Yargıtay Kararı 21. Ceza Dairesi 2015/742 E. 2015/611 K. 30.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/742
KARAR NO : 2015/611
KARAR TARİHİ : 30.04.2015

MAHKEMESİ :Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
HÜKÜM : Mahkumiyet

Olay tarihinde başka bir suçtan dolayı hakkında çıkartılan yakalama emri gereğince yakalanıp hazır edilen sanığın, Seben Cumhuriyet Başsavcılığı 2008/178 sayılı soruşturma evrakında ve sorgusunun yapılmak üzere sevk edildiği … Sulh Ceza Mahkemesi 2009/7 D.İş sayılı ifade sorgu zaptında ikamet adresi ve ekonomik durumu hakkında yalan beyanda bulunduğu, her sanığın sorgusu sırasında ekonomik durumunu tam olarak hesaplayıp beyanda bulunmasındaki fiili güçlükler ve zorlayıcı bir yasa metni de bulunmaması nazara alındığında; ekonomik durumu ile ilgili tam ve kesin bilgi vermemiş olması bir hukuka aykırılık olarak görülmemiş ise de ; 5326 sayılı Kabahatler kanununun 40.maddesine göre görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresi ile ilgili bilgileri gerçeğe uygun bir şekilde vermek mecburiyetinde olması, yine CMK 147/1 maddesinde sorgu sırasında şüphelinin veya sanığın kimliği ile ilgili sorulara doğru cevap vermek zorunda olması keza 7201 sayılı Tebligat kanunu 10 ve 53. maddeleri de nazara alındığında; adres bilgilerinin kişinin kimliğine dair olduğu, kimlik ve adres bilgileri hakkında doğruyu söylemesi gerektiği , bu husus ifade alma ve sorgu sırasında sanığa ihtar edildiği ve sanığın doğruyu söylediğini bildirmesine karşın bildirdiği bu adreslerde yapılan tahkikatlarda sanığı tanıyan ya da bilen olmadığı, sanığın bu adreslerde bulunmadığı, bildirdiği adreslerin MERNİS adres sisteminde kayıtlı olmadığı tespit edilmiş olduğundan tebliğnamedeki atılı suçun oluşmadığına dair bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılama ve toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin ve incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan C.Savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 sayılı Kanunun 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan hak yoksunluğunun, aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilen hükümlünün kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet, kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıvermeye kadar uygulanabileceği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırı ise de;Yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı Kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, hüküm fıkrasından 5237 sayılı Kanunun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılarak, yerine “53. maddenin 3. fıkrası uyarınca 1. fıkranın c bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından koşullu salıverme tarihine, 1. fıkranın diğer bentlerinde yazılı haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına” karar verilmek suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 30.04.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı; olay tarihinde başka bir suçtan dolayı hakkında çıkarılan yakalama emri gereğince jandarma görevlileri tarafından yakalanan şüphelinin, soruşturma evrakında ve sorgusu yapılmak üzere sevk edildiği … Sulh Ceza Mahkemesinin sorgu zaptında şüpheli olarak beyanda bulunduğu sırada, “ikamet adresi ve ekonomik durumu” hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunması eyleminin TCK.nun 206/1. Maddede düzenlenen “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususundadır.
Şüpheli hakkında 03.09.2009 tarihli iddianame ile;
“…soruşturma evrakında ve sorgusu yapılmak üzere sevk edildiği … Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/7 D.İş sayılı ifade sorgu zaptında şüpheli olarak beyanda bulunduğu sırada, ikamet adresleri ve ekonomik durumu hakkında yalan beyanda bulunduğu, nitekim … Jandarma Komutanlığı görevlilerince şüpheli ile ilgili düzenlenen 28/07/2008 tarihli 3 ayrı sosyal ve ekonomik durum araştırma tutanağında şüphelinin bildirdiği adreslerde şüpheliyi tanıyan ve bilenin olmadığı, yine bu adreslerde faaliyette olan tavuk çiftliğinin bulunmadığının bildirildiği, bu şekilde şüphelinin resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak suretiyle müsnet suçu işlediği…”
iddia olunarak TCK.nun 206/1. Maddesi uyarınca cezalandırılması talebi ile dava açılmıştır.
