Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2010/3939 E. 2011/4464 K. 10.05.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/3939
KARAR NO : 2011/4464
KARAR TARİHİ : 10.05.2011

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, Kurum tarafından gönderilen ödeme emrinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava davalı Kurumun 13.2.2009 tarih ve 2004/1911 Takip nolu ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiş ise de varılan bu sonuç usul ve yasaya aykırıdır.
Somut olayda; … Özel Güvenlik ve Temizlik Hizmetleri Gıda Yemek Taşımacılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. nin 18.11.1999 tarihli ortaklar kurulu kararıyla davacının 3 (üç) yıl süre ile şirket müdürlüğüne seçildiği uyuşmazlık konusu değildir. Şirketin 2001/8-2002/1. aylar arası prim ve gecikme zammı toplamı 256.497,44 TL borçla ilgili 13.2.2009 tarih 2004/1911 Takip nolu ödeme emrinin 13.2.2009 tarihinde davacıya tebliğ edildiği davanın 7 gün içinde açıldığı anlaşılmaktadır.
506 sayılı Yasa’nın 80. maddesindeki hüküm de, “sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen … tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” düzenlemesine göre davacının ödeme emrine konu prim borcunun ait olduğu dönemde üst düzey yönetici olarak sorumlu olması gerekmektedir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın davanın reddine karar verilmek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 10.05.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Uyuşmazlık, prim borcunun zamanaşımı süresinin hangi mevzuata göre belirleneceği noktasında toplanmaktadır.
Çoğunluk görüşü, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasanın 93/2. maddesinde yer alan, ” Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir. Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise, mahkeme kararının kesinleşme tarihinden… itibaren, zamanaşımı on yıl olarak uygulanır. ” hükmünün, Yasanın yürürlük tarihinden önceki hizmetlere ilişkin olarak açılan tesbit davaları dolayısıyla verilen ve kesinleşen kararlar nedeniyle uygulanacağı yönündedir.
Karşı oy görüşüm; 5510 sayılı Yasanın 93/2 maddesinin zamanaşımına ilişkin hükmünün, Yasanın yürürlük tarihinden önceki hizmetlerin tesbitine ilişkin davalar nedeniyle, kesinleşen tesbit kararlarının primlerinin tahsili aşamasında uygulanamayacağı, 5510 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden sonraki hizmetlerin tesbitine ilişkin açılan davalarla ilgili olarak kesinleşmiş kararlara uygulanabileceği, 5510 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce gerçekleşen hizmetlerin tesbitine ilişkin kararlar nedeniyle, 5510 sayılı Yasadan önceki mevzuatın uygulanması gerekeceği yönündedir.
Uyuşmazlık konusu incelendiğinde;
1-506 sayılı Yasanın 3917 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önceki halinde durum;
Öncelikle, zamanaşımı süresinin ne zaman başlayacağı konusu üzerinde durmak gerekir. SGK primleri her ay için izleyen ayın sonuna kadar ödenebilir. Prim borcunun muaccel olduğu tarih her ay için izleyen ayın sonudur. 506 sayılı Yasanın 80. maddesinin 3917 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten önceki haline göre, Sosyal Sigortalar Kurumunun prim alacakları ile ilgili olarak 818 sayılı Borçlar Yasası hükümlerinin uygulanması söz konusuydu.
Borçlar Yasasının 125 maddesine göre, prim alacaklarının tahsilinde zamanaşımı süresi, 10 yıl olarak uygulanmaktaydı. Prim zamanaşımı, Borçlar Yasasının 128. maddesine göre, borcun muaccel olduğu tarihte başlar. Borcun muaccel olduğu tarih ise, 506 sayılı Yasanın 80. maddesine göre ay be ay ödenmesi gereken prim alacakları yönünden, ertesi ayın sonuna kadar ödenmesi gerektiğinden, en son ödeme tarihi olan “izleyen ayın son günüdür. Bu dönemde zamanaşımının kesilmesi ve durdurulması, bu konuda bir özellik göstermez. Borçlar Yasasının 132. ve ardından gelen maddeleri burada da aynen geçerlidir.(Bakınız, Mustafa Çenberci-Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi Olgaç Matbaası 1977, shf;641) Bu dönemde, SSK prim alacakları İcra İflas Yasası hükümlerine göre tahsil edilmekteydi.
Bu dönem ile ilgili olarak Yargıtay uygulaması bu doğrultuda olmuştur.
2-506 Sayılı Yasanın 3917 sayılı Yasa ile değişik 80. maddesi uygulama zamanında durum;
506 sayılı Kanunun 80. maddesinde, 3917 sayılı Kanun ile yapılan ve 8.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren; “Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.” hükmü uyarınca, Kurum alacakları yönünden 6183 sayılı Kanunun zamanaşımına ilişkin 102. ve devamı maddeleri geçerli olmuştur.
Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması öngörüldüğünden, anılan Yasanın 102.maddesi uyarınca, sözü edilen alacaklar 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olmuştur.Anılan hüküm, “tahsil zamanaşımı” başlığı altında “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait özel yasalarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur. Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur” şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla 506 sayılı Yasanın 80. maddesinde, 5198 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten önce, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacakları, 6183 sayılı Yasanın 102.maddesi uyarınca, dönemin başladığı takvim yılını takip eden, takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde zamanaşımına uğramaktaydı.(Bakınız. Aşağıda HGK. 20.09.2006, 2006/546-565).
3-5198 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 506 sayılı Yasanın 80.maddesinde 06.07.2004 tarihinde yapılan değişiklikle, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasanın 102.maddesinin de uygulanmayacağı öngörülmüştür. Dolayısıyla Kurumun sigorta primlerinden doğan alacakları, eskiden olduğu gibi Borçlar Yasasının 125. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olacaktır. Zamanaşımı başlangıcı da Borçlar Kanunun 128. maddesi uyarınca alacağın muaccel olduğu, yani ödeme tarihinin son günü olacaktır.Örnek olarak, 2004 yılı 8. ay primi 30.09.2004 tarihine kadar ödeneceğinden, zamanaşımı süresi 01.10.2004 tarihinden başlayacak ve 01.10.2014 tarihinde sona erecektir.
HGK.’nun 20.09.2006 gün ve 2006/546-565 sayılı Kararına göre;
“Burada önemli yön; yargılama sırasında meydana gelen bu yasa değişikliğinin söz konusu uyuşmazlıkta gözetilip gözetilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Kanunlarda aksine bir düzenleme yer almaması halinde zamanaşımı başlangıcı yönünden “zamanaşımının alacağın muaccel olduğu tarihte başlayacağı…” na ilişkin Borçlar Kanununun 128. maddesi hükmü dikkate alınmalıdır.
Muacceliyet anının belirlenmesi, zamanaşımının başlangıcının ve buna bağlı olarak, somut uyuşmazlıkta uygulanacak yasa hükmünün saptanmasında önem taşımaktadır.
Bir tanım vermek gerekirse muacceliyet, bir borç ilişkisinde, alacaklının edimi isteyebileceği ve borçlunun da bu isteme uyarak, edimi ifa etmekle yükümlü olduğu anı belirler. Bir başka deyişle, söz konusu anda borç, ifa kabiliyeti kazanır ve alacaklı yine o anda edimi kabul etmekle yükümlü olur. Bir alacağın ya da borcun muaccel olması, ilke olarak edimin ifası için öngörülmüş bulunan vadenin dolmasıyla gerçekleşir. Borcun ifası için öngörülen vade kanundan, işin özelliklerinden yada dürüstlük kuralından çıkarılamıyorsa, bu durumda, BK m. 74 hükmü gereğince, borcun “hemen ifa ve derhal icrası talep edilebilir” hükmü uygulama bulacaktır.
506 sayılı Kanunun 80. maddesi, prim borcunun en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödeneceğini, 6183 sayılı Kanunun 102. maddesi, “amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrayacağı” hükme bağlanmıştır.
506 sayılı Kanunun 80.maddesi ile prim borcunun vadesinin belirlenmiş olması karşısında, kurum alacağının anılan tarihte muacceliyet kesbedeceği belirgindir.
Yargılamaya konu prim alacağının Kasım 1997 devresine tahakkuk ettirilmiş ve gecikme zammının bu tarih itibariyle başlatılmış olması karşısında, anılan devrede yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanunun 80. maddesi uyarınca, kurum alacaklarının tahsilinde gözetilecek zamanaşımı süresi 6183 sayılı Kanunun 102. maddesi uyarınca belirlenmelidir.
5198 sayılı Kanunun 11. maddesi ile anılan Yasanın 80. maddesine getirilen düzenlemenin, yürürlük tarihi olan 06.07.2004 tarihinden sonra muaccel olan alacaklara uygulanması gerekmektedir.
Yerel mahkemece, bu yön gözetilerek verilen direnme kararında bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.”
Öteyandan, Yargıtay 10 Hukuk Dairesinin 14.02.2008 gün ve 2007/25251-208/1851 K. sayılı Kararına göre de; ” İnceleme konusu davada ; takibe ve dolayısıyla davaya konu olan prim borçları , 2000 yılının 3.ayı ile 12.ayları(12.ay dahil) arası döneme ilişkin olup , söz konusu bu borcun 31.01.2001 tarihi itibarıyla tamamen muaccel hale geldiği ve zamanaşımının da borcun muacceliyet tarihi itibarıyla değerlendirilmesi gerekeceği dikkate alındığında , bu durumda yukarıdaki açıklamalar da gözetilerek söz konusu tarihte yürürlükte bulunan 506 sayılı yasanın 80.maddesi ve 6183 sayılı yasanın 102.maddeleri uyarınca zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu gözetilerek yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken , yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir,
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.”
