Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2020/2478 E. 2020/2865 K. 10.09.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/2478
KARAR NO : 2020/2865
KARAR TARİHİ : 10.09.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 05/02/2020 gün ve 2019/6300 E. – 2020/461 K. sayılı ilâmıyla onanmasına karar verilmiş, süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı … vekili 08.02.2010 tarihli dilekçesiyle … köyü 327, 328, 329, 331, 332, 337 ve 388 sayılı parsellerin tapu sicilinde müvekkili adına kayıtlıyken Orman Yönetimi tarafından açılan davanın kabulü ile parsellerin tapu kayıtlarının kısmen iptaline ve orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline ilişkin Bolu Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/12/2003 gün ve 2000/389-587 E.-K. sayılı kararının Yargıtay denetiminden de geçtikten sonra kesinleştiğini, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali nedeniyle oluşan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00.- TL zararın kararın kesinleştiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Yönetimlerden alınarak kendisine verilmesini istemiştir.
Mahkemece her iki davalı yönünden söz konusu taşınmazların tapu iptali ve tescil davalarının hukuka uygun olarak görüldüğü ve verilen kararların kesinleştiği gerekçesiyle davanın esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişi vekili tarafından temyiz edilmekle Dairenin 19/09/2011 gün 2011/6974-10122 E.-K. sayılı kararı ile “1) Tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devlet sorumlu olup, davanın davalı sıfatıyla Hazine aleyhine açılması gereklidir. Orman Yönetiminin davalı sıfatı bulunmayıp, aleyhine açılan davanın husumetten reddi doğru olduğundan, davacı gerçek kişinin buna yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi gerekmiştir.
2) Davacı gerçek kişinin Hazine aleyhine açılan davanın reddine ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;… 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesinde (743 sayılı TKM m.917) yer alan “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmü gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak ise, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E.- 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E.- 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E.- 2010/668 K. sayılı kararı),
Diğer taraftan, davanın niteliğine göre tazminat miktarının belirlenirken öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin hesaplanması olup, arazi niteliğindeki taşınmaza başka deyişle tarım alanlarında net gelir esas alınarak, arsa niteliğindeki taşınmazlar içinde emsal karşılaştırması yapılarak değer belirlenmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilerek, tarafların iddia ve savunmaları sorulup delilleri toplanıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeler ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır” denilerek bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyulmasının ardından yapılan yargılama sırasında, çekişmeli taşınmazların 26.07.2006 tarihinde ilan edilen 2/B çalışmalarında P (V) nolu 2/B parseli kapsamına alındığı gerekçesiyle orman olan vasıfları tarla olarak değiştirilmiş ve 529, 530, 531, 532, 534, 536 ve 533 parsel sayısı altında Hazine adına tapuya tescil edilmiş iken davacı tarafça yapılan 6292 sayılı Kanun kapsamındaki satış başvurusu doğrultusunda da bedeli karşılığında 2015 ve 2016 yıllarında davacıya satılarak adına tescil edilmiştir.
Mahkemece, davacıya 6292 sayılı Kanun kapsamında yapılan taksitli satış sözleşmelerindeki değerler dikkate alınarak serbest muhasebeci mali müşavir bilirkişiden davacının gerçek zararının belirlenmesi yönünde rapor alınmış ve davacı taraf 28.12.2016 havale tarihli dilekçesi ile harç da yatırmak suretiyle dava değerini bilirkişi raporunda belirlenen değere yükseltmiş ve toplam 160.570,32 TL’nin 10.000,00 TL’sini dava, bakiye kısmının da 06. 01.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesini istemiştir.
Mahkemece Orman Yönetimine karşı açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddine, diğer davalı Hazine aleyhine açılan dava ve ıslah talebinin kabulü ile, toplam 160.570,32 TL tazminatın 10.000,00 TL’sinin dava, bakiye kısmının ise ıslah tarihi olan 28.12.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm davalı Hazine vekili tarafından esasa ilişkin olarak, davalı Orman Yönetimi tarafından ise vekalet ücretine ilişkin olarak temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar usul ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; davacı dava dilekçesinde 10.000,00 TL tazminat talebinde bulunmuş, mahkemece davanın reddine karar verilmesi ve kararın temyiz edilmesi üzerine hüküm yargıtayca bozulmuştur. Davacı bozma ilamından sonra ıslah talebinde bulunmuş mahkeme de davacının ıslah talebini dikkate alarak hüküm vermiştir.
Oysa, bozmadan sonra ıslah yapılıp, yapılamayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki içtihat uyuşmazlığının giderilmesi amacı ile içtihatların birleştirilmesi gündeme gelmiş, konu Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda değerlendirilmiş ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 06/05/2016 tarih ve 2015/1 Esas – 2016/1 Karar sayılı kararı ile “Her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E. 1948/3 K. sayılı YİBK’nın  değiştirilmesine gerek olmadığına” karar verilmiştir. Bu nedenle davacının ıslahtan önceki talebi dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken, mahkemece yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup hükmün açıklanan sebeple bozulması gerekirken, yanılma sonucu yazılı şekilde onandığı anlaşıldığından, davalı vekilinin karar düzeltme itirazının kabulü ile Dairemizin önceki onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Dairemizin 05/02/2020 gün 2019/6300 – 2020/461 E. K. sayılı onama kararının KALDIRILMASINA ve yerel mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 10/09/2020 günü oy birliği ile karar verildi.