Burada öncelikle çözümlenmesi gereken husus dava konusu yapılan ve şüphelinin sorgusunda bildirdiği “ikamet adresi ve ekonomik durumu”nun yazıldığı resmi belge niteliğindeki sorgu zaptının bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olup olmadığıdır. Yani bir başka ifade ile şüphelinin ikamet adresi ve ekonomik durumu bildirildiği ve resmi belge hükmünde olan sorgu zaptıyla mı ispat edilecektir? Yoksa şüphelinin beyanına göre değil de yargılama esnasında hakim tarafından yapılacak veya yaptırılacak inceleme ve araştırma sonucuna göre mi meydana getirilecektir? İşte bu sorulara verilecek cevaplar şüphelinin eyleminin suç oluşturup oluşturmayacağını belirleyecektir.
Türk Dil Kurumunun Güncel Türkçe Sözlüğünde sorgulandığında “kimlik; toplumsal bir varlık olarak insanın nasıl bir kimse olduğunu gösteren belirti, nitelik ve özelliklerin bütünü; kişinin kim olduğunu tanıtan belge, kimlik belgesi, tanıtma kartı, hüviyet; herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan özelliklerin bütünü” şeklinde tanımlanmaktadır.
“Kimlik”ten; “kişiyi bir başka kişiden ayırmaya yarayan her türlü bilgi”nin anlaşılması gerekir.1 Nüfus cüzdanları ya da kimlik belgelerinde kişinin adı, soyadı, ana-baba adı, doğum tarihi ve yeri, diğer vatandaşlardan kesin olarak ayırmak için kişiye verilmiş numara ve medeni hali olarak tanımlanmıştır.
CMK.nun 147. Maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; “Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.” Demek suretiyle şüphelinin sorgu esnasında kimliğine ilişkin sorulan soruları doğru cevaplamak yükümlülüğü getirilmiştir. Burada kimlik saptaması ile doğacak karışıklıkların önlenmesi ve cezanın bireyselleştirilmesi amaçlanmış olmaktadır. Kimlik saptanması şüpheli veya sanığın nüfus kaydındaki bilgileri içerir. Bunlar, adı, soy adı, baba ve ana adı, doğum tarihi, nüfusa kayıtlı olduğu yer, okur yazar ve sabıkasız olup olmadığı, tabiiyeti ve dinidir.(2)
1- Tezcan, Durmuş- Erdem, Mustafa Ruhan- Önok, R. Murat, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 7. Baskı, Ankara, 2010, s.711. (Gökcen, Ahmet, Belgede Sahtecilik Suçları, 3. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.403’den naklen.)
2- Yaşar, Osman, Ceza Muhakemesi Kanunu Yeni İçtihatlarla Uygulamalı ve Yorumlu, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2011, II. Cilt, s. 1573.Ancak aynı maddenin (g) bendinde ise; “İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.” Demek suretiyle şüpheliden kişisel durumu hakkında yani evli ya da bekar olup olmadığı, çocuk sayısı, okur yazar olup olmadığı, hangi işi yaptığı hususlarında bilgi alınacağı belirtilmiştir.(3) Yine “Duruşmanın Başlaması” başlıklı CMK.nun 191. Maddenin 3. Fıkrasının (a) bendinde; “Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır.” Benzer düzenleme vardır. Dikkat edilirse; Yasa koyucu şüpheliye, kişisel ve ekonomik durumu hakkında “bilgi alınır” demek suretiyle doğru cevaplamak yükümlülüğü getirmemiştir. Keza, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu’nun 13. Maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca mahkemenin denetimli serbestlik müdürlüğünden, sanığın geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal ve ekonomik durumu gibi konular hakkında ayrıntılı sosyal araştırma raporu isteme hak ve görevi bulunmaktadır. Nitekim somut olayda mahkemece tensip zaptıyla şüphelinin adres, sosyal ve ekonomik durumu hakkında araştırma yapılması talep edilmiştir.
