YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/4580
KARAR NO : 2010/5296
KARAR TARİHİ : 04.05.2010
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı, … kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1.Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davacının sair temyiz itirazlarının reddine.
2.Davacının davalı işyerinde uğradığı zararlandırıcı sigorta olayı nedeni ile uğradığı maddi ve manevi zararların giderilmesi istemi ile açtığı dava maddi zararların SGK tarafından bağlanan peşin sermaye değerli gelirlerle karşılandığından, manevi tazminat talepleri ise zamanaşımı nedeni ile reddedilmiş ise de bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Taraflar arasında … kazası nedeni ile uğranılan manevi zararların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağını dava edilebilme” özelliğini ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde. eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir
Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran. değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp istenmesini, önleyen bu savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
İşte bundan dolayı, yasalarda öngörülen zamanaşımı sürelerinin işlemeye başlayabilmesi için öncelikle talep konusu hakkın islenebilir bir konuma, gelmesi gerekmektedir Yasalarda hakkın istenebilir konumuna, diğer bir anlatımla yerine getirilmesinin gerektiği güne, ödeme günü denmektedir. Bir hak, var olsa bile, o hakkın istenmesi için gerekli koşullar gerçeklemedikçe istenemez.
Genel olarak savunma nedenlerinin ve bu arada zamanaşımı savunmasının esasa cevap süresi içinde bildirilmesi gereklidir. Savunma nedenlerinin ve savunma nedenlerinden olan zamanaşımının yasanın öngördüğü cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülmesi, diğer bir irade ile (savunmanın genişletilmesi), bazı kayıt ve şartlarla mümkündür. Bu tek şart savunmanın genişletilmesine karşı tarafın (hasmın) muvafakatidir. Eğer karşı taraf savunmanın genişletilmesine muvafakat etmez ve dolayısıyla (savunmanın genişletildiği) yollu bir itirazda bulunursa mahkemenin ileri sürülen savunma nedenlerini (bu arada zamanaşımı savunmasını) incelemesi olanağı yoktur; Bu durumda ise mahkeme hemen savunma nedenlerini reddetmelidir. Usulün 202. 187. ve 188 maddelerinin birlikte incelemesinden çıkan sonuç budur. Özetle belirtmek gerekirse, savunmanın genişletildiği itirazı ile karşılaşılmadığı sürece zamanaşımı savunmasının geç ileri sürülmesi, incelenmesine engel değildir.
İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki … sözleşmesine dayanmaktadır.Hemen belirtmelidir ki, … kazası nedeni ile uğranılan maddi manevi zararların giderimine ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, Zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
Kanundaki zamanaşımı süreleri, BK. nun 127. maddesi gereğince “tarafların iradeleri” ile değiştirilemez.
Sözleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar (BK m 128). BK. nun 101. maddesince, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.
Borçlar Kanununun 128. maddesi ile zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu zamanda başlayacağı esasını kural olarak getirmiştir. Belirtmek gerekir ki, borç belirli bir vadeye bağlanmış ise bu vadenin bittiği tarihte muaccelliyet kesbedeceğinden aynı Yasanın 130. maddesi hükmü göz önünde tutularak zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının hesap edilmesi gerekir.
Somut olayda zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği31.01.2002 tarihi ile manevi tazminat talebi ile açılan davanın açılış tarihi olan 25.01.2008 tarihi arasında BK 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığı gibi davalı vekili tarafından da zamanaşımı def’i ileri sürülmemiştir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 04.05.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.