Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2009/17121 E. 2010/8780 K. 21.09.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/17121
KARAR NO : 2010/8780
KARAR TARİHİ : 21.09.2010

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle, 224.355,35 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacı ile davalı vekillerince istenilmesi ve davalı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 21.09.2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı vekili Avukat … ile karşı taraf vekili Avukat … geldiler. İhbar olunan adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıda karar tesbit edildi

K A R A R

1-Davalı vekilinin, 09.11.2009 tarihli tavzih kararına ilişkin temyizi yönünden;
Mahkemece 21.10.2009 tarihli kararda davacının maddi ve manevi tazminat talebi ile ilgili olarak hüküm kurulurken talebe rağmen faiz konusunda olumlu ya da olumsuz karar verilmemesi nedeniyle, davacı vekili tarafından bu noksanlığın tavzih yoluyla düzeltilmesinin istenildiği, mahkemece bu talebin kabul edilerek, hüküm altına alınan manevi tazminatlara 01.09.2006 olay tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verildiği, bu kararında (Tavzihe ilişkin kararın davalı vekille temsil edilmesine rağmen asile tebliğ edilmesi nedeniyle) süresinde davalı tarafça temyiz edildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Hükümlerin tavzihi HUMK.nun 455.maddesinde düzenlenmiş olup, tavzih yoluyla bir hükmün anlaşılamayacak biçimde bulunması veya açıklıkla anlaşılamaz ve çelişik fıkralar taşıması durumunda, hükümdeki gerçek anlamı meydana çıkarmak amacıyla başvurulan yasal bir yoldur. Hükmün tavzihi yoluyla, hükümle tanınmış haklar sınırlandırılamayacağı gibi genişletilmesi ve değiştirilmesi de olanaksızdır. Mahkemece bu kuralın genişletilmesi yoluyla ilama faizin eklenmesi ve böylece yeni bir hüküm oluşturulması usul ve yasaya aykırıdır.
O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve mahkemenin 09.11.2009 tarihli tavzih kararı bozulmalıdır.
2-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, tarafların 21.10.2009 tarihli hükme yönelik aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair itirazlarının reddine,
3- Dava 01.09.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu %78 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece %10 oranında takdiri indirim yapılmak suretiyle davacının maddi ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde taraflarca temyiz edilmiştir.
Maddi tazminat davalarının yasal dayanaklarından birini oluşturan B.K.’nun 43.Maddesi tazminatın belirlenmesinde, hakime, kimi görevler yanında, geniş bir takdir hakkı tanımıştır. Böylece gerçekçi ve adil bir sonuca ulaşmak amaçlanmıştır. Uygulamada, kabul edildiği üzere; maddi tazminat hesapları, bilinen bir takım doneler yanında, varsayımlara da yer vererek bir sonuca ulaşır. Gerçi, insan yaşamının kutsallığı, beden ve ruh sağlığının korunması ve bu alanda uğranılan zararların, hiç bir şekilde para ile karşılanmasının mümkün olmadığı düşünülebilirse de, hukuk sisteminin başka bir giderim yöntemi öngörmemiş olması karşısında, zorunlu bu tür bir hesaplama yoluyla, zarara uğrayanın tatmini sağlanmaya çalışılmaktadır.
İşte, hakim, bu tür davalarda, sonuca ulaşırken, hesaplamaya ilişkin, maddi unsurları, tarafların kusur durumlarını, sorumluluğa ilişkin temel hukuk ilke ve esasları yanında, tarafların, sosyal ve ekonomik koşullarını hep birden değerlendirmek zorundadır. Maddi tazminatın, hiç bir zaman zenginleştirme aracı olmadığı ve özendirici nitelik göstermemesi gereği gözardı edilmemeli ve bu arada, sözü edilen tazminatın bir tarafın zararını karşılarken, diğer tarafın, ekonomik veya ticari hayattan silinmesini gerektirecek boyutlara ulaşması önlenmelidir. Bu nedenle, tarafların ekonomik ve sosyal durumları araştırılmalı, zararı ödemekle yükümlü işverenin iş hacmi, işletmesinin büyüklüğü, kaç işçi çalıştırdığı saptanmalı, tazminatın sonuçlarına katlanıp katlanmayacağı yönünde ön bilgiler toplanmalıdır. Kısaca, tazminat belirlenirken bunun toplumda yaratacağı olumsuz durumlar gözardı edilmemeli ve toplumsal denge ve çıkarlar da korunmalıdır. Bu durumda hakim toplayacağı kanıtlar sonucu gerektiğinde B.K’nun 43.maddesinin kendisine verdiği yetkiyi kullanmak suretiyle, hakkaniyete uygun indirim yoluna gitmeli ve tazminat belirlenmenin gerçekçi niteliğini ortaya koymalıdır.
Somut olayda tazminatın belirlenmesi sırasında takdiri indirim yapılması yerindedir. Ancak tazminatın belirlenmesi sırasında maluliyet oranı, kusur oranı ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bağlanan peşin sermaye değeri indirilerek sigortalının alabileceği tazminat miktarı görüldükten sonra, hakkaniyete uygun bir indirim yapılmak suretiyle tazminatın belirlenmesi gerekirken önce takdiri indirim yapılmak ve daha sonra peşin sermaye değeri indirilerek sıralama hatası sonucu maddi tazminatın noksan belirlenmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Yapılacak iş, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler göz önünde tutularak sigortalının zararını yeniden hesaplatmak, hesaplanan bu zarardan davacıya iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bağlanan gelirin hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan verilere göre hesaplanarak bildirilecek peşin sermaye değeri indirilmek, bu şekilde sigortalının alabileceği tazminat miktarı görüldükten sonra koşulları bulunmakta ise hakkaniyete uygun bir indirim yapılarak sonucuna göre karar verilmekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemenin 21.10.2009 ve 9.11.2009 tarihli kararlarının BOZULMASINA, davacı ile davalı yararına takdir edilen 750.00TL. duruşma avukatlık parasının karşılıklı birbirlerine yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 21.09.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.