Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/16547 E. 2014/3093 K. 25.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/16547
KARAR NO : 2014/3093
KARAR TARİHİ : 25.02.2014

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 7. İş Mahkemesi
TARİHİ : 04/06/2013
NUMARASI : 2009/89-2013/392

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle 368.000 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davalılar ve davacı vekillerince istenilmesi ve davalılar vekillerince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 25/02/214 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılardan H.. A… Vekili Avukat …, davalı A…. Vinç Sepeti Platform İnş. Gıda Tur. Oto San. Ve Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat …. ile karşı taraf vekili Avukat … geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü, ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R

Dava 03.10.2008 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu %.100 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece maddi tazminat isteminin kabulüne manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı ve davalı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacının dava açıldıktan sonra yargılama sırasında imzası noterce onaylı 25.05.2010 tarihli ibraname ve feragatname başlıklı belgeye göre davalılardan A.. Vinç ve Sepetli Platform İnş Gıda T… Oto San Tic Ltd Şti’den 60.000,00-TL alarak anılan davalı yararına ibraname verdiği ve davasından bu davalılar bakımından feragat ettiği görülmektedir. Söz konusu bu belgenin temyiz aşamasında sunulduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık borçlunun, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge (makbuz) ibraz etmesi halinde, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilip verilemeyeceği ve yapılan ödemenin zarardan indirim usulü ile diğer davalılara sirayet edip etmeyeceği ve sirayet edecek ise bunun nasıl olacağına ilişkindir.
Bir hususun varlığı veya yokluğu mahkemenin davayı esası bakımından inceleyip, karara bağlamasına engel teşkil ediyorsa, dava şartı söz konusudur. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Bu noktada, dava hakkının bir anlamda dava şartı olduğu kuşkusuzdur. Dava hakkının varlığı ya da düşmüş bulunmasının incelenmesi, doğrudan hakime verilmiş ödevlerden olması karşısında, Yargıtay Dairesi, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının tamam olup olmadığını kendiliğinden gözetebilir.
Davanın hukuksal niteliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Gerçekten de, yargılamada davayı inkar eden davalının savunması borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine, delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından da söz edilemeyecektir (HUMK. Md. 202).
Sonuç itibariyle; yargılama aşaması henüz tamamlanmamış böyle bir durumda, borcu itfa eden belgenin veya dava şartının söz konusu olduğu hallerde, dava sonuçlanıp kesinleşmemiş ise, ibraz edilen ve borcu söndüren yazılı belgenin dikkate alınması gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.07.2007 gün 2007/13-453Esas ve 2007/453Karar sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Somut olayda; aşamalarda davanın reddi gerektiğini savunan davalının temyiz dilekçesi ekinde ibraz ettiği, 25.05.2010 tarihli ibraname ve feragatname başlıklı belge görülmekte olan davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşımaktadır. Hal böyle olunca; mahkemece dava konusu tazminat istemi hakkında karar verilmeden önce anılan belgenin incelenip değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği açıktır.
Davalı tarafça sunulan belgenin borcu söndüren belge olarak kabulü halinde diğer davalılara sirayeti ve bunun yöntemine gelince: Bu yönüyle davanın yasal dayanağını oluşturan ve belgenin düzenlenme tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 145. maddesi hükmüne göre, sorumlulardan birinin zararı ödemesi halinde, diğerleri bu oranda borçtan kurtulurlar. Ancak, müteselsil borçluların borçtan tamamen veya kısmen kurtulabilmeleri, alacaklının bilfiil tatmin edilmiş olması halinde söz konusudur. Bunun aksinin kabul edilebilmesi için ya alacaklının teselsülden açıkça feragat etmiş olması, ya da böyle bir feragatin durumdan kesin olarak anlaşılması lazımdır. Yine, Borçlar Kanunu’nun 147. madde hükmüne göre, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her biri ödediği miktar oranında alacaklının haklarına halef olacağına ve alacaklının diğerleri zararına, müteselsil borçlulardan birinin durumunu iyileştirdiği takdirde bu fiilin neticelerini şahsen tahammül edeceğine dair hükmüne havidir. Diğer bir deyişle müteselsil sorumlulardan birine yönelik feragati ile diğer müteselsil borçluların durumlarını ağırlaştıran alacaklı bunun sonuçlarına katlanır. İbraname konusu ödemeile zarar karşılanmışsa veya zararla ödeme arasında açık bir oransızlık yoksa ödeme ile diğer müteselsil borçluların da borçlarından kurtulacakları ortadadır. Yapılan ödeme kısmi ifayı içeren makbuz niteliğinde ancak ödemeyi yapan borçlunun hissesinden fazla ise ödeme kadar, ödeme yapan borçlunun hissesinden az ise ödeme yapan borçlunun hissesi kadar diğer müteselsil borçlular borçtan kurtulurlar. 6098 sayılı TBK’nun 166 vd. maddelerindeki düzenleme de aynı doğrultudadır.
Öte yandan; Sigortalının sürekli iş göremezlik oranının, sigortalıya bağlanan gelirin peşin değeri ile tazminatın miktarını doğrudan etkilediği açıktır.
Somut olayda, davacıda mevcut sürekli iş göremezlik oranının % 100 olduğuna ilişkin sürekli iş göremezlik tespit kararı ya da gelir bağlama kararı dosyada mevcut değildir. Sigortalıya %100 sürekli iş göremezlik oranı üzerinden bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri mevcut ise da anılan belgeden sigortalıdaki iş göremezlik oranın kesinleşin kesinleşmediği, kontrol kaydının bulunup bulunmadığının anlaşılması mümkün bulunmadığı gibi bakıma muhtaç olup olmadığı, keza kurumca davacının bakıma muhtaç olduğunun kabul edilerek gelir bağlanıp bağlanmadığı ve bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin 5510 sayılı yasanın 19/3 maddesi gereğince bakıma muhtaç olduğundan artırımlı olarak hesaplanıp hesaplanmadığı da belli değildir. Hal böyle olunca, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan sürekli iş göremezlik oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin saptanmadan tazminatın belirlenmesi yoluna gidilmesi isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş; öncelikle sigortalıda oluşan sürekli iş göremezlik oranının değişip değişmediği yöntemince araştırılmak, sonrasında davalı tarafça temyiz aşamasında sunulan belgenin borç söndüren belge olup olmadığı, ödemenin ne kadarının maddi ve manevi tazminata karşılık olduğu değerlendirilerek, ödeme tarihindeki verilere göre davacının zararını hesaplatmaktır. Yapılacak hesaplama sonunda, maddi tazminata karşılık yapılan ödemenin davacının zararını karşıladığı veya ödeme ile zarar arasında açık bir oransızlığın bulunmadığının tespiti halinde, müteselsil borçlulardan bir bölümünün yaptığı ödemenin ve feragatin diğerlerine de sirayet edeceğini ve onları da borçtan kurtaracağını kabul etmek, ödeme ile ödeme tarihindeki zarar arasında açık bir oransızlık varsa yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğunun kabulü ile kısmi ödeme ile ödeme yapan davalıların hissesini aşar biçimde ödeme yapılmış ise bu ödemenin borcu karşılama oranında, ödeme yapan davalının hissesinden az ise ödeme yapan davalının hissesi oranında diğer davalıları da borçtan kurtaracağını kabul etmek, son verilere göre hesaplanacak davacı zararından yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda indirim yapılarak davacının karşılanmayan maddi zararını belirlemekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,
bozma nedenine göre davacı vekili ile davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz eden davalılar davalılar yararına takdir edilen 1.100.00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 25.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.