Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2019/2332 E. 2019/4336 K. 24.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/2332
KARAR NO : 2019/4336
KARAR TARİHİ : 24.06.2019

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekilinin tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava dilekçesinde, davalının anataşınmaza ait aidatlarını ödemediğini ve sürekli olarak engel çıkardığını, davalının 2010, 2011, 2012 ve 2013 yılı Eylül ayı dahil olmak üzere 120,00.-TL’lik aidatlarını ödemediği için gecikme tazminatı ile birlikte 11.928,00.-TL ödemesi için … 2. İcra Müdürlüğünün 2013/7963 Esas sayılı dosyasından icra takibinde bulunduklarını, ancak haksız itiraz ile takibi durdurduğunu, bu nedenlerle 2010, 2011, 2012 ve 2013 yılı Eylül ayı dahil gecikme tazminatı ile birlikte 11.928,00.-TL aidat giderinin faizi ile birlikte alınması istenilmiştir.
Mahkemece 24/09/2014 tarih ve 2014/714 Esas – 2014/985 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 27/02/2018 gün ve 2017/1145 Esas – 2018/1516 Karar sayılı kararı ile “Mahkemece 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait kat malikleri kurul kararlarının içinde bulunduğu karar defteri celbedilip incelenerek bu toplantıların kanunun öngördüğü şekillerde yapılıp yapılmadığı, davalının toplantılarda hazır bulunup bulunmadığı, aidatların belirlendiği toplantıda alınan kararların davalıya tebliğ edilip edilmediği, tebliğ edilmişse tebliğ tarihinden itibaren gecikme faizinin hesaplanması aksi takdirde ödeme emrinin tebliğinden itibaren faizden hükümlü olacağının dikkate alınması, davalının sorumlu olacağı aidat miktarının belirtilen genel kurul evrakları ve işletme projesi incelendikten sonra hesaplanması gerektiği, bu hususta taraflardan tüm defter, genel kurul tutanakları ve belgeler toplanıp birlikte incelenerek bilirkişiden hüküm kurmaya elverişli rapor alınması gerekirken eksik inceleme ve yetersiz araştırmaya dayanan bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmesi doğru görülmediğinden” hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; davanın kısmen kabulü ile; 5.500,00.-TL asıl alacağın davalıdan alınarak davacı siteye verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, ortak gider alacağının tahsili istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın 294. maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK’nın 297/2. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen
borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Yine, HMK’nın 298/2. maddesi gereğince de, gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün birbirine uyumlu olması gerekir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2009/19-109 Esas – 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas – 1992-4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Somut olayda, 26/12/2018 tarihli kısa kararın verildiği duruşma tutanağında, “HMK 345. maddesi uyarınca iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen tefhim oldu”, gerekçeli kararda ise “…Yargıtayda 8 gün içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi” denilmek sureti ile verilen hükmün tabii olduğu yasa yolu ve süresi açısından fark yaratılmak sureti ile çelişki oluşturulduğu anlaşılmakla, şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 24/06/2019 günü oy birliği ile karar verildi.