Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2013/10886 E. 2014/11043 K. 15.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/10886
KARAR NO : 2014/11043
KARAR TARİHİ : 15.05.2014

MAHKEMESİ : Konya 4. İş Mahkemesi
TARİHİ : 29/04/2013
NUMARASI : 2012/368-2013/125

Davacı, sigorta başlangıç tarihinin 26/07/1989 olduğunun ve davalılardan işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, davacının 26.7.1989-3.12.1989 tarihleri arasında davalı şirkete ait işyerinde geçen ve Kuruma eksik bildirilen sigortalı çalışmalarının tespiti ile sigorta başlangıç tarihinin 26.7.1989 tarihi olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı vekilinin işe iade ve tazminat talepleri konusunda harçlandırılmış usulüne uygun bir talep olmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,hizmet tespiti bakımından , işe giriş bildirgesi ibraz edilmediğinden hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden;2.12.1989 tarihli işe giriş bildirgesinin İ.Un ve gıda san.paz.a.ş.tarafından kuruma 6.12.1989 tarihinde ,1.1.1991 tarihli işe giriş bildirgesinin i. Un ve gıda san.paz.a.ş.tarafından kuruma 31.1.1991 tarihinde,2.5.1991 tarihli işe giriş bildirgesinin i. Un ve gıda san.paz.a.ş.tarafından kuruma 31.5.1991 tarihinde,1.9.1991 tarihli işe giriş bildirgesinin i. Un ve gıda san.paz.a.ş.tarafından kuruma 13.9.1991 tarihinde,1.11.1993 tarihli işe giriş bildirgesinin i. döviz .a.ş.tarafından kuruma 22.11.1993 tarihinde,1.2.1994 tarihli işe giriş bildirgesinin i. Un ve gıda san.paz.a.ş.tarafından kuruma 24.2.1994 tarihinde ,15.4.1996 tarihli işe giriş bildirgesinin i. Holding .a.ş.tarafından kuruma 18.4.1996 tarihinde,1.10.1999 tarihli işe giriş bildirgesinin i. Holding .a.ş.tarafından kuruma 30.9.1999 tarihinde,1.1.2007 tarihli işe giriş bildirgesinin i. Holding .a.ş.tarafından kuruma 30.9.1999 tarihinde Kurum kayıtlarına intikal ettirildiği,davacı adına Kurum’a 2.12.1989-30.4.1990 tarihleri arasında davalı .sicil nolu İ. Un ve gıda san.paz.a.ş. Tarafından,1.5.1990- 31.12.1990 tarihleri arasında . sicil nolu dava dışı S.Mühendislik Müt.Tic.ltd.şti tarafından, 1.1.1991-1.5.1991 tarihleri arasında.sicil nolu İ. Un ve gıda san.paz.a.ş. Tarafından,2.5.1991-30.8.1991 tarihleri arasında sicil nolu İ Un ve gıda san.paz.a.ş.tarafından,1.9.1991-30.10.1993 tarihleri arasında . sicil nolu İ. Un ve gıda san.paz.a.ş.tarafından,1.11.1993 tarihinden itibaren 60 gün süre ile .sicil nolu İ. Döviz A.Ş.tarafından,1.2.1994 tarihinden itibaren 90 gün süre ile.sicil nolu İ. Un ve gıda san.paz.a.ş.tarafından,1994/1.dönemde 30 gün 11004153 sicil nolu İ.Döviz A.Ş.tarafından,1994/2.dönemde 120 gün,1994/3.dönemde 30 gün süre ile .sicil nolu İ.Un ve gıda san.paz.a.ş.tarafından,15.4.1996-30.9.1999 tarihleri arasında .sicil nolu davalı İ. Holding A.ş. Tarafından,1.10.1999-31.12.2006 tarihleri arasında .sicil nolu İ.Organizasyon ve Danışmanlık Hizmetleri A.Ş. Tarafından ,1.1.2007-20.9.2012 tarihleri arasında . sicil nolu davalı İ. Holding A.ş. Tarafından Kuruma sigortalı hizmet bildiriminde bulunulduğu, i.Un ve gıda san.paz.a.ş., İ. Organizasyon ve Danışmanlık Hizmetleri A.Ş , ve İ. Döviz Aş arasında organik bağ bulunduğu , davacı vekilinin hizmet tespiti istemli dava dilekçesinin ekinde işe iade istemli dava dilekçesininde bulunduğu ancak bu dava dilekçesinin havalesiz ve harçlandırılmamış olduğu, davacı vekilinin 2.11.2012 tarihli dilekçesi ile işe iade istemli dava dilekçesini harçlandırıp ayrı bir esasa kaydettirmek istediği, ancak mahkemece bu talebin havalesiz olduğu belirtilerek dilekçe hakkında işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
1- Sosyal Güvenlik Hukukuna ilişkin bu tür davalarda talep değerlendirilirken gerçeğin bulunması asıldır. Davacı, 26.7.1989-3.12.1989 tarihleri arasında geçen hizmetinin tespitini istemiştir. Bu yönü ile davanın yasal dayanağı belirgin olarak 506 sayılı yasanın 79/8 maddesidir. Anılan maddede yönetmelikle tespit edilen belgeler işveren tarafından verilmeyen sigortalıların çalıştıkları hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde Mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilecekleri öngörülmüştür. Bildirimsiz geçen çalışmaların tespitine ilişkin dava koşulları 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10. maddesinde tanımlanmıştır. Bunlar; 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılma, yönetmelikte tespit edilen belgelerinin Kuruma verilmemiş ya da çalışmaların Kurumca saptanamamış olması ile anılan davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması şeklinde sıralanabilir.
