YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/14499
KARAR NO : 2010/13534
KARAR TARİHİ : 29.12.2010
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, davacının iş kazası sonucu uğradığı maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının davalı şirketin işçisi olarak 25.09.1996 tarihinde çalışmakta iken iş kazası geçirdiği, %6.3 oranında malül kaldığı,olayda davacının %25 , davalı işverenin %75 oranında kusurlu oldukları, davalı şirketin yargılama devam ederken 15.10.2000 tarihli ortaklar kurulu kararıyla tasfiye haline girdiği, bu durumun Ticaret Sicil Gazetesinde 16.11.2000 tarihinde yayınlandığı, tasfiye memuru olarak …’nın atandığı, tasfiye işleminin tamamlanıp tamamlanmadığının dosyadaki belgelerden anlaşılmadığı görülmektedir.
Limited şirketin tüzel kişiliği Ticaret Sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet, tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmışsa, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile, limited şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır.
Bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eden fesih ve tasfiye işlemi, aynı zamanda Borçlar Hukukuna ilişkin bir hukuki işlem olup, bu karar ve işlemin hataya dayanması karşısında gerçek anlamda bir tasfiye işleminden söz edilemez. Hataya veya kasta dayalı, şeklen gerçekleşmiş bir tasfiyenin kaldırılmasının gerek o işlemi gerçekleştirenlerce, gerekse bundan zarar görenlerce istenebilmesi Borçlar Hukukunun temel kurallarından biridir. Buna yönelik düzenlemeye TTK hükümlerinde yer verilmemişse de, TTK’nun 1. maddesi yollaması ile Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde, hataya dayalı bir hukuki işlemin düzeltilmesine olanak tanınması kaçınılmazdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.01.1999 gün ve 1999/10-1-1 sayılı Kararı).
Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek yargılamanın limited şirket tüzel kişiliğine karşı devamının sağlanması gerekmektedir.
TTK’nun 224 ve 445. maddelerinde tasfiye memurunun görev ve yetkileri, tasfiyenin nasıl yapılacağı, alacaklıların haklarının nasıl korunacakları açıklanmıştır.
Ayrıca, tasfiye hainde bulunan bir şirketten alacaklı bulunan kişilerin yapılan ilanlara rağmen alacaklarını yazdırmamalarının alacağın düşmesini gerektirmeyeceği hukuksal gerçeği de dikkate alınmalıdır.
Somut olayda, davalı şirketin 16.11.2000 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanarak tasfiye haline girdiği ortada iken, duruşma gün ve saati tasfiye memuruna tebliğ edilip taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamanın sürdürülmesi gerekirken davalı şirketin yokluğunda yargılamanın sürdürülerek sonuca varılmış olması isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş,davalı şirketin tasfiye işleminin sona erip ermediğini araştırmak,tasfiyenin devam ettiğinin saptanması halinde duruşma gün ve saatinin tasfiye memuruna tebliğini sağlamak, tasfiye işlemi sona ermiş ise tüzel kişiliği sona eren şirketin ihyası için Tasfiye Memuru ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek görevli Asliye Ticaret Mahkemesinde ayrı bir dava açılması için davacı tarafa HUMK.nun 39 ve 40. maddeleri hükümleri uyarınca uygun bir önel vermek,dava açıldığı, takdirde ve alınacak sonuca göre eldeki davaya devam edebilme olanağı bulunduğu belirlendiğinde, sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın taraf teşkili sağlanmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde kamu düzenine ilişkin bu husus resen gözetilmeli temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının öteki itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 29.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.