YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/16287
KARAR NO : 2010/7318
KARAR TARİHİ : 22.06.2010
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, 18.11.2005 gününde işyerinde başka işçiler tarafından dövülerek yaralanması sonucu harcamak zorunda kaldığı tedavi gideri ve anılan olay nedeniyle duyduğu acıya karşılık manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle 25.050.96-TL alacağın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekilince istenilmesi ve davalı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 22.06.2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü taraflar adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildi ve aynı gün Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Dava 17.08.2005-17.06.2006 tarihleri arasında geçerli belirli süreli iş akdinin 25.11.2005 tarihinde işverence haksız feshi nedeniyle, bakiye süre ücretinin ödenmesi ile 18.11.2005 tarihinde iş yerinde başka işçiler tarafından dövülerek yaralanması sonucu harcamak zorunda kaldığı tedavi gideri ve anılan olay nedeniyle duyduğu manevi acıya karşılık manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, iş akdinin davalı tarafça haksız olarak feshedildiği ve sözleşmeye göre ödenmesi gereken tedavi giderlerinin ödenmediği, davacının işyerinde yaralanması nedeniyle manevi acı duyduğu gerekçesi ile tedavi gideri ve ücret alacağına ilişkin davanın kabulüne, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar taraflar vekillerince süresinde temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemenin belirli süreli iş akdinin işveren tarafından haksız feshi nedeniyle davacının bakiye süreye ilişkin alacağının olduğuna, tedavi giderine ve manevi tazminatın takdirine ilişkin kararı yerindedir. Ancak dava dilekçesinde istenen alacak miktarları için faiz konusunda karar verilmemesi, faize karar verilirken de ücret alacağına yasal faizi aşar biçimde faiz işletilmesi ve bakiye süreye yönelik ücret nedeniyle ödenmesi gereken miktar belirlenirken Borçlar Kanunu’nun 325. maddesinin göz ardı edilmesi hatalı olmuştur.
Borçlar Kanunu’nun 325. maddesinde, “İş sahibi işi kabulde temerrüt ederse, işçi taahhüt ettiği işi yapmaya mecbur olmaksızın mukaveledeki ücreti isteyebilir” şeklinde kurala yer verilerek işçinin kalan süre ücretini talep hakkı olduğu belirlenmiştir. Bakiye süre ücretinin istenebilmesi için iş sözleşmesi, işverence feshedilmiş olmalıdır. Öte yandan, iş sözleşmesinin feshinin haklı bir nedene dayanmaması gerekir. İşverenin feshi, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin ilk bendinde yazılı olan sağlık sebeplerine, ikinci bentte sözü edilen ahlak ve iyi niyet kuralları ile benzerlerine uymayan hallere ve üçüncü bentte öngörülen zorlayıcı sebeplere dayanması durumunda işçinin sözleşmenin kalan süresine ait ücretler bakımından talep hakkı doğmaz.
4773 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 15.3.2003 tarihi sonrasında iş hukukunda “geçerli fesih” kavramı da yerini almıştır. Her ne kadar anılan fesih, gerek 4773 sayılı Yasa ve gerek 4857 sayılı İş Kanunu’nda belirsiz süreli iş sözleşmeleri için öngörülmüş olsa da, belirli süreli iş sözleşmesi bakımından da geçerli nedenin sonuçlarının tartışılması gerekir.
Geçerli neden ister, işletmenin ve işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklansın ya da işçinin yeterliliği ve davranışlarına dayansın belirli süreli iş sözleşmesinin süresinden önce işverence feshi için gerekçe oluşturmamalıdır. Gerçekten, belirli süreli iş sözleşmesi düzenleyerek taraflar fesih iradelerini sürenin sonuna kadar askıya almış sayılmalıdır. Bu itibarla geçerli nedenlerin varlığına rağmen belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin iş sözleşmesi süresinden önce haklı bir neden olmaksızın feshedildiğinde kalan süreye ait ücretinin ödenmesi gerekir.
