Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2010/3949 E. 2011/4135 K. 03.05.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/3949
KARAR NO : 2011/4135
KARAR TARİHİ : 03.05.2011

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, 2926 sayılı Yasaya tabi Tarım Bağ-Kur sigortalılığının ve yaşlılık aylığının tespitiyle, aksi yöndeki kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacının diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, davacının 2926 sayılı Yasa’ya tabi tarım Bağ-Kur sigortalılığının ve yaşlılık aylığının tespiti ile aksi yöndeki kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının Kurumca 1.1.1985 tarihinde resen Tarım Bağ-kur sigortalısı olarak tescilinin yapıldığı, 23.6.2008 tarihinde toplu prim ödemesinde bulunduğu 30.6.2008 tarihli tahsis başvurusunun tescil tarihinde evli olup aile reisi sıfatı bulunmadığından tescilinin iptal edildiğinden aylık başvurusunun reddedildiği, nüfus kaydına göre davacının 1.8.1978 tarihinde evlenip 21.7.1999 tarihinde boşandığı, kurumca 2.8.2003 tarihli yasa değişikliğiyle aile reisliği sıfatı şartı kalktığından dolayı 1.8.2008 tarihi itibariyle yeniden tescilinin yapıldığı ve 3.4.2009 tarihli sigortalılık hesap ekstresine göre 10 ay sigortalılık süresinin ve 15.406,41 TL fazla prim ödemesinin bulunduğu, Ziraat Odası’na 26.6.2008 tarihinden itibaren kayıtlı olduğu, Pancar Ekicileri Kooperatifi ve Tarım Kredi Kooperatif kaydının olmadığı, 1990 yılında intikalen 1992 yılında da kadastrodan edindiği birden fazla adına kayıtlı zirai arazisinin bulunduğu, davacının sattığı ürün bedelinden yapılmış prim kesintisinin bulunmadığı, DGD’den yararlanmadığı, tarımsal kredi kullanmadığı, zabıta araştırmasına göre davacının köyde ikamet etmediği, yaklaşık 10 yıl önce ya taşındığı ve 10 yıldır tarımsal faaliyetinin bulunmadığı, tanık beyanlarına göre 8-10 yıl Zilede kaldığı, daha önceleri Avustralyada kaldığının ve babasının tarlalarının başka birilerince icara ekip biçtiğinin belirtildiği görülmektedir.
2926 sayılı Yasa’nın Kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan Sosyal Güvenlik Kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın tarımsal faaliyette bulunan kimselerden 22 yaşını doldurmuş erkeklerle, 22 yaşını doldurmuş aile reisi olan kadınların bu Kanuna göre sigortalı sayılacaklarına ilişkin 2. maddesi 24.07.2003 tarihli ve 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Yasa ile değiştirilerek ” aile reisliği” ve “22 yaş” koşulu kaldırılmıştır.
Somut olayda uyuşmazlık; 4956 sayılı Yasa ile getirilen bu değişikliğin davacı yönünden uygulama alanı bulunup bulunmadığı noktasındadır.
Uyuşmazlığın çözümü, sosyal güvenlik hukukunun niteliğinin incelenmesini ve yasaların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kuralların tartışılmasını gerektirmektedir.
Sosyal Güvenlik Hakkı, Anayasa ve yasalar karşısındaki konumuna göre; kullanılması zorunlu bir hak olup, bu haktan vazgeçilemez, devredilemez ve kaçınılamaz. Başka bir anlatımla; sosyal güvenlik hakkı kişiye bağlı, geleceğe uzanan ve herhangi bir süre ile kısıtlanamayan temel Anayasal bir hak olup bu niteliği itibariyle diğer özel hukuk alanında yer alan kurumlarla karşılaştırılamaz ve özel hukuk kurallarıyla açıklanamaz. Sosyal Güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal hukuk devleti, niteliğinin bir gereği olarak “Sosyal Güvenlik” kavramını yaşama geçirerek somutlaştırır.
Kanunların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucuda yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir.
Öte yandan; bir çok Yargıtay kararlarında da açıkça vurguladığı üzere bu tür yeni yasaların ünlü hukukçu …’in açıkladığı üzere yürürlüğe girmeleri ile görülmekte olan tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği başka bir anlatımla yeni yasanın yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal tesirini göstereceği tartışmasızdır. Bu gibi durumlarda kanunların geriye yürümesinden değil, zaman içerisindeki ani etkileri söz konusu olmaktadır. Esasen HUMK 578 maddesi nedeniyle Yargıtay’ın 7.12.1964 günlü Tevhidi İçtihadı ile Hukuk Genel Kurulunun 9.3.1988 gün 1987/860 Esas, 1988/232 karar sayılı kararında da bu görüşe yer verilmiştir.
Uyuşmazlığa konu bu olayda hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş, hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bir kazanılmış hak söz konusu değildir. Sosyal güvenlik kurallarının tanımlanan niteliği nedeniyle lehe olan bu düzenlemenin ihtilafa uygulanması gerekmektedir.
Mahkemece sigortalılık koşulu olarak yasada yer alan “aile resisliği” sıfatına ilişkin düzenlemenin 4956 sayılı Yasa ile kaldırılmasıyla dava konusu olayda uygulama yeri bulunan bu yasa değişikliği dikkate alınmadan ve davacının tescil tarihinde evli olup aile reisi sıfatı bulunmadığından kurum işleminin yerinde olduğu gerekçesiyle sonuca gidildiği görülmüştür
Yapılacak iş; davacının tarım Bağ-kur sigortalılığının tescil edildiği 1.1.1985 tarihinden itibaren köyde görev yapan tüm muhtar ve azaların tespit edilerek, davacının köyde hangi tarihe kadar oturduğu ve tarımla uğraştığı, tarlalarını kimin ekip biçtiği konularında tanık olarak beyanlarına başvurulup, davacının yurt dışına çıkıp çıkmadığını Emniyet Müdürlüğünden sormak, kadastrodan adına kayıtlı taşınmazların kadastro tespit ve askı tutanaklarını getirtmek, ayrıca davacıya ihtilaf konusu olan tarihlerde ürün satışı yaptığı kişi, kurum ve kuruluşları açıklattırmak bu kişi, kurum ve kuruluşlardan ürün bedelinden prim kesintisi yapılıp yapılmadığını sormak, yapılmış ise belgelerini getirtmek, ve tüm deliller bir arada değerlendirilerek çıkacak sonuca göre tarımsal faaliyetin tespit edildiği dönemlerde tespite karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 03.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.