davacının % 20, davalı işverenin ise % 80 oranında kusurlu olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Gerek mülga B.K’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez.
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı yararına hüküm altına alınan 20.000,00-TL manevi tazminatın fazla olduğu açıkça belli olmaktadır.
Maddi tazminata gelince: İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi amacıyla açılan maddi ve manevi tazminat davalarında; zamanaşımı süresi gerek olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı yasanın 146. maddesi gereğince haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıldır.
Somut olayda, Davacının 19.06.2008 tarihli kısmi dava dilekçesi ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 5.000,00-TL maddi ve 55.000,00-TL manevi tazminat istemli olarak dava açtığı bu dava görülmekte iken 08.11.2011 tarihinde maddi tazminata ilişkin istemini ıslah suretiyle 20.000,00-TL artırdığı, bilahare 12.03.2013 tarihinde ek dava açarak 9.988,48-TL daha maddi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı tarafça ek dava konusu maddi tazminat istemine karşı süresi içerisinde zaman aşımı def-inin ileri sürüldüğü, davacının maddi tazminat isteminin kabulü sırasında ek dava konusu maddi tazminat isteminin de dikkate alındığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık bu tür davalarda gerek yürürlükten kalkan 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. maddesi ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı yasanın 146. maddesi gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zaman aşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim, gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Dava konusu olayda sol el 2,4 parmağı P.. ankiloz, 3. Parmağı MP eklemden ampute olan ve 10.11.2000 tarihli rapora göre 24.11.2000 tarihinde sürekli iş göremez duruma giren davacı bakımından değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı ortadadır. Bu duruma göre gerek olay tarihi ve gerekse 10.11.2000 rapor tarihine göre 12.03.2013 ek dava tarihinde yasanın öngördüğü 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır.
Hal böyle olunca, ek dava üzerine, süresi içerisinde davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’i nin kabul edilerek ek dava konusu maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, Sürekli iş göremezlik oranının SGK Başkanlığı tarafından tespit edildiği 25.08.2011 tarihinden itibaren zaman aşımının işlemeye başlayacağının kabulü ile ek dava konusu miktarı da kapsar biçimde maddi tazminat talebinin kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. 2000 yılındaki olay nedeniyle 2008 yılında Kuruma yapılan başvurunun zaman aşımının başlangıcının belirlenmesi anlamında davacıya bir hak kazandırmayacağı ortadadır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, manevi tazminatın takdirinde ve zaman aşımının başlangıcında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 18/03/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.