YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2006/2450
KARAR NO : 2006/4755
KARAR TARİHİ : 08.05.2006
Mahkemesi : Hatay İş Mahkemesi
Tarih : 28.12.2005
No : 49-300
Davacı murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, iş kazası sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerinin uğramış olduğu zararın giderilmesi istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, karşılıklı kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Öte yandan Zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı veya hak sahiplerinin ölüm aylığı alması durumunda da pasif dönemin zarar hesabına dahil edilmesi gerekir. Sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan bu tür aylıklarda meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta, tamamen uzun vadeli sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda pasif dönemin hesaba dahil edilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Kuşkusuz, açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, hak sahibi eşin ve çocuklarının destek süresinin işçinin bakiye ömrü ile sınırlı olacağı hukuksal gerçeği ortadadır.
Özellikle kız ve erkek çocuklarının destek görecekleri süre yönünden 506 Sayılı Yasanın 23.maddesindeki yaş sınırlarının esas alınması Anayasa’nın eşitlik ilkesi, Sosyal Devlet İlkesi ve bu ilkelerin Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına yüklediği işlevin gereğidir. Gerçekten 506 Sayılı Yasanın 23/I-C-a maddesi uyarınca; “iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümlerde 18 yaşını, orta öğrenim yapması halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmamış olan veya çalışamayacak durumda malül bulunan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan çocuklarla yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan kız çocuklarına gelir bağlanacağı, 23/1- sonuncu maddesinde ise sigortalının ölümü tarihinde 18 veya 20 yaşını doldurmuş olup, gelire hak kazanmamış durumda olan erkek çocuklar, sonradan öğrenim yaparlarsa (a) fıkrasındaki haklardan yararlanacakları, 23/V maddesinde de uyarınca “Sigortalının erkek çocuklarına bağlanan gelirlerin çocuğun 18 yaşını,orta öğrenim yapması halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını dolduracağı tarihe kadar devam edeceği, çalışamayacak durumda malül olan erkek çocukların gelirlerinin bu yaşlara vardıktan sonra da kesilmeyeceği bildirilmiştir.
Somut olayda davacı çocuklardan G. olay tarihinde 13, H. E.11, T. 5 yaşında olup halen G. 16 yaşında, H.E. 14 yaşında T. 8 yaşındadır. Yapılacak iş G. ile H.E.’nin rapor tarihindeki öğrenim durumlarını tesbit etmek, halen orta öğrenime devam ettiklerinin anlaşılması halinde bütün il ve ilçeler de yüksek öğrenim kurumları yaygın bir şekilde bulunduğundundan ve yüksek öğrenim yapmaları asıl olduğundan ilerde yüksek öğrenim yapacaklarını varsayarak G., H. E. ve T.’nin 25 yaşını dolduracakları tarihe kadar destek olabileceklerinin kabulü ile, orta öğrenimlerinin sona bulduğunun ve yüksek öğrenime devam etmediklerinin tesbit edilmesi halinde T.’nin 25 yaşını dolduracağı, G.’nin evlenebileceği yaş varsayılan 22 yaşına, H. E.’nin 18 yaşını ikmal ettiği tarihe kadar destek alabileceğinin kabulü ile hesaplama yapılması gerekmektedir.
Mahkemece hükme esas alınan 9.6.2005 tarihli hesap raporunda pasif dönem hesaba dahil edilmediği gibi davacı G. K.’nın 22 yaşına , H. E.’nin 18 yaşına, T.’nin ise 22 yaşına kadar destek alabileceğinin kabulü ile hesaplama yapıldığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, hükme dayanak alınan hesap raporunun yukarıda açıklanan ilkeleri içermediği açık-seçiktir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik araştırma ve inceleme sonucunda yetersiz hesap raporu hükme dayanak alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 8.5.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
İş kazası sigorta kolundan gelir bağlamanın koşulları ile uzun vadeli sigorta kollarından olan ölüm sigortasından aylık bağlamanın koşulları farklıdır. Her iki sigorta kolunun kapsamında olan riskin gerçekleşmesi durumunda meydana gelen zararın her iki sigorta kolundanda giderilmesi esastır. Nitekim 506 sayılı kanunun 92. maddesined uzun vadeli sigorta kolundan bağlanan aylığın kısa vadeli sigorta kolundan bağlanan gelirle birleşmesi halinde bunlardan sadece birinin ödenmesine dair bir hükme yer verilmeyerek hem aylık ve hemde gelirin miktarları esas alınarak hükümde belirtilen şekilde bağlanacağı öngörülmüştür. Hak sahiplerinin destek göreceği süreler ölen sigortalının bakiye ömrü ile sınırlı olup bakiye ömrün ise ölenin aktif hayat bakiyesi ile emeklilik devresinden ( pasif hayat bakiyesinden) oluştuğuna ve iş kazası sonucu ölümün yol açtığı zararın her iki devre bakımındanda söz konusu olduğuna göre iş kazası sonucu ölüm nedeniyle uğranılan zararın pasif devre (bakiye pasif hayat) yönünden de hesaplanması gereği açıktır. Bu nedenle, pasif devre yönünden de hesap yapılmasını öngören bozmaya katılıyorum.
Çoçukların destek süreleri yönünden yapılan bozmaya gelince;
Yargıtay’ın yerleşik görüş ve uygulamalarında erkek çocukları için genel olarak destek görecekleri sürenin sonu 18 yaşını ikmal edildiği tarih, kız çocuklar için kırsal yörelerde yaşayanlar bakımında destek sonu 18 yaş, kentsel yörelerde yaşayan kız çocukları için desteğin son bulduğu yaş 22 olarak kabul edilmektedir. Genel ilke böyle olmakla beraber çocukların yüksek tahsil yapması yada yapacağına ilişkin somut ve inandıcı olguların bulunması halinde 506 sayılı yasadaki düzenlemeye parelel olarak destek süresi 25 yaşına kadar uzatılabilmektedir. Somut olayda çocukların yüksek tahsil yapacaklarının varsayılmasını ve giderek destek sürelerinin 25 yaşını doldorucakları tarihe kadar sürdürülmesini gerekli kılarak delil bulunmamaktadır. Öte yandan yaşları ve bulundukları durumu böyle bir varsayımın kabulüne elverişli de değildir. Diğer yandan uygulamada, çocukların destek sürelerine ilişkin kural mutlak şekilde uygulanmayıp somut olayın özellekleri gözönünde bulundurulduğu halde sayın çoğunluk tarefından çocukların mutlaka yüksek tahsil yapacağı varsayılarak destek sürelerini 25 yaşını ikmal ettikleri tarihe kadar uzatılmasını ve giderek her davada çocuklar yönünden zararın 25 yaşın dolduğu tarihe kadar hesaplanmasını öngören bozma gerekçesi tazminat hukukunun genel ilkeleriyle başdaşmamaktadır. Açıklanan bu nedenlerle iş kazalarında destek kaybı nedeniyle zarara uğrayan çocukların destek süreleri yönünden ilke olacak şekilde oluşturulan bozma gerekçesine katılmıyorum.