Ayrıca 11.01.2011 gün ve 6099 sayılı Kanunun 3. Maddesi ile 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. Maddesine eklenen 2. fıkrasında; “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” şeklindeki düzenleme ile eğer şüpheliye bir tebligat yapılması gerekmesi halinde verdiği adresin yanlış veya tebliğe elverişli olmadığının anlaşılması halinde artık “adrese kayıt sisteminde” bulanan adresine yapılacak tebligat yeterli ve geçerli bir tebligat olacaktır.
İşte yukarıda açıkladığımız sebeplerden dolayı şüphelinin ister Cumhuriyet Savcısı huzurunda, isterse mahkeme huzurunda “ikamet adresi ve ekonomik durumu” ile ilgili bilgi mahiyetinde alınan beyanı üzerine düzenlenen ifade veya sorgu tutanağının bahsedilen kişisel hallerini tek başına ispat edici bir işleve sahip olmayıp mahkemenin Ceza Muhakemesi Kanunu ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu gereğince bu kişisel hallerle ilgili her zaman zabıta, Mernis veya denetimli serbestlik müdürlüklerinden araştırma yaparak veya yaptırarak sağlıklı ve doğru bilgilere ulaşıp bu bilgilere göre resmi belgeleri düzenleme hak ve görevi vardır. Yani eğer belgeyi düzenleyen görevliye beyanın gerçekliğini araştırma yükümlülüğü yüklenmiş ise “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçu oluşmayacak eğer böyle bir yükümlülük yüklenmemiş ise suç oluşacaktır. Nitekim Yargıtay 11. Ceza Dairesi 25.12.2012 gün ve 12719/22328 sayılı kararında “…belgeyi düzenleyen görevliye beyanda belirtilen hususun doğruluğunu araştırma yükümlülüğü getirmeyen nitelikteki haciz tutanağında, adresini yanlış beyan ederek sonraki haciz işleminin icrasını güçleştiren…sanığın yalan beyanda bulunmak … suçunun yasal unsurları itibariyle oluştuğu…” denilmek suretiyle araştırma yükümlülüğü bulunan belgelerde bu suçun oluşmayacağını dolaylı olarak kabul etmiştir.
Kanaatimizce; “ikamet adresi ve ekonomik durumu” ile ilgili savunma yaparken gerçeğe aykırı beyanda bulanan şüphelinin eylemi, yukarıda belirttiğimiz Yasal dayanaklar uyarınca beyanın gerçekliğini araştırma yükümlülüğü hakim ve Cumhuriyet savcısına Yasa ile verilmiş olduğundan “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçu değil, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. Maddesinin 1. fıkrasındaki; “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine … adresiyle ilgili … gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişi…” kapsamında kabahat olarak değerlendirilerek, (4) eylemine uyan 5326 sayılı Yasanın 40/1. maddesinde öngörülen idari para cezasının miktarına göre aynı Yasanın 20/2-c 3. A.g.e.s.1574.4.“Şüpheli veya sanığın sorgusu esnasında kimliği ve adresi ile ilgili konularda yanlış beyanda bulunması … halinde de yine Kabahatler Kanununun 40/1. Maddesi uygulanır.” Gökcen, Ahmet, Belgede Sahtecilik Suçları, 3. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.403.maddesinde yazılı soruşturma zamanaşımının temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiğinden dolayı Kabahatler Kanununun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak adı geçen Kanununun 20/1. maddesi uyarınca şüpheli hakkında “idari para cezası verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerektiğinden, sayın çoğunluğun şüphelinin eylemini “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” olarak kabulüne dair düşüncesine katılmamaktayız.