YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/5790
KARAR NO : 2019/446
KARAR TARİHİ : 24.01.2019
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki M.K.’nın 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı … davalı … vekilleri tarafından istenilmekle, tayin olunan 22/01/2019 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davacı … ve vekili Av. … ile davalı … vekili Av. … geldi, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü;
K A R A R
Davacı vekili 01/06/2007 tarihli dava dilekçesi ile; Tapu Sicil Müdürlüğünün 08/08/2000 gün 5436 yevmiye numarasında kayıtlı resmi senet ile vekil eden tarafından satın alınarak adına tescil edilen … ilçesi, … Deresi mevkiinde kain 2218 ada 216 parsel sayılı taşınmazın, Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 2003/1012 E. 2005/48 K. sayılı kararı ile satışa dayanak vekaletnamenin sahte olması nedeniyle iptal edildiği, bu iptal nedeniyle … 3. İcra Müdürlüğünün 2006/10715 E. sayılı takip dosyasına 17.624,36 TL ödemek zorunda kaldığı ve zararının oluştuğundan, iptal edilen tapusunun değeri ve icra takip dosyasına ödediği miktarın tazminini istemiş fazlaya dair haklarını saklı tutarak dava değeri olan 740.625,00 TL üzerinden nisbi harcı yatırmıştır
Davacı vekili, aynı istemler ile davalı sıfatı ile …’na karşı dava açmış, her iki dava birleştirilmek suretiyle yargılamaya devam olunmuştur.
Davalı …’nın istemi üzerine dava, … Sigorta Anonim Şirketine ihbar olunmuştur.
Mahkemece, fotoğrafı değiştirilmiş nüfus cüzdanının ve buna göre düzenlenen vekaletnamenin aldatma kabiliyeti olduğundan, noterin, noterce düzenlenen vekaletname ile satış yapan tapu memurunun dolayısıyla Hazinenin kusursuz sorumluluğu ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairenin 23/06/2015 gün ve 2015/6340 E. – 6315 K. sayılı kararı ile bir kısım temyiz itirazlarının reddine, bir kısım temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan yargıtay ilamında özetle; “…) Davacı vekili tarafından davalı Noter … yönünden yapılan temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda;
Noterlerin hukukî sorumluluğunu düzenleyen 1512 sayılı Noterlik Kanununun 162. maddesine göre; “Stajiyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.
Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajiyer veya noterlik personeline rücu edebilir.”
Görüldüğü üzere, noterlerin hukukî sorumluluğunu düzenleyen anılan maddede kusurdan sözedilmemiş olduğundan, noterlerin bu göreve ilişkin kişisel sorumlulukları, kusursuz sorumluluk esasına göre düzenlenmiştir.
Anılan madde uyarınca noterlerin sorumluluğu için noterin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin görevleriyle ilgili bir eylemleri olmalı; bir zarar bulunmalı; zarar doğuran eylem hukuka aykırı olmalı ve zararla eylem arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Kusursuz sorumluluk şeklinde düzenlenen noterin sorumluluğu, ancak zarar ile uygun nedensellik bağının kesildiğinin kanıtlanması durumunda ortadan kalkacaktır. Yani zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurunun veya mücbir sebep halleri gibi illiyet bağını kesen bir durumun varlığının kanıtlanması halinde sorumluluktan kurtulunabilecektir (Tekinay S., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt …, 1985 İst., Sayfa 764 vd; … B., Noterlerin Hukuki Sorumluluğu ve Kusursuz Sorumluluk, Yargıtay Dergisi, Cilt 24, Sayı 3, Sayfa 340 vd).
Uygun illiyet bağı ile belirtilmek istenen noterin veya çalıştırdığı kişilerin yaptığı noterlik işlemlerinden dolayı zarar doğmuş olmasıdır. Noterin sorumluluktan kurtulması için zararla eylem arasındaki illiyet bağının kesildiğini kanıtlaması gerekir. Bu da ancak mücbir sebebin varlığı veya üçüncü kişinin ağır kusuru veyahutta zarar görenin ağır kusurunun bulunması ile mümkün olacaktır, Kanun koyucu Noterlik Kanununun 162. maddesi ile genel nitelikteki kusursuz sorumluluk ilkeleri dışında özel bir … kanıtı getirmemiştir (…, B, a.g.e., s. 349 vd).
