YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2006/6271
KARAR NO : 2006/5509
KARAR TARİHİ : 30.05.2006
Mahkemesi : İzmir 3. İş MahkemesiTarih : 06.04.2006No : 205-202 Davacı, 3201 sayılı yasa gereği borçlanma talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.Davacı, 9.12.1977 ile 12.8.1985 tarihleri arasında Suudi Arabistan’da geçen çalışma süresini 3201 sayılı Yasa uyarınca borçlanabileceğinin tesbitini istemiştir. Mahkemece talep gibi davanın kabulüne karar verilmiştir. Davanın yasal dayanağını oluşturan 3201 sayılı Yasa’nın 3.maddesinde yurda kesin dönüş yapanların kesin dönüş tarihinden itibaren en geç 2 yıl içinde borçlanma talebinde bulunmaları şartını aranmakta idi. Anayasa Mahkemesinin 12.12.2002 gün ve 2000/36-2002/198 sayılı Kararı ile anılan maddenin birinci fıkrasında yer alan “… Yurda kesin dönüş yapanlar kesin dönüş …” sözcükleri ile aynı maddede uygulama alanı kalmayan “… tarihinden itibaren” sözcükleri iptal edilmiştir. Bu iptal kararı, 25.4.2003 günü 25089 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 29.7.2003 tarihinde ise 4958 sayılı yasanın 56.maddesiyle yapılan değişiklik gereğince 3201 sayılı Yasa’nın 3.maddesinde başvuru için herhangi bir süre aranmamaktadır.Somut olayda; uyuşmazlık: 4958 sayılı yasa ile getirilen bu değişikliğin, davacı yönünden uygulama alanı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.Dosya içerisindeki belgelerden davacının 12.8.1985 tarihinde kesin dönüş yaptığı ve ilk kez 5.7.2004 tarihine davalı kuruma müracaat ederek borçlanma talebinde bulunduğu ve talebinin red edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla uyuşmazlık bu tarihte ortaya çıkmıştır ve anılan tarihte 4958 sayılı yasanın 56.maddesinde yapılan değişiklik yürürlüktedir.Öte yandan; bir çok Yargıtay kararlarında da açıkça vurguladığı üzere bu tür yeni yasaların ünlü hukukçu Roubier’in açıkladığı üzere yürürlüğe girmeleri ile görülmekte olan tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği başka bir anlatımla yeni yasanın yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal tesirini göstereceği tartışmasızdır. Bu gibi durumlarda kanunların geriye yürümesinden değil, zaman içerisindeki ani etkileri söz konusu olmaktadır. Esasen HUMK 578 maddesi nedeniyle Yargıtay’ın 7.12.1964 günlü Tevhidi İçtihadı ile Hukuk Genel Kurulunun 9.3.1988 gün 1987/860 Esas, 1988/232 karar sayılı kararında da bu görüşe yer verilmiştir.Yurt dışında çalışan Türk Vatandaşlarının bu çalışmalarının değerlendirilmesi ve buna bağlı olarak sosyal güvenlik haklarından yararlandırılmaları amacıyla kendilerine borçlanma hakkı tanınmıştır. 3201 sayılı Yasa, yabancı ülkede ve yabancı sigorta kurumuna tabi olan işverenler nezdinde geçen ve Türk Sigorta Kurumları kapsamı dışında kalan hizmetlerin değerlendirilmesini düzenlemektedir. Daha açık bir anlatımla T.C. Emekli sandığına, Sosyal Sigortalar Kurumuna, Bağ-Kur’a 506 sayılı Yasa’nın geçici 20. maddesine göre kurulan sandıklara, prim keserek ve karşılık ödenmiş sürelerin 3201 sayılı Yasa gereğince borçlanılması olanaksızdır. Bu nedenle öncelikle borçlanılmak istenilen yurt dışında geçmiş olan hizmetin Türk işveren yanında geçip geçmediği, Türk işveren yanında geçmiş ise Türk Sigorta Kanunları kapsamında olup olmadığı araştırılmalıdır. Yapılan incelemede davacının yurtdışı çalışması ile ilgili olarak gerek Kurum’a gerekse mahkemeye ibraz ettiği T.C. Cidde Başkonsolosluğunca 6.12.1978 tarihinde tanzim edilen belgede davacının Suudi Arabistanda işçi olarak çalıştığı ve geçimini bu şekilde sağladığı şerhinin bulunduğu ve 12.8.1985 tarihindede Türkiye’ye kesin dönüş yaptığı anlaşılmaktadır. Ancak çalışmalar Türk işveren yanından yoksa yabancı işveren yanındami geçmiş olduğu tesbit olunmamıştır.