Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2009/12370 E. 2010/12292 K. 09.12.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/12370
KARAR NO : 2010/12292
KARAR TARİHİ : 09.12.2010

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kayan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Dava, iş kazası sonucu oluşan maluliyet nedeniyle davacının uğramış olduğu maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulü ile davacının %100 oranındaki sürekli iş göremez duruma gelmesi nedeniyle ,468.113.23 TL maddi zarardan taleple bağlı kalınarak 0.10 Krş maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın 14.6.2002 olay tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekili ; davacının uğramış olduğu iş kazası dolayısıyla 25.9.2002 tarihli ibraname uyarınca maddi ve manevi tazminat alacakları yönünden kendisini ibra ettiğini bildirerek ibraname uyarınca davanın reddine karar verilmesini istemiş, davacı ise belgedeki imzanın kendisine ait olduğunu ,tutanağı okumadan imzaladığını işveren tarafından 5.000,00 TL’nin nakit olarak verildiğini, 3.000,00 TL’ ninde eczanelere tedavi masrafı olarak dağıtıldığını, bu parayı bakım parası olarak aldığını, maddi ve manevi tazminat olarak almadığını, davalı iş veren ise ödenen 8.000,00 TL’nin maddi ve manevi tazminat olarak ödendiğini, ancak ne kadarının maddi ne kadarının manevi olarak verildiğine ilişkin bir ayırım yapılmadığını belirtmiş, davacı vekili 25.5.2006 tarihli dilekçesinde alınan paranın maddi tazminata ilişkin olarak alındığını belirtirken 27.12.2005 tarihli celsede ise ödenen miktarı ancak manevi tazminata ilişkin olarak alındığını kabul edebileceklerini belirtmiştir.
Hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla, üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle manevi tazminatın bölünmesi, yeniden dava konusu yapılarak miktarının artırılması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 sayılı kararı ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı kararı da bu yöndedir.
14.6.2002 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 100 oranında malul kalan davacı işçi tarafından imzalanan 25.9.2002 tarihli belgede davacıya tazminat olarak 8.000.00 TL ‘nin davalı işveren tarafından ödendiği, davacının işverenden hiçbir şekilde maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmayacağını taahhüt ettiği anlaşılmaktadır.
İbra alacağın tasfiyesini içeren tasarrufi bir sözleşmedir. Alacaklı bununla borçludan sağladığı menfaat karşılığı alacağını terk eder. İfade edilen menfaat “ödemedir.” MK’nun 2. maddesinde herkesin haklarını kullanırken ve bu borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkca kötüye kullanılmasını kamu düzeninin korumayacağı bildirilmiştir. Sözleşmenin bu kurallara uygunluğu aranır. Konuyla ilgili doğrudan bir açık hüküm bulunmaması halinde ibranın doğruluk ve güven kurallarına aykırı olmaması gerekir.
Öte yandan iş hukukunda ibranın kendisine özgü bir yapısı vardır. Çünkü zayıf durumda olan kişinin karşı ile eşit olmadığı ve yapılan işlemlerin eşit konumda iradeden çıkmadığı bellidir. Zayıf iradenin korunması, yalnızca iş hukukunu değil, salt hukukun işlevidir. Ayrıca sorumluluk hukuku özellikle insan zararlarında, mağduru koruyucu normlar ihtiva etmektedir.
Somut olayda gerek sunulan ibraname, gerekse davacı vekilinin 27.12.2005 tarihli celsedeki beyanından; davacının manevi tazminat karşılığı bir miktar parayı aldığı anlaşılmakla manevi tazminatın bölünemezliği ilkesi gereğince manevi tazminat yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Maddi tazminata ilişkin temyize gelince;davacının olay sebebi ile %100 oranında beden güç kaybına uğrayarak bakıma muhtaç hale geldiği 3.5.2004 tarihli gelir bağlama kararında da davacının bakıma muhtaç olduğunun belirlendiği, hükme esas alınan 2.12.2008 tarihli rapor ile 13.1.2009 tarihli ek raporda bakıma muhtaçlık hesabının yapıldığı, ancak hesaplanan maddi zarardan indirimi yapılan SGK tarafından bağlanan PSD’nin %50 artırımlı olup olmadığı anlaşılamamaktadır.
Yapılacak iş ;SGK’dan bağlanan peşin sermaye değerlerinin %50 artırımlı olup olmadığı sorularak alınacak yazı cevabına göre davacının karşılanmamış maddi zararı tesbit edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde istemin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı işverenin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 9.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.