Yukarıda açıklanan bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, sahte olduğu anlaşılan … …. Noterliğince düzenlenen 07.08.2000 gün 32039 yevmiye numaralı vekâletnamenin, tanzimine esas olarak ibraz edilen nüfus cüzdanının sahte olduğu, …. Ağır Ceza Mahkemesinin 2001/586 E. – 2006/982 K. sayılı dosyasında aldırılan 26.07.2004 tarihli Adli Tıp Kurumu raporundan anlaşıldığından, zarar ile eylem arasındaki illiyet bağının üçüncü kişinin ağır kusuru ile kesildiğinden, davacı vekilinin noter olan davalı gerçek kişiye yönelik 1512 sayılı Kanunun 162. maddesine dayalı tazminat isteminin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2) Davacı vekilinin davalı … hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Davalı …’nun, 2218 ada 216 parsel sayılı taşınmazın malikleri … ve İfakat Kara tarafından … …. Noterliğince düzenlenen 27.08.2000 tarih 30825 yevmiye numaralı vekâletname uyarınca taşınmazın satışı için yetkilendirildiği, bu vekâletname uyarınca … adına düzenlenen ve iğfal kabiliyeti bulunan sahte nüfus cüzdanı kullanılarak aynı noterlikçe düzenlenen ve altındaki imzanın …’na ait olmadığından sahte olduğu anlaşılan 07.08.2000 gün ve 32039 yevmiye numaralı vekâletname uyarınca tapu sicilinde yapılan satış işlemine ilişkin olarak davalının, zararın meydana gelmesinde dahili veya kusuru bulunmadığından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının da reddine karar vermek gerekmiştir.
3) Davacı vekilinin, TMK’nın 1007. maddesi uyarınca …, … ve … Müşteşarlığının sorumluluğuna ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
Dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine göre açılan tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat niteliğindedir. Davanın saptanan bu niteliğine göre husumetin Hazineye yöneltilmesi zorunludur. Ancak; davacı dava dilekçesinde davalı olarak …, … ve … Müşteşarlığına husumeti yönelterek dava açmıştır. Davacının asıl dava etmek istediğinin bu kamu kurumları değil … olduğu belirgin olup yargılama sırasında husumet yöneltilen kamu kurumları, … vekili tarafından temsil edilmiş bulunmaktadır. Bu nedenle ortada belirgin bir biçimde temsilde yanılma hali bulunduğundan bu durumun mahkemece re’sen gözetilmesi ve davanın usûlünce gerçek hasma yönlendirilmesi için davacı tarafa olanak sağlanması ve …, … ve … Müşteşarlığının davada taraf sıfatı bulunmadığından, bu kamu kurumları aleyhine açılan davanın husumet nedeni ile reddi gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır. (HGK.2010/7-70-86 sayılı kararı)
Ayrıca; Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, ayın hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Somut olayda; dava dışı … ve İfakat Kara adına tapu siciline kayıtlı taşınmaz, … tarafından, … adına … …. Noterliğince düzenlenen 27.08.2000 tarih 30825 yevmiye numaralı vekaletname ve …’nun kimlik bilgileri kullanılarak aynı noterlikte 07.08.2000 gün ve 32039 yevmiye numaralı vekâletname düzenlettirilip, bu vekâletname kullanılarak tapu memurluğu tarafından düzenlenen resmi senet uyarınca davacıya satıldığı, satış için kullanılan vekaletnamenin sahte olduğu anlaşıldığına göre, davacının zararına neden olan olay ve işlemler zincirinin, dava dışı …’in tapu maliklerinin yetkili vekilleri olan …’nun kimlik bilgilerine ulaşarak sahte nüfus cüzdanı düzenlemesi ve bu bilgileri kullanarak sahte vekaletname çıkartması ve bu belgeler sonucunda tapu müdürlüğüne müracaatla resmi senet tanzim ettirmek suretiyle … ve …’ya ait taşınmazı satmasıdır. Bu şekildeki eylem nedeniyle oluşan zarar, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklandığından, tehlike sorumluluğuna dayalı kusursuz sorumluluk şeklinde düzenlenen TMK’nın 1007. maddesi uyarınca Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının kesilmediği ve tapu kaydının iptali nedeniyle TMK 1007. maddesi uyarınca Devletin kusursuz sorumluluğu bulunduğunun kabulü zorunlu olduğu gözönüne alınarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi de usûl ve kanuna aykırıdır.” denilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sırasında davacı vekili 30/11/2017 tarihli duruşmada dava dilekçesinde taşınmaz değeri ve icra dosyalarında yapılan giderlerin talep edildiğini, dava dilekçesinde belirtilen değerin tahmini değer olduğunu, alınan bilirkişi raporunda tapu iptali ve tescil davasının kesinleştiği tarih itibari ile taşınmaz değerinin 903.750,00 TL olarak belirtildiğini, bu değerin ve davacı tarafça icra dosyasında ödenmek zorunda kalınan 17.625,00 TL’nin tahsilini talep ettiklerini bildirmiş, daha sonra eksik olan harç giderini de tamamlamıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda;