Sigortalı, bildirimsiz kalan çalışmalarının tespitini , hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren başlayarak beş yıl içinde dava yolu ile isteyebilir.Bu süre hak düşürücü süredir. 506 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihte beş yıl olan hak düşürücü süre 20.06.1987 tarih ve 3395 sayılı Kanunun beşinci maddesiyle on yıla çıkarılmışken, 01.06.1994 tarih ve 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle tekrar beş yıla indirilmiştir.Halen yürürlükte olduğu şekliyle 5 yıldır. Hak düşürücü süre, bildirimsiz kalan çalışmalar yönünden öngörülmüştür.
İşverenin, sigortalılara ilişkin hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde, işverence Kuruma verilecek belgeler; işe giriş bildirgesi, aylık sigorta primleri bildirgesi, dönem bordrosu, vs. şeklinde sıralanmıştır. Bu belgelerden birisinin dahi Kuruma verilmiş olması veya Kurumca, fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tespiti halinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir.
Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispat edilebilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları yada komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Somut olayda davalı işyerinden Kurum’a işe giriş bildirgesi verildiği gibi sigortalı hizmet bildiriminde de bulunulduğu gözetilmeksizin,işin esasına girilmesi gerekirken,işe giriş bildirgesi ibraz edilmediği gerekçesi ile davanın hak düşürücü süreden reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş; davacı adına davalı işyerinden Kurum’a sigortalı çalışma bildiriminde bulunulduğu anlaşıldığından davanın hak düşümüne uğramadığını göz önüne alarak tespite konu 26.7.1989-3.12.1989 tarihleri arası dönemlerde çalışması bulunan bordro tanıklarının adresini Sosyal Güvenlik Kurumu ve zabıta marifetiyle araştırıp, tespit ederek bu tanıkları dinlemek, bordrolarda adı geçen kişilerin adreslerinin tespit edilememesi veya bunların tanıklığıyla yetinilmediği taktirde, SGK ilgili il müdürlüğünden, gerekirse zabıta, vergi dairesi ve meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu iş yeri çalışanlarının; yoksa işyeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak, tanık beyanları arasındaki çelişkiyi gidermek ve davacının murisnin işe giriş ve çıkış sürelerini net belirlemek ve gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde 506 sayılı Yasanın 2, 6, 9 ve 79/10 maddeleri gereğince ortaya koyduktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
2-Sigortalılığa ilişkin “hizmet tespiti” davaları, Sosyal Güvenlik hakkına ilişkin olarak ortaya çıkan davalardır. Yasal dayanağını 506 sayılı Yasanın 6. ve 79/10. (5510 sayılı yasa açısından ise 86/9. ) maddelerinden almaktadır. Sözü edilen 6.madde de, çalıştırılanların, işe alınmaları ile kendiliğinden sigortalı olacakları, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği belirtilmiştir. Anılan yasanın 79/10. maddesinde ise, sigortalıların, çalışmalarının tespiti ile ilgili dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu bakımdan, hizmet tespitine ilişkin davalar sosyal güvenlik hakkı ve kamu düzeni ile ilgili olup, kişi iradesi belirleyici etkiye sahip değildir. İçerisinde bulunduğu yasal statünün belirlediği durum doğrudan dikkate alınır. Bu nedenle hakim, kendiliğinden araştırma yapma yetkisine sahiptir. Bu yetki kapsamında, gerektiğinde tanık ve diğer deliller yoluyla doğrudan gerçeği bulma yükümü bulunmaktadır.
İşçilik haklarına(somut olayda işe iade) ilişkin davalar ise, 4857 sayılı yasadan kaynaklanmaktadır. Bu tür davalar, kişi iradesine önemli rol verilip, taraf anlaşmalarına geçerlilik tanınan, alacak ve tazminat türünde olan davalardır. Taraflar bu tür haklarından her zaman vazgeçebilir. Bu nedenle hakim, kendiliğinden araştırma yapmaz. Tarafların bildirdiği deliller dışında delil toplanması da olanaklı değildir. Kaldı ki, Kurumun bu davalarda davalı sıfatı bulunmamaktadır.
Bu durumda, her iki dava türünün, taraflarının statüsü, hakimin delil araştırma bakımından kendiliğinden hareket etmesi, taraf iradelerine atfedilen rol, dava konusu edilen haktan vazgeçilip vazgeçilememesi gibi yönlerden yasal konumları birbirinden tamamen farklıdır. Her iki dava türünün birlikte görülmesi durumunda; davanın birinde birkısım delillerin kendiliğinden dikkate alınması, diğerinde alınmaması gerekecektir ki, aynı dava dosyasında birbiri ile çelişkili kararlar yer alabilecektir. Kaldı ki, işçilik haklarına ilişkin olarak dairemiz kararları ile işçilik alacaklarına ilişkin davalar yönünden asıl görevli Yargıtay ilgili dairelerinin kararları arasında farklı uygulamalar ortaya çıkabilecektir.
Öte yandan, temyiz aşamasında inceleme mercileri farklı olan bu davaların birbirinden bağımsız sonuçlandırılmalarında hukuki istikrar ve kararlara olan güven bakımından da yarar bulunmaktadır. İşçilik haklarına ilişkin olarak kesinleşen hüküm, hizmet tesbiti davasında sadece kuvvetli delil olarak değerlendirilmekte, davada taraf sıfatı bulunmayan Sosyal Güvenlik Kurumu yönünden bağlayıcı olmamaktadır.
Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin,davacı vekiline işe iade davasının harcını tamamlamak üzere önel vermek gerekirken davacı vekilinin bu yöndeki talebinin reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş; işe iade davası bakımından eksik yargı harçlarını tamamlattıktan sonra işe iade davasını hizmet tespiti davasından ayırmak ve yargılamayı birbirinden bağımsız olarak sonuçlandırmaktan ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 15/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.