Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/163 E. 2014/1268 K. 27.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/163
KARAR NO : 2014/1268
KARAR TARİHİ : 27.01.2014

MAHKEMESİ : Bakırköy 10. İş Mahkemesi
TARİHİ : 13/11/2012
NUMARASI : 2010/307-2012/720

Davacı, 16/10/2006 tarihini takip eden aybaşından itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının ve Kuruma borçlu olmadığının tespitine, ödenmeyen aylıkların faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ….. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurum’un sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, davacının Bağ-Kur ve SSK’ya tabi primi ödenmiş günlerinin birleştirilmek suretiyle veya bu talebin kabul edilmemesi halinde sadece SSK ya tabi hizmetlerinin dikkate alınmak suretiyle başvuru tarihi olan 16/10/2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının, Bağ-Kur prim borcu ve bu borçlara ilişkin sürelerin iptali ile Kurum’a borçlu olmadığının tespiti ve ödenmeyen aylıkların 506 sayılı Yasa’nın 116.maddesi gereği ilk 3(üç) aylık dönemi takip eden aydan itibaren ödeme tarihlerine kadar yasal faiziyle tahsili istemlerine ilişkindir .
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ve kısmen reddi ile davacının 16/10/2006 tahsis talep tarihi itibariyle yasanın aradığı koşulları gerçekleştiği ve takip eden aybaşı 01/11/2006 tarihinde geçerli yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının kabulüne, davacının müraacat tarihinden itibaren baglanacak aylıklara 506 sayılı Yasa’nın 116 maddesi uyarınca ilk 3(üç) aylık dönemi takip eden aydan itibaren ödeme tarihlerine göre yasal faiz işletilmesi ve bağkur prim borcu ve bu borçlara ilişkin sürelerin iptaline ve prim borcunun olmadığına ilişkin taleplerinin reddine, karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının 506 sayılı Yasa kapsamında 1981/1. dönem ile 12/10/2006 tarihleri arasında toplam 5195 gün hizmetinin bulunduğu, 01/01/1981- 30/03/1990 tarihleri arasında olan SSK lı hizmetini müteakip 07/10/1989 tarihinde başlayan deri konfeksiyonculuğu faaliyetine ilişkin vergi kaydına dayanarak 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur tescilinin 01/04/1990 tarihinde yapıldığı, 01/04/1990-01/09/1992; 16/01/2000-13/02/2005; 22/11/2007-22/04/2010 tarihleri arasında Esnaf Bağ-Kur sigortalılığının bulunduğu, Bağ-Kur sigortalılık süreleri ile SSK’lı sigortalılık sürelerinin çakışmakta olduğu, 16/10/2006 tarihinde tahsis talebinde bulunduğu, Kurum’un 15/05/2008 tarih ve 64979 sayılı yazısı ile son 7 yılda en fazla (2520 gün) hizmetinin Bağ-Kur kapsamında olması nedeniyle tahsis talebinin reddedildiğinin davacıya bildirildiği; davacının 30/04/2008 tarihli dilekçesi ile 5458 sayılı Kanun’un Ek 19/ geçici 26. maddesine göre sigortalılığının durdurulmasını talep ettiği, Kurum’un ise davacıya Bağ-Kur prim borcunun 56 ay olduğu, Ek 19. maddeye göre borcunun 5(beş) yıldan az olması nedeniyle sigortalılığının durdurulması işleminin yapılamayacağını bildirdiği, yargılama esnasında alınan bilirkişi raporu ve ek raporunun dosyaya sunulduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, 506 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılığın çakışması halinde hangisine öncelik verileceği noktasında toplanmaktadır.
5510 sayılı Yasanın 53. maddesinin, aynı Yasa’nın geçici 33. maddesine göre, Yasa’nın yürürlüğe girdiği 01.03.2011 tarihinden önceki uyuşmazlığa uygulanması mümkün değildir. O halde uyuşmazlık 1479 ve 506 sayılı Kanunlar uyarınca çözümlenmelidir.
“Çakışan sigortalılık sorununu” gerek 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve gerekse 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu birbirlerine paralel düzenlemeler ile bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmasını yasaklayıp sigortalının önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığına geçerlik tanıyarak çözüme ulaştırmaya çalışmışlardır. Yasal sistemimize göre bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına girebilmesi için hizmet akdine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması gerekir. 506 sayılı Yasanın 3. maddesinin I. ( F ) bendinde “Kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların” ( K ) bendinde ise. “Herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı” belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 Sayılı Bağ-Kur Kanunu’nun 24. maddesinin I. ve II. fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında, başkaca sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşulu getirilmiştir. Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün olmayıp, önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığa geçerlik tanınmaktadır (3.10.2001 gün ve E: 2001/21-627, K: 2001/659 Sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı).
Somut olayda, mahkemece davacının 506 ve 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılıklarının çakıştığı ve yukarıda belirtilen hükümler ışığında davacının sigortalılık sürelerinin belirlenmesi gerektiği ve önceden gelen sigortalılığın 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık olduğu göz ardı edilerek sonuca gidilmesi hatalıdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde istemin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum’un bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27/01/2014 günü oy birliği ile karar verildi.