Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2018/4529 E. 2019/4880 K. 17.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4529
KARAR NO : 2019/4880
KARAR TARİHİ : 17.09.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar Hazine, Orman Yönetimi ve … tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
.. parsel sayılı çamlık nitelikli, sırasıyla 14518,25 m² ve 1366,82 m² yüzölçümündeki taşınmazlar, belgesizden, edinme sütununda “evvelce bir bütün oldukları, kimden geldikleri ve kim tarafından zilyet ve tasarruf edildiğinin bilinemediği ve çamlık vasfında oldukları, fakat …… istimlak haritasının uygulanması sonucu 4 sayılı parsel ile ayrılan kısmın karayolu istimlak sahasında kaldığı ve istimlak bedelinin ödendiğine dair ilgili kurum tarafından herhangi bir belge gönderilmediğinden hak kaybını önlemek amacıyla Hazine adına tesbitlerinin yapıldığı” açıklamasıyla Hazine adına tesbit edilerek 30.12.2008 ilâ 28.01.2009 tarihleri arasında ilân edilerek itirazsız kesinleşmiş ve tapu siciline tescil edilmişlerdir.
Davacı vekili, 31.10.2011 havale tarihli dava dilekçesi ile dava konusu taşınmazların Sulh Hukuk Mahkemesinin 1974/39 E – 1974/168 K sayılı kararı ile tapu siciline tescili oluşan ve intikaller ile müvekkilinin maliki olduğu 05.12.1994 tarih ve 45 cilt, 7 sayfa, 1 sıra sayılı 19840 m² yüzölçümlü tapu kaydının kapsamında kaldığını iddia ederek tapu kayıtlarının iptali ve davacı müvekkili adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, eylemli orman olduğundan dayanak tapu kaydının tek başına yeterli olmadığı, başlangıçtan beri kaydın geçersiz olduğundan süreye bağlı olmaksızın iptal edilebileceği, taşınmazın eylemli orman olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı … vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin, 03.06.2014 tarih, 2014/2551 E.- 6075 K. sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma ilamında: ”Mahkemece, dava konusu taşınmazın eylemli orman olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmüştür. Şöyle ki; HMK’nın 114/1-i maddesi uyarınca aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması hali olumsuz dava şartı olarak düzenlenmiştir. Dava şartı, istek olmasa bile re’sen gözönüne alınması gerekir. Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.02.1974 tarih 1974/39 E. – 168 K. sayılı kararı ile kazandırıcı zamanaşımı şartlarının davacının yararına oluştuğu gerekçesiyle 19840 m²’lik taşınmazın tesciline karar verildiği ve kararın 20.01.1975 tarihinde kesinleştiği, bu kararın tescil davasının davacısının akdî veya kanunî halefleri yararına olarak tescil davasının davalıları Hazine, Orman Yönetimi ile Köy Tüzel Kişiliği arasında kesin hüküm oluşturduğu halde, mahkemece bu yön gözetilmeden davanın reddi yönünde hüküm kurulması doğru değildir.
Bu nedenle, öncelikle …. Genel Müdürlüğüne husumet yaygınlaştırılmalı, kamulaştırma haritası getirtilmeli, daha sonra önceki bilirkişi dışında seçilecek bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, dayanılan 05.12.1994 tarih ve 45 cilt, 7 sayfa, 1 sıra sayılı tapu kaydının oluşumuna esas sulh hukuk mahkemesi kararının eki tescil krokisi ve karayolları kamulaştırma haritası uygulanmalı, dava konusu taşınmazların bu tescil krokisi ve kamulaştırma haritası kapsamında kalıp kalmadığı belirlenmeli, kamulaştırma kapsamı içinde kalan taşınmazlara ilişkin olarak bedel ödenip ödenmediği araştırılmalı, kamulaştırma bedeli ödenmediğinin tespiti halinde tescil krokisi kapsamında kalan taşınmazlar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra yapılan yargılama neticesinde; davanın kabulü ile, ….mevkiinde bulunan 225 ada 3 ve 4 nolu parselde kayıtlı Hazine adına tescil görmüş taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı … adına tapuya kayıt ve tesciline; fen bilirkişinin 12.03.2015 tarihli rapor ile krokilerinin hükmün eki sayılmasına, tescil kroki sınırını belirten kırmızı çizgili alan içinde bulunan (A) (B) (C) (D) (E) (G) (H) harfleriyle gösterilen alanın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş hüküm davalılar Hazine, Orman Yönetimi ve … tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesi uyarınca 10 yıllık süre içinde açılan tapu kaydının iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile daha sonra dava tarihinde kesinleşen, aplikasyon ve 1744 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yıllarında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu ve 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile değişik 2/B uygulaması vardır.
Mahkemece 13.12.2017 tarihli celsede ”davanın kabulü ile, ….. bulunan 225 ada 3 ve 4 nolu parselde kayıtlı ….. Hazinesi adına tescil görmüş taşınmazın tapu kaydının iptali ile … adına tapuya kayıt ve tesciline” denilmesine rağmen, gerekçeli kararda ayrıca kısa karara ek olarak ”Fen bilirkişi ….2.03.2015 havale tarihli rapor ile krokilerinin hükmün eki sayılmasına, tescil kroki sınırını belirten kırmızı çizgili alan içinde bulunan (A) (B) (C) (D) (E) (G) (H) harfleriyle gösterilen alanın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline” karar verilmiş olup bu hali ile kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmuştur.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, 6100 sayılı HMK’nın 298. (1086 sayılı HUMK’nın 388.) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu 6100 sayılı HMK’nın 297/2. (1086 sayılı HUMK’nın 389.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada 1086 sayılı HUMK’nın 381. maddesinin son fıkrasının 6100 sayılı HMK’nın 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukukî varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargının, hâkimin ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
10.04.1992 tarihli 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı ile kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni oluşturacağı; bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile karar verebileceği öngörülmüştür. Değinilen ilke ve kanun hükümleri gözardı edilerek kısa kararla çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalılar Hazine, Orman Yönetimi ve Karayolları Genel Müdürlüğünün temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre sair hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 17/09/2019 gününde oy birliği ile karar verildi.