Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2009/8314 E. 2010/9212 K. 30.09.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/8314
KARAR NO : 2010/9212
KARAR TARİHİ : 30.09.2010

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe maruz kalan işçinin uğramış olduğu maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dahili davalı … Dağıtım Pazarlama San. ve Tic. A.Ş. Sabah Gazetesi Tesisleri’nde 06.10.2003 tarihinde, alt işveren olarak faaliyet gösteren paketleme, istifleme ve dağıtım işlerini üstlenen davalı … Taş. İnş. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin işçilerinden davacı, iade olarak gelen ve hareketli konveyör bant üzerinde bulunan gazete paketlerini alıp zemin üzerine istiflemekte iken, bant üzerindeki gazete paketini eğilip aldığı sırada, bandın yan tarafında bulunan, bandın hareketini sağlayan, açıkta çalışan ve üzerinde koruyucu bulunmayan, dişli ve zincir tertibatına sağ elini kaptırarak yaralanmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
Somut olayda, 24.10.2005 günlü bilirkişi raporunda, davalı tarafın %100 kusurlu, davacının ise kusursuz olduğu belirtilmiştir. Ancak, hükme dayanak alınan ve bir bilirkişi tarafından düzenlenen bu raporda, bilirkişi, İş Kanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları gözardı ederek, davacıya kusur atfetmediği anlaşılmıştır. Davacının, 25 yaşında, aklı selim sahibi biri olarak konveyör bant üzerinden yük alırken, gerekli özen ve dikkati göstermesi gerektiği, bu nedenle olayın meydana gelmesinde az da olsa (ikinci derecede) kusurlu olduğu hususları dikkate alınmadan rapor hazırlanmıştır. Hal böyle olunca, kusur raporunun hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez.
Mahkemece yapılacak iş, işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman üç kişilik bilirkişi heyetine konuyu yeniden İş Kanunu’nun 77. maddesi ve işyerinin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin ilgili maddeleri çerçevesinde inceletmek, alınan raporu, dosyadaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Kabule göre de, mahkemece, davacı vekilinin dosya içinde mevcut 20.02.2006 tarihli davaya dahil dilekçesinde müştereken ve müteselsilen sorumluluk hususunda talebi olmadığından bahisle kararda yazılı tazminat miktarlarının davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Uyuşmazlık davacının, dava açarken müteselsil sorumluluğa dayanıp dayanmadığı noktasında toplanmaktadır. Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 50. maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 51. maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 142. maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı bir dava ile de talep edebilir. Ancak, aynı Yasanın 141. maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme resen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü, hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HUMK.’nun 74. maddesi buna engeldir.
Ana kural bu olmakla ve davacının dava dilekçesinde ve dahili dava dilekçesinde müteselsilen sözcüğünü kullanmak suretiyle tahsil isteği bulunmamakla beraber, dava dilekçesindeki ve dahili dava dilekçesindeki sözlerden ve ileri sürülen olaylardan ve bunların yorumundan, davacının dolaylı bir biçimde müteselsilen bir ödetme isteği bulunduğu anlaşıldığı takdirde, yukarıda belirtilen kuralın uygulanmasında yasal bir sakınca yoktur. Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri de bu doğrultudadır. Kuşku yoktur ki, yapılacak yorumlarda temel hüküm BK.’nun 18. maddesidir. Bu genel yorum kuralı, dava sırasındaki bir beyanın ya da dava ve cevap dilekçeleri ile tarafların yine dava sırasındaki yazılı bildirimlerinin yorumunda da uygulanır. Çünkü, gerek dava dilekçeleri, gerekse tarafların dava sırasındaki sözlü ve yazılı diğer bildirimleri, kural olarak, birer hukuksal işlemdir ve her hukuk işlemi gibi BK.’nun 18 ve MK.’nun 2. maddeleri gereğince bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak, afakî iyi niyet kurallarınca kullanılan sözlerden veya yazılardan ne gibi bir anlam çıkarılması gerektiği belli edilerek yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre işlem yapılmalıdır.
Temyiz incelemesine konu olan bu davada, davacının dava dilekçesi, dahili dava dilekçeleri ve özellikle 14.11.2008 havale tarihli dilekçesindeki davalıların “birlikte sorumlu” olduklarına ilişkin beyanları, örtülü olarak değil, aksine BK.’nun 142. maddesinde öngörülen teselsül kuralına açık bir şekilde dayandığının belirgin bir kanıtıdır. Bu gibi durumlarda, müteselsilen sözcüğünün dava dilekçesinde veya dahili dava dilekçesinde kullanılmamış olması sonuca etkili değildir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 30.09.2010 gününde oy birliği ile karar verildi.