YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2005/979
KARAR NO : 2006/3609
KARAR TARİHİ : 06.04.2006
Mahkemesi : Manisa İş MahkemesiTarih : 14.11.2005No : 1068-1365 Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe (maluliyete) maruz kalan işçinin uğramış olduğu maddi zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de, bu sonuç usul ve yasaya uygun değildir. H.U.M.K.’nun 237. maddesi uyarınca, kesin hükmün varlığından söz edilebilmesi için her iki davanın taraflarının, dava konusunun ve dava sebebinin (maddi olguların) aynı olması gerekir. Aynı mahkemenin 1998/8632 Esas sayılı dosyasında davacı aynı davalılar aleyhine açtığı davada, 90 gün iş ve gücünden kaldığından dolayı bu sürede ücret alamadığını (kazancından yoksun kaldığını) ve ayrıca elem ve ızdırap çektiğini belirterek, maddi ve manevi tazminat istemiş ve mahkemece de bu doğrultuda inceleme yapılarak verilen karar, dairemizce onanarak kesinleşmiştir. Başka bir anlatımla, kesinleşen dosyadaki taraflar arasındaki uyuşmazlık, iş kazası nedeniyle geçici iş göremezlik döneminde yoksun kalınan kazancın davalı işverenden tahsiline ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Oysa, temyize konu davada, davacı, sürekli iş göremezliği (maluliyeti) sonucu oluşan maddi zararının karşılanmasını istemiştir. Geçici ve sürekli iş göremezlik devre zararlarının hesabı ayrı ilkelere tabidir. Geçici iş göremezlik devresinde sigortalının çalışamadığı dönemde yoksun kaldığı gelirin karşılanması; sürekli iş göremezlik halinde ise, iş kazası ya da meslek hastalığı nedeniyle çalışma gücünde meydana gelen eksilme sonucu gelir kaybı ya da yıpranmaya bağlı olarak ortaya çıkan zararın tazmini söz konusudur. Bu durumda, davaların tarafları ve sebebi aynı olmakla beraber konusu aynı olmadığından kesin hükmün varlığından söz edilemez. Öte yandan, bu tür davalar, nitelikçe Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıklarda, öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası niteliğinde olup olmadığı, sigortalının meslekte kazanma güç kayıp oranı ve bu orana göre, Kurum tarafından bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer yermeksizin araştırılıp saptanması gerektiği söz götürmez. Bundan başka, bu tür uyuşmazlıklarda zamanaşımı süresinin Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık süreye tabi olduğu da ortadadır. Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımına ilişkin süre, failin zararı öğrendiği tarihten başlatılmalıdır. Somut olayda, zararın ne zaman öğrenildiği önem kazanmaktadır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açılmasına ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartların öğrenilmiş olması demektir. Eğer zararın genişliğini tayin eden husus gelişmekte olan bir durum ise, zaman aşımı bu gelişme sona ermedikçe başlayamaz.Zararı öğrenme zararın kesin şekilde belli olduğu tarihtir. Diğer bir deyişle, sigortalıya bağlanacak gelir ve hüküm altına alınacak tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle işçide oluşacak meslekte kazanma güç kayıp oranının hiçbir duraksamaya yol açmayacak biçimde saptandığı tarihten itibaren zamanaşımının başlatılması gerekir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.06.2002 gün ve E: 2002/4-470, K: 2002/477 sayılı kararı da bu doğrultudadır.Somut olayda, zararlandırıcı sigorta olayı 17.03.1992 tarihinde meydana gelmekle birlikte, davacıda maluliyetin oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise bu maluliyetin hangi tarihten geçerli olduğu, keza davacının maluliyetine yol açan arızaların değişen ve gelişen bir durumu oluşturup oluşturmadığı tıbben belirlenmiş değildir. Yapılacak iş, davanın niteliği gözönünde tutularak davacıya iş kazasını ihbar etmesi, meslekte kazanma güç kayıp oranının saptanması ve buna bağlı olarak Kurumdan gelir bağlanması için Sosyal Sigortalar Kurumu’na başvurması ve giderek dava açması için önel verilmek olayın iş kazası sayılması halinde davacıda maluliyetin oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise bu maluliyetin hangi tarihten geçerli olduğu, keza davacının maluliyetine yol açan arızaların değişen ve gelişen bir durumu oluşturup oluşturmadığı saptanmak ve davalıların zamanaşımı ilk itirazları da buna göre değerlendirilerek, oluşacak sonuca göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 06.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.