Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2006/512 E. 2006/5026 K. 15.05.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2006/512
KARAR NO : 2006/5026
KARAR TARİHİ : 15.05.2006

Mahkemesi : Ankara 17. İş Mahkemesi
Tarih : 22.11.2005
No : 1146-700

Davacı 3201 sayılı yasa gereği borçlanma talebinin kabülüne tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacının davalı Kurum’a borçlanma talebinde bulunduğu 08.04.2005 tarihinde 3201 sayılı Yasa’nın 3. maddesinde değişiklik yapan 4958 sayılı Yasa’nın 56. maddesinin yürürlükte bulunmasına göre davalı Kurum vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.
2- Dava, davacının 17.8.1981-19.05.1982 tarihleri arasında Libya’da geçen çalışmaları ile 10.2.1983-8.12.1983 tarihleri arasında Suudi Arabistan’da geçen çalışma süresinin 3201 sayılı Yasa uyarınca iki yıllık başvuru süresi aranmaksızın borçlanılabileceğinin tesbiti aksi yöndeki davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının yurtdışında geçmiş olan çalışma sürelerinin 3201 sayılı Kanuna göre (4958 sayılı Yasa ile değişik şekline göre başvuru süresi kaldırılmış bulunduğundan) Türkiye’ye kesin dönüş tarihine bakılmaksızın borçlanabileceğinin tesbitine, aksi yöndeki Kurum işleminin iptaline karar verilmiştir.
Davacının borçlanma işlemini yapabilmesi için ön koşul; borçlanılabilecek yurtdışında geçen fiili çalışmanın varlığıdır. Ancak böyle bir çalışmanın bulunması halinde davacının yurda kesin dönüş yaptıktan sonra iki yıl içinde davalı Kurum’a müracaat şartı aranmaksızın borçlanma yapabileceğinin tesbitine ilişkin davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu kabul edilebilinir. Davacı tarafça borçlanma işlemine esas alınabilecek nitelikte yurtdışında geçen bir çalışmanın varlığı kanıtlanamaz ise artık davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğundan söz edilemeyeceğinden ve açılan davanın dinlenme olanağı bulunmadığından, dava şartı yokluğundan reddine karar verilecektir. Diğer yandan davacı yurtdışı hizmet borçlanması talebini süre yönünden reddeden kurum işleminin iptaliyle birlikte dava konusu yurtdışında geçen süreleri borçlanabileceğinin tesbitini de istemiştir. İstek hem işlemin iptalini hem de borçlanma yapabileceğinin tesbitini içerdiğine göre dava konusu sürelerde davacının yurt dışında çalışıp çalışmadığının yöntemince araştırılması, çalışmış ise bu hususun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması gerekir.
Yurt dışında çalışan Türk Vatandaşlarının bu çalışmalarının değerlendirilmesi ve buna bağlı olarak sosyal güvenlik haklarından yararlandırılmaları amacıyla kendilerine borçlanma hakkı tanınmıştır. 3201 sayılı Yasa, yabancı ülkede ve yabancı sigorta kurumuna tabi olan işverenler nezdinde geçen ve Türk Sigorta Kurumları kapsamı dışında kalan hizmetlerin değerlendirilmesini düzenlemektedir. Daha açık bir anlatımla T.C. Emekli sandığına, Sosyal Sigortalar Kurumuna, Bağ-Kur’a 506 sayılı Yasa’nın geçici 20. maddesine göre kurulan sandıklara, prim keserek ve karşılık ödenmiş sürelerin 3201 sayılı Yasa gereğince borçlanılması olanaksızdır. Bu nedenle öncelikle borçlanılmak istenilen yurt dışında geçmiş olan hizmetin Türk işveren yanında geçip geçmediği, Türk işveren yanında geçmiş ise Türk Sigorta Kanunları kapsamında olup olmadığı araştırılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Arap Cumhuriyeti arasında 1.10.1976 tarihinde yürürlüğe giren 31.8.1985 tarihinde yürürlükten kalkan, 1.9.1985 tarihinde yürürlüğe girip halen yürürlükte bulunan iki Sosyal Güvenlik Anlaşması bulunmaktadır. Davacının tesbitini talep ettiği hizmet süresi 1.10.1976 tarihinde yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Sözleşmesi hükümlerine tabi olup anılan sözleşmede Türk İşveren yanında Libya’da geçen hizmetler gerek uzun gerekse kısa vadeli sigorta kolları bakımından Libya mevzuatına tabi olup sözleşmenin 2.maddesinde belirtilen aylıklara hak kazanılması halinde sigortalının ve hak sahiplerinin Türkiye’deki sigortalılıkları ile aynı zamana rastlamamak kaydı ile bu hizmetlerini birleştirebilecekleri ancak uzun vadeli sigorta koluna tabi primlerinin SSK.’na transferinin mümkün olmadığı, bu anlaşma hükümlerinin akit taraflardan herbirinin mevzuatı uyarınca anlaşmanın yürürlüğe girişi tarihinden önce ödenmiş prim devrelerine uygulanmayacağı, bu anlaşmanın yürürlükten kalkması tarihinden önce bu anlaşma hükümleri uyarınca kazanılmış bulunan tüm hakların etkilenmeyeceği kararlaştırılmıştır.