…-Davalı … yönünden davanın reddine,
2-Davalılar …, … ve … Müsteşarlığı yönünden husumet nedeniyle davanın reddine,
3-Davalı … yönünden davanın kabülüne, tapu iptal ve tescil davasının kesinleştiği tarih itibariyle 903.750,00-TL arsa bedeli ve davacı tarafça icra dosyasına ödenmek zorunda kalınan 17.625,00-TL olmak üzere toplam 921.375,00-TL tazminatın davalı Hazineden alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davacı … davalı … vekilleri tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmiştir
Dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece … dışındaki davalılara karşı açılan davalar hakkında bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik yoktur. Ancak davacının dava dilekçesinde 740.625,00 TL tazminat talebinde bulunmuş, mahkemece davanın reddine dair verilen kararın temyizi üzerine hüküm Dairemizce bozulmuş, bozma sonrası yapılan yargılama sırasından davacı vekili 30/11/2017 tarihli duruşmada ıslah talebinde bulunmuş, mahkeme de davacının ıslah talebini dikkate alarak Hazineye karşı açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
“Bozmadan sonra ıslah yapılıp, yapılamayacağı” hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki içtihat uyuşmazlığının giderilmesi amacı ile içtihatların birleştirilmesi gündeme gelmiş, konu Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda değerlendirilmiş ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 06/05/2016 tarih ve 2015/… Esas – 2016/… sayılı kararı ile “Her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E. 1948/3 K. sayılı YİBK’nın değiştirilmesine gerek olmadığına” karar verilmiştir.
Buna göre, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları gereğince bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu nedenle, belirsiz alacak davası niteliği bulunmayan eldeki davada da; davacının Dairemizin bozma ilamından sonraki ıslah talebi dikkate alınarak hüküm kurulması doğru değildir .
Bundan başka mahkemece bozma ilamına uyularak arsa niteliğindeki taşınmaza emsal metodu kullanmak sureti ile değer belirlenmesi gerektiğinin düşünülmesi doğru ise de;bilirkişilerce emsal alınan taşınmazın değerlendirmeye esas alınan satış tarihi itibariyle imar planı içine alınıp alınmadığı, imar parseli olup olmadığı, belediye hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı, yararlanmakta ise hangi hizmetlerden yararlandığı, etrafnın meskun alan olup olmadığı,fiili imar uygulaması sonucu oluşan imar parseli mi, yoksa imar planına dahil olmakla birlikte olduğu gibi bırakılan kadastro parseli mi olduklarının ilgili Belediye İmar Müdürlüğü ile Tapu Müdürlüğünden sorulmamış, değerlendirmeye esas alınan resmi satış akit tablosu ,tapu kütük sayfası, Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değeri getirtilmemiş, bilirkişilerce şehir haritası üzerinde dava konusu taşınmaz ile emsal olarak incelenen taşınmazın konumu da gösterilmemiş, emsal taşınmazın dava konusu taşınmaza göre hangi özelliklerinden dolayı daha değerli kabul edildiği açıklanmamış olduğundan taşınmazların özellikleri açısından yapılan kıyaslamaların doğru olup olmadığı, taşınmazın değerinin yöntemine uygun biçimde belirlenip belirlenmediği denetlenmeden hüküm kurulmuştur
Bu nedenle, mahkemece arsa niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazların eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan … payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re’sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporunun da denetlenmesi, emsal alınan taşınmaz/taşınmazların satış tarihi, davalı taşınmazın ise değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
Ayrıca davacı dava dilekçesi ile icra dosyasında ödemek zorunda kaldığı bedelin tahsilini istemiş ve mahkemece bu yönde karar verilmişse de; hükme esas alınan bilirkişi raporunda icra dosyasında tahsilat yapılmadığı bildirilmiş olmasına rağmen mahkemece icra dosyası getirtilip davacının bu dosyada ödeme yapıp yapmadığı, yapmışsa ne kadar ödeme yaptığı denetlenmeden hüküm kurulmuş olması da doğru değildir
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle davacı … davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 2037,00.-‘er TL vekalet ücretinin kendisini vekil ile temsil ettiren davacı … davalıya karşılıklı verilmesine temyiz harcının istek halinde iadesine 24/01/2019 günü oybirliği ile karar verildi.