YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/22440
KARAR NO : 2013/7297
KARAR TARİHİ : 11.04.2013
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, temyizin kapsamı ve temyiz nedenlerine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 28.09.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 21,00 oranında meslekte kazanma gücünü kaybeden sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının maddi ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar süresinde davacı ve davalı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemece maddi ve manevi tazminata ilişkin karar verilirken hataya düşüldüğü görülmektedir.
Davacı vekili dava dilekçesinde sürekli iş göremezlik nedeniyle maddi ve manevi tazminatın yanı sıra tedavi gideri isteminde bulunmuşsa da, maddi tazminatın ıslah yoluyla artırımına ilişkin 14.09.2011 tarihli dilekçesinde tedavi giderine ilişkin isteminden vazgeçtiği, ve vekaletnamesinde bu doğrultuda işlem yapmak için yetkisinin bulunduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davacının tedavi giderine ilişkin isteminin, vaki vazgeçme nedeniyle reddi gerekirken yazalı şekilde tedavi giderinin hüküm altına alınması usul ve yasaya aykırı olmuştur. Kaldı ki olay tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası; iş kazası nedeniyle işverenin sigortalısına karşı, işe Kurumca el koyuncaya kadar sağlık yardımlarını yapma ve vizite kağıdı düzenleme dışında bir yükümlülüğünü hükme bağlamamıştır. Aksine; sözü edilen Yasanın, 14/3 maddesi; iş kazasının oluşumundan itibaren her türlü sağlık yardımları ile Kurumun sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Sözü edilen yasanın iş kazası ve meslek hastalığı sigorta kolunun getiriliş amaç ve nedeni; sigortalıların belirtilen türde bir zararla karşılaşmaları halinde onları doğrudan koruma altına alma ve kendilerine yardım yapacak kuruluşu belirlemektir. Şu duruma göre, bir iş kazası nedeniyle, sigortalının başvuracağı mercii kendisini bu yönden güvenceye alan, Kurum ve onların sağlık kuruluşlarıdır. İşveren, bu tür zararlandırıcı
olayların meydana gelmesi durumlarında; artık sigortalısına karşı; muhatap olmaktan çıkar, Kurum doğrudan devreye girer. Esasen işveren de, belirtilen sigorta kolu nedeniyle Yasanın belirlediği oranda prim ödemek ve ayrıca koşulları varsa, Kurumun yaptığı harcamaları Kuruma geri vermekle sorumlu tutulmuştur. Bu nedenle, gerek sigortalı gerekse işveren, iş kazası ve meslek hastalığı sigorta kolundan birbirlerine karşı değil, doğrudan Kuruma karşı sorumludurlar.
Manevi tazminat gelince: Manevi tazminatın takdirinde yanılgıya düşüldüğü, manevi tazminatın bir miktar az takdir edildiği anlaşılmaktadır.
Davacının iş kazası sonucu % 21,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı olayda davacının % 20, davalı işveren ile işyeri çalışanlarının ise toplam olarak %80 oranında kusurlu olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Gerek mülga B.K’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Bedensel bütünlük eş deyişle vücut bütünlüğü kavramının fizik bütünlük yanında ruhsal bütünlüğü ve sağlığı da kapsadığı tartışmasızdır. Olayın özelliklerinin neler olduğu 22.6.1966, 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanmıştır. Bunlar her olayda değişebilir. Bu nedenle hakiminin kararında bu özellikleri objektif ölçülere göre göstermesi gerekir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı yararına hüküm altına alınan 10.000,00-TL manevi tazminatın az olduğu açıkça belli olmaktadır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, tedavi giderine ilişkin istemden vazgeçildiği göz ardı edildiği gibi manevi tazminatın takdirinde de yanılgıya düşülerek ve özellikle manevi tazminatın az takdiri suretiyle yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 11/04/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.