Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2010/152 E. 2011/561 K. 27.01.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/152
KARAR NO : 2011/561
KARAR TARİHİ : 27.01.2011

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVALILAR : 1-SOSYAL GÜVENLİK KURUMU vek.Av. …
2-EMPERYAL GÜMRÜK SANAYİ LTD ŞTİ
vek.Av. Şengül Erdoğan

Davacı, davalı işveren nezdinde 23.3.1978-12.4.2002 tarihleri arası çalıştığının tespiti ile alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R
Dava, davacının 23.03.1988-12.04.2002 tarihleri arasında davalı işverenlere ait işyerinde geçen ve Kuruma kayıt ve tescil edilmeyen çalışmalarının tespiti ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının davalı … Ltd. Şirketinin 10037159.33 işyeri sicil nolu işyerinde 23/03/1998 ile 02/02/2001 tarihleri arasında , … Ltd. Şirketi’nin 1036301.33 işyeri sicil nolu işyerinde 03/02/2001 ile 03/04/2002 tarihleri arasında kesintisiz sigortalı çalıştığının tespitine, diğer hizmetleri ile birlikte birleştirilmesine, sigortalı gösterilen kısımların dışlanmasına ve işçilik alacaklarının kısmen kabulü karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, Ticaret Sicil Memurluğu’nun 20.02.2007 tarihli yazısına göre birleşen 2006/292 Esas sayılı dosyada davalı gösterilen … Ltd. Şti.’nin tasfiyesi sona erdiğinden şirket kaydının 13.12.2005 tarihinde terkin edildiği, buna rağmen terkin edilen bu şirket hakkında da hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Bu yönüyle davanın yasal dayanağı belirgin olarak 506 sayılı Yasa’nın 79/10.maddesidir. Anılan maddeye göre, bu tür hizmet tespiti davalarında Kurumla birlikte işverenin de hasım gösterilmesi zorunludur. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu doğrultudadır.
Limited şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet, tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmışsa, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile, limited şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır.
Bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eden fesih ve tasfiye işlemi, aynı zamanda Borçlar Hukukuna ilişkin bir hukuki işlem olup, bu karar ve işlemin hataya dayanması karşısında gerçek anlamda bir tasfiye işleminden söz edilemez. Hataya veya kasta dayalı, şeklen gerçekleşmiş bir tasfiyenin kaldırılmasının gerek o işlemi gerçekleştirenlerce, gerekse bundan zarar görenlerce istenebilmesi Borçlar Hukukunun temel kurallarından biridir. Buna yönelik düzenlemeye TTK hükümlerinde yer verilmemişse de, TTK’nun 1. maddesi yollaması ile Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde, hataya dayalı bir hukuki işlemin düzeltilmesine olanak tanınması kaçınılmazdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.01.1999 gün ve 1999/10-1-1 sayılı Kararı).
Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek yargılamanın limited şirket tüzel kişiliğine karşı devamının sağlanması gerekmektedir.
TTK’nun 224 ve 445. maddelerinde tasfiye memurunun görev ve yetkileri, tasfiyenin nasıl yapılacağı, alacaklıların haklarının nasıl korunacakları açıklanmıştır.
Ayrıca, tasfiye halinde bulunan bir şirketten alacaklı bulunan kişilerin yapılan ilanlara rağmen alacaklarını yazdırmamalarının alacağın düşmesini gerektirmeyeceği hukuksal gerçeği de dikkate alınmalıdır.
Tüzel kişiliği sona eren şirketin ihyası için tasfiye memuru ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek görevli Asliye Ticaret Mahkemesinde ayrı bir dava açılması için davacı tarafa HUMK.nun 39 ve 40. maddeleri hükümleri uyarınca uygun bir önel verilmelidir. Dava açıldığı, takdirde ve alınacak sonuca göre eldeki davaya devam edebilme olanağı bulunduğu belirlendiğinde, tüzel kişiliğe tebligat yapılarak, usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek davanın sonuçlandırılması gerekir.
Kabule göre de,506 sayılı Yasa’nın 60/G maddesine göre, 18 yaştan önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir. Başka bir anlatımla, 18 yaştan önceki süreleri sigortalılık süresine dahil edilmez isede, “prim ödeme gün sayılarının hesabına” dahil edilir. Bu bakımdan, 17.06.1982 doğumlu olan davacı 23.03.1998 tarihi itibariyle 16 yaşında olduğundan, 18 yaştan önceki sürelerin, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilmek üzere tespiti gerektiği ve askerlik görevini yapıp yapmadığı ve yapmış ise askerlik süresi ilgili askerlik şubesinden sorularak askerde olduğu dönemde tespit kararı verilemeyeceği gözetilmeden eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı Kurumun öteki itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 27.01.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.