YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/21660
KARAR NO : 2013/16965
KARAR TARİHİ : 24.09.2013
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle, 102.181,96 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi, davacı ile davalılardan … Mekanik Makina Elekt.San. ve Tic. Ltd.Şti. vekillerince istenilmesi ve davacı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 24/09/2013 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü, davacı … vekili Avukat … ile karşı taraf vekili Avukat … geldiler.Diğer davalı ile ihbar olunan adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü, ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyizin kapsamı ve temyiz nedenlerine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 07.02.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 45,20 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının karşılanması istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının maddi ve manevi tazminata yönelik istemlerinin kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı ile davalı taraf vekilince temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemenin dava konusu olayda tarafların kusur dağılımına ilişkin değerlendirmesi isabetlidir. Ancak manevi tazminatın takdirinde, maddi tazminatın hesabında esas alınan ücretin belirlenmesinde ve maddi tazminata uygulanacak faizin başlangıcı ile davalı yararına avukatlık ücretinin tayininde hataya düşüldüğü görülmektedir.
Davacının iş kazası sonucu % 45,20 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı olayda davacının % 25, asıl ve alt işveren oldukları anlaşılan davalıların ise toplam olarak % 75 oranında kusurlu olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Gerek mülga B.K’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Bedensel bütünlük eş deyişle vücut bütünlüğü kavramının fizik bütünlük yanında ruhsal bütünlüğü ve sağlığı da kapsadığı tartışmasızdır. Olayın özelliklerinin neler olduğu 22.6.1966, 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanmıştır. Bunlar her olayda değişebilir. Bu nedenle hakiminin kararında bu özellikleri objektif ölçülere göre göstermesi gerekir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı yararına hüküm altına alınan 20.000,00-TL manevi tazminatın az olduğu açıkça belli olmaktadır.
Maddi tazminata yönelik temyize gelince: İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle sigortalının maddi tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Öte yandan, gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Davacının vasıflı işçi olduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden belli olmaktadır. Öte yandan vasıflı işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği açıktır. Bu nedenle yerel mahkemece, davacın asgari ücretin üzerinde bir ücret ile çalışacağının kabulü ile olay tarihinde davacının emsali işçilerin ücretinin araştırılmasına gidilmesi isabetlidir. Ancak davacının emsali işçinin, olay tarihindeki ücretine ilişkin işçi sendikasının bildirimi esas alınarak ve olay tarihindeki asgari ücretin 2,35 katı ücretle çalıştığının kabulü hatalı olmuştur. Davalı işverene ait işyerinde toplu sözleşme uygulaması olmadığından sendikanın bildirdiği ücretlerin gerçek ücretin belirlenmesinde esas alınamayacağı, yapılan işin niteliğine göre Ticaret Odasının emsal ücret belirleyecek konumda olmadığı açıktır.
Yapılacak iş, davacı işçinin, tecrübeli torna işçisi olduğu ve bu nitelikteki bir işçinin asgari ücret ile çalışmayacağı kabul edilerek, ilgili meslek kuruluşundan bilinen devrede sigortalının alabileceği ücretleri sormak, benzer işyerlerinde çalışan ve emsal işi yapanların ücretlerini araştırmak suretiyle işçinin gerçek ücretini belirlemek, belirlenen bu gerçek ücretle işçinin tazminatını yeniden hesaplatmak, hesaplanan bu zarardan Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu edilebilecek kısmını indirmek, usuli kazanılmış haklar gözetilerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Öte yandan hüküm altına alınan maddi tazminatın ıslahen artırılan bölümüne uygulanacak faizin başlangıcıyla ilgili olarak da hataya düşüldüğü görülmektedir. Davacı dava dilekçesinde hüküm altına alınacak tazminatlar için olay tarihinden itibaren faiz işletilmesi talebinde bulunduğuna göre artık ıslahen artırılan bölüm için de ayrıca faiz isteminde bulunmasına ve faizin başlangıcın belirtmesine gerek yoktur. Dava dilekçesindeki faiz ve başlangıcına ilişkin istemin ıslahen artırılan bölümü de kapsayacağı ortadadır. Kaldı ki davacı vekili maddi tazminat isteminin ıslah suretiyle artırılmasına ilişkin, 04.07.2012 tarihli dilekçesinde, ıslahen artırılan miktar içinde 07.02.2006 olay tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesi açıkça istenmiştir. Öte yandan iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle açılan davalarda faizin zararın meydana geldiği olay tarihinden itibaren yürütüleceği, haksız eylemle birlikte zarar veren bakımından temerrüt düşüldüğünün kabulünün gerektiği dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarındandır. Hal böyle olunca da davanın niteliğine göre haksız eylemin meydana geldiği tarihten itibaren faize karar verilmek gerekirken, dava konusu istem işçilik alacaklarıyla karıştırılarak, maddi tazminatın ıslahen artırılan bölümü için ıslah tarihinden itibaren faize karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Mahkemece sigorta tahsisleri tüm peşin sermaye değeri ile karşılandığından, maddi tazminat isteminin kısmen reddine karar verilmesi nedeniyle davalı yararına avukatlık ücretine karar verilmesi de hatalı olmuştur. Maddi tazminat isteminin kısmen reddi yargılama sırasında ortaya çıkan katsayı değişiklikleri sonucu sigorta tahsisleri peşin sermaye değerindeki artışlardan kaynaklandığı ve davacının dava açarken bu hususu bilebilmesi mümkün bulunmadığından, maddi tazminatın kısmen reddi nedeniyle davalı yararına avukatlık ücreti takdir edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, davacı ve davalı yararına takdir edilen 990,00 TL duruşma Avukatlık parasının karşılıklı olarak birbirlerine yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 24.09.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.