4-Son olarak, 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinde, yine 6183 sayılı Yasadaki zamanaşımı süresinden vazgeçilmiş ve zamanaşımı süresi ile ilgili olarak özel bir düzenleme getirilmiştir. Madde hükmüne göre, “Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak 10 yıllık zamanaşımına tâbidir.” Madde metni muacceliyet tarihinin belirlenmesinde, dolayısıyla zamanaşımı süresinin başlangıcının tesbitinde, Borçlar Yasasının uygulanmasına son vermiştir. Yasanın yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden sonraki primler için zamanaşımı başlangıcı ödeme dönemini takip eden yılbaşından itibaren başlayacaktır. Genel olan bu tanımlama dışında istisnai olarak “Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise, mahkeme kararının kesinleşme tarihinden” itibaren, zamanaşımının on yıl olarak uygulanacağı hükmü getirilmiştir. Ayrıca, 5510 sayılı Yasanın 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine tâbi sigortalıların zamanaşımı nedeniyle prim ödenmeyen süreleri, sigortalılık süresinden sayılmaz. Hükmü getirilerek primleri zamanaşımı nedeniyle sigortalılardan tahsil edilemeyen sigortalıların prim ödemeksizin yaşlılık aylığı bağlatması engellenmiştir.
SONUÇ;
Hukuk devletinde, müktesep hakların korunması ile birlikte hukuk güvenliği de temel bir ilkedir. Öğretide de hukuk güvenliği temel bir ilke olarak kabul edilmiştir.Esasen, mevcut yasal düzenlemelere göre hareket eden kişilerin, bu yasal düzenlemeler nedeniyle tabi oldukları hukuki durumlarının yeni yasal düzenlemelerle değiştirilmemesi esastır. Anayasa Mahkemesinin, 30.11.2007, E.2006/61, K.2007/91, RG.23.02.2008, S.26796; ve 17.01.2008, E.2007/21,
K.2008/40. sayılı kararlarına göre de, “hukuk güvenliği” hukuk devletinin temel unsurlarından biridir.
Örnek vermek gerekirse, İşveren 01.01.1994-31.12.1994 tarihleri arasında 506 sayılı Yasaya tabi hizmeti bulunan sigortalısını SSK na bildirmemişse, o dönemde 6183 sayılı Yasa uygulanacaktır., 01.01.1995 tarihinden itibaren 5 yıl sonra, 01.01.2000 tarihinde zamanaşımı süresi dolmuş olacağından zamanaşımı savunmasından yararlanır. Primleri ödemek zorunda değildir. Sigortalının, 5510 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden sonra açacağı bir hizmet tesbiti davasında da, işverenin işe giriş bildirgesi vermesi nedeniyle hakdüşürücü süre geçmemiş olur ve hizmet tesbitine karar verilirse, hüküm de örneğin 01.01.2012 tarihinde kesinleşirse, zamanaşımı süresi eski mevzuata göre dolmuş olan işveren, yeniden 10 yıllık bir zamanaşımı süresine tabi mi olacaktır.? Burada kazanılmış hak ilkesi uyarınca yeni bir zamanaımı süresi asla başlayamaz.
Prim borçlarının tahsilinde, zaman zaman 818 sayılı Borçlar Yasası veya 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkındaki Yasa hükümleri uygulanmıştır. Her iki yasa hükümleri dikkate alındığında, sigortalının açacağı hizmet tesbiti davası, işverenin prim borcu nedeniyle işlemeye başlayan zamanaşımı süresini kesmez. Başka bir anlatımla, açılmış bir hizmet tesbiti davası da bu nedenle zamanaşımı süresinin işlemesine engel olmaz. Örneğimize dönersek, 01.01.1994-31.12.1994 tarihleri arasında bildirilmeyen hizmeti bulanan sigortalı 01.01.1995 tarihinde hizmet tesbiti davası açsa dahi bu sigortalının hizmetine ilişkin pirimlerin zamanaşımı süresi 01.01.2000 tarihinde dolmuş olacaktır. Hizmet tesbiti davasının 5510 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden sonra kesinleştiği varsayılırsa, yine kazanılmış hak ilkesi ihlal edilecektir. Eski mevzuata göre başlayan ve işleyen zamanaşımı süresi hizmet tesbiti davası ile kesilmediğine göre, bu davanın sonuçlanması, işverenin yeni mevzuatla getirilen yeni bir zamanaşımı süresine yeniden tabi tutulması hak ve nesafet kurallarına göre izah edilemez.
Somut olayda da, prim borcu 01.08.2001- 30.01.2002 dönemine aittir. Borcun doğduğu tarih itibarıyla 5 yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir ve süre 01.01.2003 tarihinde işlemeye başlamış, zamanaşımı süresi 31.12.2007 tarihinde dolmuştur.Ödeme emri ise 13.02.2009 tarihinde zamanaşımı süresi geçtikten sonra tebliğ edilmiştir. Her olay, meydana geldiği tarihteki mevzuat hükümlerine göre değerlendirilmelidir. Eski mevzuata göre başlayan zamanaşımı süresi devam ettiği sırada, yeni bir yasal düzenleme gerekçe gösterilerek, zamanaşımı süresinin “borcun muaccel olduğu tarih” yerine, hizmet tesbiti kararının kesinleştiği tarihten başlatılması, Yasa hükmünün, aksine bir düzenleme bulunmadığı halde geriye yürütülmesi, müktesep hakların ortadan kaldırılması, hakkaniyete ve hukuk güvenliğine aykırı olduğundan, hükmün onanması gerektiği düşüncesiyle Sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.