Anlaşma hükümlerinden de anlaşılacağı üzere uzun vadeli sigorta kolları yönünden Libya mevzuatına tabi olan hizmet süresinin 3201 sayılı Yasa hükümlerine göre borçlanılması olanaklıdır.
Yapılan incelemede davacının yurtdışı çalışması ile ilgili olarak gerek Kurum’a gerekse mahkemeye ibraz ettiği kimin tarafından düzenlendiği anlaşılmayan “bonservis ve ibraname” dışında çalışma ile ilgili belge ibraz edilmemiştir.
HUMK’nun 296. maddesinde dış ülkede usulüne uygun yetkili memurları tarafından düzenlenen ve onaylanan resmi senetlerin o ülkede yürürlükte bulanan yasalara uygun ve o ülkedeki T.C. Başkonsolosluğu veya konsolosluk görevini yürüten T.C. Siyasi Memuru tarafından onaylanması halinde resmi senet hüküm ve kuvvetinde sayılacağı bu şekilde onaylanmamış senetlerin delil teşkil edip etmeyeceğinin mahkemece takdir olunacağı bildirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti 5.10.1961 tarihli Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Lahey Sözleşmesi’ni 3028 sayılı Kanun ile onaylamış ve bu sözleşme Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti; “Bazı İşlem ve Belgelerin Tasdikten Muaf Tutulması” hakkındaki çok taraflı uluslararası sözleşmeyi de onaylamış ve 16.1.1987 tarihli resmi gazetede yayınlanmıştır. Ancak bahse konu bu son sözleşme şartları oluşmadıkça belge davanın kabulüne yeterli delil olarak kabul edilemez. Söz konusu hizmet belgesini doğrulayan başkaca bir delil ve emare de dosya ekinde bulunmamaktadır. Sosyal Güvenlik Kanunlarının uygulanması ile ilgili uyuşmazlıklar kamu düzeni ile ilgili olduğundan Mahkemenin ibraz edilen belgenin yasal ve gerçeğe uygun olup olmadığının re’sen incelenip gözönünde bulundurması gerekir. Ancak; resmi nitelik kazandırılmış belgelere itibar edilerek sonuca gidilebilir.
Mahkemece yapılacak iş; öncelikle borçlanılmak istenen hizmetin Türk işveren nezdinde Türk Sosyal Güvenlik Kurumları kapsamında geçip geçmediğini tesbit etmek, Türk Sosyal Güvenlik Kurumları kapsamı dışında bir hizmetin varlığının mevcudiyeti halinde ise davacıya ibraz ettiği hizmet belgesini HUMK’nun 296. madde uygulaması gereğince T.C. yetkili Sosyal Güvenlik Kurumlarının karşılığı olan Suudi Arabistan ve Libya yetkili sosyal güvenlik kurumlarından davacının çalıştığı günleri gösteren işyerine ait hizmet belgesi, işe giriş çıkış tarihleri, iş karnesi, iş güvence karnesi, hizmet cetveli gibi bilgi ve belgeler elde edilip, bu bilgi ve belgelerin o yöredeki Türk Suudi Arabistan ve Libya Elçiliğince veya Başkonsolosluğunca tercümesi yapılarak doğruluğu tastik ettirilip, resmi senet özelliğine kavuşturulduktan sonra eldeki yargılama dosyası içerisine getirtilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Mahkemece yukarıda belirtildiği şekilde davacının çalışma sürelerinin kuşku duyulmayacak biçimde saptanması halinde bu sürelerle sınırlı olmak üzere 3201 sayılı Kanunun 3. ve devamı maddeleri gereği borçlandırma hakkından yararlandırılması gerektiği düşünülmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
O halde, davalı Kurum’un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 15.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.