Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2009/8726 E. 2010/11936 K. 02.12.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/8726
KARAR NO : 2010/11936
KARAR TARİHİ : 02.12.2010

MAHKEMESİ :iş Mahkemesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, 1987 yılında meydana gelen iş kazası nedeniyle davacı sigortalının uğradığı maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece,davanın 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 1987 yılında davalıya ait maden ocağı işyerinde tavan tahkimatı işi ile ilgili tavana kama atma işini yaparken tavandan gözüne kömür tozu döküldüğü,sigorta müfettişinin 22.07.2002 tarihli raporunda, davacının meydana geldiğini iddia ettiği olayın işyerinde meydana gelmediği sonucuna varılarak, davacıda meydana gelen arıza ile ilgili Kurumca yapılacak bir işlem bulunmadığının bildirildiği,iş kazası iddiası ile ilgili yeterli bilgi ve belgenin bulunmadığının belirtildiği,Kurumca malüliyet tesbiti yapılmadığı, Yüksek Sağlık Kulunun 03.04.2007 tarihli raporuda, davacının hastalığının iş kazasına bağlı olup meslek hastalığı olmadığına karar verildiği, Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesinin17.01.2003 tarihli raporunda , davacının sağ gözünün alındığı yerine protez takıldığı halihazırdaki durumu itibariyle meslek hastalığı konusunda inceleme yapılamayacağının bildirildiği,… SSK Hastanesinin 27.08.1987 tarihli raporunda, tedavinin başlangıç tarihinin 21.08.1987 olarak belirtildiği,”sağ örtülü Eliot ameliyatlısı” tanısı konulduğu, 26.08.1987 tarihinden itibaren 1,5 ay istirahatli sayılması gerektiğinin tesbit edildiği, 27.11.1987 tarihli raporunda, “sağ gözde absolu glokom” ameliyatlısı olduğunun, sağ kulakta işitme kaybı bulunduğunun belirtildiği, 20.11.1987 tarihinden itibaren geçen sürelerin istirahatten sayılmasına, 12.12.1987 tarihinde çalışmasına karar verildiği, 05.02.1988 tarihli raporunda, davacının 05.02.1988 tarihinden itibaren 1,5 ay istirahatli sayılmasına karar verildiği,tedavi başlangıcının 28.12.1987 tarihi olarak gösterildiği, “Sağ evissefasyon geçirmiş göz tanısı” konulduğu,… Üniversitesi. Tıp Merkezinin 24.02.1999 tarihli raporunda, göz muayenesinde davacının hastalığının meslek hastalığı değil, iş kazası olarak yorumlanacağının bildirildiği,… Bölge Hastanesinin 02.03.1999 tarihli raporunda, davacının sağ gözünün “orbita protezli” olduğu, hafif derecede işitme kaybının bulunduğu, göz hastalığının meslek hastalığı olmadığı, ancak iş kazası sonucu olabileceğinin bildirildiği,davacının 22.10.1993 tarihli dilekçe ile, 27.11.1987 tarihinde iş kazası sonucu sakatlandığını, malülen emeklilik talebinin reddedildiğini belirterek, gelir vergisinden muaf olmayı talep ettiği, Kurumca 12.11.1993 tarihinde, davacı
ile ilgili gelir vergisinden muafiyete dair gerekli işlemlerin yapılmasının istediği,… Mal Müdürlüğünce davacının 01.01.1994 tarihinden itibaren gelir vergisinden muaf olması gerektiğinin bildirildiği,davacının 19.07.1980-13.02.1997 tarihleri arasında davalı işyerinde lağım ustası olarak çalıştığı,puantaj kayıtlarına göre 21.08.1987-14.10.1987, 01.11.1987-15.11.1987, 14.12.1987-27.12.1987 tarihleri arasında istirahatli sayıldığı, 06.12.1987-13.12.1987 tarihleri arasında hasta olduğunun belirtildiği, 1980 tarihli iki adet sağlık raporunda , davacının her iki gözünde rahatsızlık olmadığının tesbit edildiği, davacının … Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/145 Esas 2007/154 Karar sayılı dosyası ile 22.12.1997 tarihinde davalı işverene karşı Meslek Hastalığı Nedeniyle Tazminat davası açtığı, Mahkemece hastalığın meslek hastalığı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ,kararın Dairemizin 10.06.2008 tarih ve 2007/23395 Esas, 2008/8897 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, davalı tarafça süresinde zaman aşımı def’inde bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık bu tür davalarda B.K.’nun 125. maddesi gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zaman aşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim, gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir.
Somut olayda, Mahkemece değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olup olmadığının, davacının malüliyet durumunun ne zaman kesinleştiğinin ve gözünün görme kabiliyetini hangi tarihte yitirdiğinin araştırılmadığı, eksik inceleme ile sonuca gidildiği ortadadır.
Öte yandan, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir.
5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde İş kazasının 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ile 5 nci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile bildirilmesinin zorunlu olduğu, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde iş kazasının öğrenildiği tarihten başlayacağı, Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği bildirilmiştir.
5510 sayılı Yasa’nın 18 nci maddesinde Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından istirahat raporu alınmış olması şartıyla; iş kazası nedeniyle iş göremezliğe uğrayan sigortalıya her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verileceği, 19 ncu maddesinde iş kazası sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık Kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanacağı bildirilmiştir.
Dava konusu olayda iş kazası olduğu iddia olunan olayın Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirildiği, ancak SGK’ca iş kazası olarak kabul edilmediği anlaşılmaktadır. Kurumca sigortalıya gelir bağlanabilmesi için öncelikle zararlandırıcı olayın iş kazası niteliğince olup olmadığının tespiti ön sorundur. İş kazasının tespiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Güvenlik Kurumunun hak alanının doğrudan ilgilendirmekte olup tazminat davasında kurum taraf değildir.
Yapılacak iş; davacının gözünün görme kabiliyetini tamamen yitirdiği,gözünün alınarak yerine protezin takıldığı tarihleri ve malüliyet durumunun ne zaman kesinleştiğini tesbit ederek, zamanaşımını tesbit edilecek bu tarihi dikkate alarak değerlendirmek,tesbit edilecek bu tarihe göre 10 yıllık zamanaşımının dolmuş olması halinde şimdiki gibi karar vermek, zamanaşımının dolmadığının tesbiti halinde ise davacıya Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine “iş kazasının tespiti” davası açması için önel vermek, tespit davasını bu dava için bekletici sorun yaparak çıkacak sonuca göre bir karar vermektir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 02.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.