Belirli süreli iş sözleşmesinde, feshin Borçlar Kanun’un 117. maddesinde sözü edilen ifa imkânsızlığına dayanması halinde bakiye süre ücreti ödenmesi gerekmez.
İfa imkânsızlığı; edimin içeriği değişmeksizin borcun aynen yerine getirilmesinin olanaksız hale gelmesi olarak açıklanabilir.
İşçinin iş görme edimini ifa edememesi, işverenin temerrüdünden kaynaklandığı takdirde, bu durumda sanki sözleşme devam ediyormuş gibi kalan süreye ait ücret ve diğer hakların ödemesi gerekecektir. İş Hukukunda ücret kural olarak çalışma karşılığı ödenir. Aksinin kanunda öngörülmesi ya da taraflarca açık biçimde kararlaştırılması gerekir.
Borçlar Kanunun’un 325. maddesine göre, işçinin, sözleşme kapsamındaki işi yapmaması sebebiyle tasarruf ettiği miktar ile diğer bir işten elde ettiği gelirleri veya kazanmaktan kasten feragat ettiği şeyler, kalan süreye ait ücretler toplamından indirilmelidir. Bu konuda gerekli araştırmaya gidilmeli, işçinin sözleşmenin feshinden sonraki dönem içinde başka bir işten gelir elde edip etmediği, ya da iş arayıp aramadığı araştırılarak sonuca gidilmelidir.
İşçiye belirli süreli iş sözleşmesinin varlığına rağmen ihbar tazminatı ödenmişse, bu tutarın, bakiye süre ücretinden hak kazanılan miktardan indirilmesi gerekir. Daha açık bir ifadeyle mahsup işlemi, bakiye süre ücretinden gerekli indirimler yapıldıktan sonra kalan tutar üzerinden gerçekleştirilmelidir.
Somut olayda, yukarda belirtilen esaslar doğrultusunda davacı işçinin Borçlar Kanunun’un 325. maddesine göre, sözleşme kapsamındaki işi yapmaması sebebiyle tasarruf ettiği miktar (yol ve yemek gideri gibi benzeri giderler ) ile diğer bir işten elde ettiği gelirleri veya kazanmaktan kasten feragat ettiği şeyler araştırılarak kalan süreye ait ücretler toplamından indirilmesi yoluna gidilmemiştir. Öte yandan davacının banka hesabına ilişkin hesap ekstresinde Beta isimli bir firma tarafından 20.02.2006 tarihinden itibaren düzenli para yatırıldığı görülmektedir. Her ne kadar davacının bakiye sure içerisinde başka bir işte çalıştığı yönünde herhangi bir iddia ileri sürümemiş ise de mahkemece bu konuda gerekli araştırmanın yapılarak indirime gidilmesinin hakkaniyete uygun olacağı açıktır.
Faize gelince: Davacı 19.11.2008 tarihli ıslah dilekçesi ile ıslahen artırılan miktarla birlikte dava dilekçesindeki taleplerine de faiz işletilmesini istemiştir. Faizin feri bir hak olması nedeniyle dava dilekçesinde istenmese bile, davalı tarafça karşı konulmadığı sürece yargılama sırasında her zaman istenmesi mümkündür. Davalı tarafından sonradan faiz istenmesine yönelik itirazı yoktur. Hal böyle olunca dava dilekçesinde istenen alacak miktarlarından manevi tazminat için olay tarihinden, diğer alacak kalemleri için dava tarihinden faiz işletilmek gerekirken, dava dilekçesinde faiz talep edilmediğinden bahisle dava dilekçesinde istenen alacaklar bakımından faize karar verilmemesi hatalıdır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle B.K’nun 325/2 maddesi hükümleri ile davacının dava dilekçesindeki talepleri içinde faiz isteminin bulunduğu göz ardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 22.06.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.