YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/13857
KARAR NO : 2012/20540
KARAR TARİHİ : 20.11.2012
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 01/08/2000-04/10/2009 tarihleri arasında geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde husumet yönünden reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı ile davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1-Davalı Kurumun temyiz itirazlarının reddine, davacının temyiz itirazlarına gelince,
2-Davacı, davalı …nin deposu olarak kullanılan yerin bekçiliği işinde 01.08.2000-04.10.2009 tarihleri arasında geçen ve SGK’na bildirilmeyen çalışmalarının tesbitini istemiştir.
Mahkemece, istemin reddine karar verilmiş ise de, bu sonuca eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak varılmıştır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa’nın 86/9. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği ya da çalıştıklarının Kurumca tespit edilip edilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu yasal koşul oluşmuşsa işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, Kanun’un kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de çalışmasının konusu, sürekli kesintili mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre dinlenmeli, işyerinin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür, amir, şef, ustabaşı ve posta başı gibi görevlileri ve o işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı, tespiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa Hukuk
Muhakemeleri Usulü Kanunun m.288 de yazılı sınırları taşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı, bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı, 506 sayılı Yasa’nın 3/B-D maddeleri ile 5510 sayılı Yasa’nın 6/a-c maddelerinde de olduğu gibi ücretin sigortalı sayılmanın koşulu olan durumlarda ücret alma olgusunun var olup olmadığı özellikle saptanmalıdır. Bu davalarda işverenin kabulünün tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı göz önünde tutulmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Yukarıda açıklanan hususlar, yeterli ve gerekli bir araştırmayla ve deliller hep birlikte değerlendirilerek aydınlığa kavuşturulduktan sonra, o çalışmanın sigortalı çalışma niteliğinde olup olmadığı ya da ne zaman bu niteliğe kavuştuğu yönü üzerinde durulmalı ve çalışmayı kapsama alan yasanın yürürlük tarihinden sonraki dönem için hizmetin tespitine karar verilmelidir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davalı işverene ait işyerinden davacının SGK’na bildirilen çalışmasının olmadığı, çalışmanın geçtiği ileri sürülen yerin bahçeli bir villa içindeki depo olduğu, davacı ve ailesinin kaldığı prefabrik bir kulübeyi de barındırdığı dosyadaki bilgilerden anlaşılmaktadır. Dinlenen davacı tanıkları, davacı ve ailesinin bu villa, bahçe ve deponun bakımını yaparak bahçedeki kulübede kaldıklarını beyan ederken, davalı tanıkları kiracı olarak oturduklarını beyan etmiş, işveren adi yazılı Ağustos 2000 tarihli kira sözleşmesini ibraz etmiştir. Davacının davalı şirkete gönderilen bazı malları depoda teslim aldığına dair sevk irsaliyelerinin dosyaya ibraz edildiği görülmüştür.
Mahkemece yapılacak iş; villa sahibi ve davalı şirket ortağı Turgut İçinsel’in de davaya dahil edilmesi, ondan sonra yapılan işin tam olarak neleri içerdiği ve işin niteliği de araştırılarak; kurumdan sorulmak suretiyle veya zabıta araştırması ile tespit edilecek komşu villa, bahçe, tarla, çiftlik ve başka bir işyerindeki benzer işlerle uğraşan diğer işverenler veya bu işverenlerin resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlarının beyanlarına başvurmak, gerek görüldüğü takdirde bilirkişi ile birlikte keşif yapılarak bölge ve mevsim koşulları da gözetilerek, bahçenin büyüklüğü ve kapsamı belirlenip, bu nitelikteki bir bahçenin bakımı, ilaçlanması, budanması ve sulanmasının işçi gerektirip gerektirmediğini araştırmak, davacının ihtilaflı dönemde başka işyerlerinde geçen çalışması olduğundan ilgili işyerlerinden araştırma yapmak, davacının çalışmasının bildirildiği işyerlerine ait dönem bordrolarında davalı şiketin taşeron olarak görülmesi karşısında taraflar arasındaki ilişkiyi net bir net bir şekilde ortaya koymak, bahçedeki deponun davalı şirkete mi, yoksa ortaklardan Hikmet Turgut İçinsel’e mi ait olduğu, bekçi gerektirip gerektirmediği hususunda bilirkişi raporu almak, davacının davalı şirkete gönderilen bazı malları depoda teslim aldığına dair sevk irsaliyelerinin bulunduğu da dikkate alarak tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre fiili çalışmanın olup olmadığına karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine 20/11/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.