YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/8690
KARAR NO : 2010/6552
KARAR TARİHİ : 08.06.2010
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, davalılardan işveren nezdinde 15.9.1987-15.6.2004 tarihleri arasında çalışmış olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, davalıya bağlı olarak köy ilk öğretim okulunda 15.09.1987-15.06.2004 tarihleri arasında temizlik, soba yakımı, bahçe bakım işlerinde hizmet akdine dayalı olarak çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece kesinleşin işçilik alacakları dosyası ile tanık anlatımlarına ve davacının 1987-1988 yıllarında çalışmasının olmadığına ilişkin beyanına göre, davacının her yıl 15 Eylül-15 haziran tarihleri arasında kalan dönemde 15.09.1989-15.06.2004 tarihleri arasında davalı işyerinde çalışıldığının tespitine karar verilmiş ve bu karar süresinde davalı Kurum ve Köy Muhtarlığı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece eksik araştırma ve soruşturma ile sonuca varıldığı görülmektedir.
Davacının işveren aleyhine açmış olduğu işçilik hakları ile ilgili kararda; davacının 01.01.1988-15.06.2004 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığı kabul edilerek işçilik alacakları karar altına alınmış ve verilen hüküm kesinleşmişse de işçilik alacakları davasında Kurum taraf olmadığından anılan davada verilen kararın hizmet tespiti davası bakımından kesin delil niteliğinde olmadığı, güçlü kanıt niteliğinde olduğu tartışmasızdır.
Bu tür hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği, Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. Yasal dayanağı 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesi olan bu tür davalarda, öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin, işveren, tarafından verilip verilmediği, ya da çalıştıklarının kurumca tespit edilip edilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu yasal koşul oluşmuşsa işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli, daha sonra çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de çalışmasının konusu sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerinin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür, amir, şef, ustabaşı ve posta başı gibi görevlileri ve o işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı, tespiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun M.288’de yazılı sınırları taşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı, 506 sayılı Kanun’un madde. 3 B ve D’de olduğu gibi ücretin sigortalı sayılmanın koşulu olan durumlarda ücret alma olgusunun var olup olmadığı özellikle saptanmalıdır. Bu davalarda işverenin kabulünün tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı göz önünde tutulmalıdır.
Somut olayda ifadeleri hükme dayanak alınan tanıkların kendi anlatımları dışında köy okulunda öğretmenlik yaptıkları ve görev süreleri belli değildir. Köy katibi olduğunu beyan eden tanığın dava konusu dönemin tamamını kapsar biçimde bordrolara geçen çalışması yoktur. Öte yandan tanıklar davacının çalışmalarının sabahları soba yakmak akşamları ise temizlik şeklinde olduğunu, arada kalan süre de okulda durmadığını ifade etmişlerdir. Hizmet akdinin unsurlarının oluşması için çalışmanın; sürekli ve aynı işverenin işyerinde geçmesinin gerekmediği dava konusu olayda olduğu gibi (Part-Time) biçiminde geçmesinin de mümkün olduğu 506 Sayılı Yasanın 2. maddesinin açık hükmü gereğidir.
Yapılacak iş, davanın nitelikçe kamu düzenine ilişkin olduğu göz önünde tutularak davacı ile birlikte çalışan ve varsa SSK prim bordrolarında kayıtlı kişiler veya benzer işi yapan işverenlerin kayıtlarına geçmiş kimselerin, dava konusu dönemde köy okulunda görev yapan müdür ve öğretmenlerin tespit edilerek, anılan kişilerin bilgilerine başvurulmak, davacının çalışmasının niteliği ve kapsamına göre part-time çalışma olup olmayacağını tartışmak, part-time çalışmanın varlığının kabulü halinde günlük çalışma saatini belirlemek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Hukuk Genel Kurulu’nun 16.6.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün ve 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2004/21-35-64 E.ve K. 15.10.2003 gün ve 2003/21-634-572 E. K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın hizmet tespiti davalarının kamu düzenine ilişkin olduğu göz ardı edilerek eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hükmün bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan …’na iadesine, 08.06.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.