“ davacının ateşeliğe ibraz ettiği belgelerin incelenmesinden, Suudi Arabistan’da 02.05.1984- 29.01.1989 ile 19.10.1996-13.10.1997 tarihlerinde Suudlu işveren nezdinde çalıştığının “ bildirildiği görülmektedir. HUMK’nun 296. maddesinde dış ülkede usulüne uygun yetkili memurları tarafından düzenlenen ve onaylanan resmi senetlerin o ülkede yürürlükte bulunan yasalara uygun ve o ülkedeki T.C. Başkonsolosluğu veya konsolosluk görevini yürüten T.C. Siyasi Memuru tarafından onaylanması halinde resmi senet hüküm ve kuvvetinde sayılacağı bu şekilde onaylanmamış senetlerin delil teşkil edip etmeyeceğinin mahkemece takdir olunacağı bildirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti 5.10.1961 tarihli Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Lahey Sözleşmesi’ni 3028 sayılı Kanun ile onaylamış ve bu sözleşme Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti; “Bazı İşlem ve Belgelerin Tasdikten Muaf Tutulması” hakkındaki çok taraflı uluslararası sözleşmeyi de onaylamış ve 16.1.1987 tarihli resmi gazetede yayınlanmıştır. Ancak bahse konu bu son Sözleşme şartları oluşmadıkça belge davanın kabulüne yeterli delil olarak kabul edilemez. Söz konusu hizmet belgesini doğrulayan başkaca bir delil ve emare de dosya ekinde bulunmamaktadır. Sosyal Güvenlik Kanunlarının uygulanması ile ilgili uyuşmazlıklar kamu düzeni ile ilgili olduğundan Mahkemenin ibraz edilen belgenin yasal ve gerçeğe uygun olup olmadığının re’sen incelenip gözönünde bulundurması gerekir. Ancak; resmi nitelik kazandırılmış belgelere itibar edilerek sonuca gidilebilir.Mahkemece yapılacak iş; öncelikle borçlanılmak istenen hizmetin Türk işveren nezdinde Türk Sosyal Güvenlik Kurumları kapsamında geçip geçmediğini tesbit etmek, Türk Sosyal Güvenlik Kurumları kapsamı dışında bir hizmetin varlığının mevcudiyeti halinde ise davacıya ibraz ettiği hizmet belgesini HUMK’nun 296. madde uygulaması gereğince T.C. yetkili Sosyal Güvenlik Kurumlarının karşılığı olan Suudi Arabistan yetkili sosyal güvenlik kurumlarından davacının çalıştığı günleri gösteren işyerine ait hizmet belgesi, işe giriş çıkış tarihleri, Suudi Arabistan iş karnesi, iş güvence karnesi, hizmet cetveli gibi bilgi ve belgeler elde edilip, bu bilgi ve belgelerin o yöredeki Türk Suudi Arabistan Elçiliğince veya Başkonsolosluğunca tercümesi yapılarak doğruluğu tastik ettirilip, resmi senet özelliğine kavuşturulduktan sonra eldeki yargılama dosyası içerisine getirtilmesinin sağlanması gerekmektedir. Mahkemece yukarıda belirtildiği şekilde davacının çalışma sürelerinin kuşku duyulmayacak biçimde saptanması halinde bu sürelerle sınırlı olmak üzere 3201 sayılı kanunun 3. ve devamı maddeleri gereği borçlandırma hakkından yararlandırılması gerektiği düşünülmelidir. Mahkemece,bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 30.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.