YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4480
KARAR NO : 2019/5894
KARAR TARİHİ : 15.10.2019
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Yörede 2009 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında çekişmeli ….. köyü, 102 ada 1 parsel sayılı 7508482,09 m² yüzölçümündeki taşınmaz, orman vasfıyla Hazine adına tespit edilmiş olup, aynı şekilde tapuda kayıtlıdır. Davacı 16.05.2011 tarihli dava dilekçesiyle 102 ada 1 parsel sayılı taşınmaz içinde kalan yaklaşık 6000 m²’lik yere kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği iddiasıyla dava açmış ve kendisi ile birlikte ……adına tescilini talep etmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüyle 102 ada 1 numaralı orman parselinin, krokide (A) harfi ile gösterilen toplam 2.885,62 m² alanın tapusunun iptali ile, bulunduğu adanın son parsel numarası verilmek sureti ile davacılar adına 1/2 hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hükmün temyizi üzerine Dairemizin 2012/6400 – 13126 sayılı kararıyla “Her ne kadar; mahkemece dava, 3402 sayılı Kanunun 12. maddesi gereğince 10 aylık süre içinde açılan tapu iptali ve tescil davası olarak kabul edilmiş ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, yörede yapılan orman tahdidinin 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanunla değişik 4. maddesi gereğince yapıldığı ve 24.03.2009 – 22.04.2009 tarihleri arasında kısmî ilâna çıkartılarak 23.04.2009 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. O halde, dava açma süresinin, 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanunla değişik 4. maddesine göre 30 gün olduğu kabul edilmesi gerekir.
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kanunun 4/3. maddesi; “Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti kadastro ekibi tarafından yapılır ve bu durum ekip tarafından iki ay önce Orman Genel müdürlüğüne bildirilir. Buna karşılık iki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenmemesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu kanun hükümlerine göre yürütülür.
Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.” şeklinde iken 22.02.2005 gün 5304 sayılı Kanun ile sözü edilen üçüncü fıkra değiştirilmiş ve aynı maddeye 4, 5 ve 6. fıkralar eklenmiştir. Bu değişiklikte 3. fıkra “Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tesbiti kadastro ekibi tarafından yapılır. Ancak; çalışmalarda kadastro ekibine Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilatınca görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren 7 gün içinde iştirak ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması halinde çalışmalar re’sen devam ettirilir.” şeklini almış, eklenen 5. fıkra ise “Çalışma alanındaki ormanların bu ekipçe sınırlandırılma ve tesbitleri yapılarak otuz günlük kısmi ilana alınır. Bu alanlarda orman kadastrosu yapılmış sayılır” şeklindedir.
Yine, 27.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5831 sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile 6831 sayılı Orman Kanununun 7. maddesinin birinci fıkrasının sonuna; “Ancak, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre, belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonlarınca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır” cümlesi eklenmek suretiyle 6831 sayılı Kanun hükümleri 3402 sayılı Kanun hükümleri ile uyumlu hale getirilmiştir.
Yukarıda belirtilen yasaların getirdiği bu yeni düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında; dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca orman kadastro çalışmalarının yapıldığı, kadastro ekiplerince dava konusu taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edildiği ve kamu malı niteliğini kazandığı, 3402 sayılı Kanunun 16/D maddesi hükmünde “Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu yasada hüküm bulunmayan hallerde, özel yasaları hükümlerine tabi olduğu”nun belirtildiği, bu nedenle ormanlar hakkında özel kanun olan 6831 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği ve 6831 sayılı Kanunun 11/1. maddesinde de orman kadastrosunun kesinleşmesinden sonra tapulu taşınmazlarda tapu sahiplerinin 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açabilecekleri hükmünün bulunduğu, bu ilkelerin H.G.K.’nın 08.06.2005 gün ve 2005/20-327-377 sayılı ve 28.06.2006 gün ve 2006/20-467-494 sayılı kararlarında da aynen benimsendiği anlaşılmakla, davacının zilyetliğe dayanarak açtığı davanın açıklanan nedenle reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” deinilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece 01/02/2012 tarih ve 2011/132- 2012/69 E.- K sayılı kararında direnilmesine, her ne kadar bozma ilamında 3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre 30 günlük hak düşürücü sürede dava açılmadığından bahsedilmiş ise de davanın 3402 sayılı Kanunun 12. maddesi kapsamında 10 yıllık hak düşürücü sürede açıldığı ve davacıların davasının haklı olduğu kanaati ile davanın kabulüne, dava konusu ….. mevkii 102 ada 1 numaralı orman parselinin, fen bilirkişileri ….. tarafından sunulan 20/12/2011 tarihli rapor ve ekinde ki krokide (A) harfi ile gösterilen toplam 2.885,62 m2’lik alanın tapusunun iptali ile, bulunduğu adanın son parsel numarası verilmek sureti ile davacı ……. oğlu … (TC:19060431464) ile dahili davacı ….. adına 1/2 hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hükmün davalı … Yönetimi tarafından temyiz üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/20-632 –2015/2690 E.-K. sayılı kararıyla”
Dava, 5304 sayılı Kanun ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4. maddesi uyarınca yapılan kadastro sonucu orman olarak tescil edilen taşınmazın zilyetliğe dayalı olarak tapusunun iptal ve tescili istemine ilişkindir.
Davacı, 102 ada 1 parsel sayılı taşınmazda çay bahçesi olarak kullandığı bölümlerin atalarından intikalen uzun yıllardır zilyetliğinde bulunduğunu, arazi kadastrosu sırasında orman vasfı ile Hazine adına tescil edildiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; 102 ada 1 parsel sayılı taşınmaz içerisindeki (A) harfi ile gösterilen bölümlerin orman sayılan yerlerden olmadığı ve davacı lehine edinme koşullarının oluştuğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalıların temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur. Yerel mahkeme önceki kararda direnmiş, direnme kararını davalı … İdaresi vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 5304 sayılı Kanun ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4. maddesi uyarınca arazi kadastro ekiplerince orman niteliğiyle tespiti yapılıp kesinleşerek, bu niteliği ile Hazine adına tapuya tescil edilen taşınmaz hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasında; uyuşmazlığın çözümünde süre yönünden, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde düzenlendiği gibi zilyetliğe ya da tapuya dayalı olarak 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılabileceği hükmünün mü, yoksa 6831 sayılı Orman Kanununun 11/1. maddesi uyarınca ancak tapuya dayalı olarak dava açılabileceği hükmünün mü uygulanacağı, varılacak sonuca göre de zilyetliğe dayalı olarak açılan eldeki davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 4/3. maddesi;
“Kadastro çalışma alanı sınırında orman bulunduğu takdirde; durum çalışmaya başlamadan iki ay önce….. bildirilir. Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit ve haritasına işaretlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir. Bu yerlerin ölçü ve harita işlemleri yukarıdaki sınırlar esas alınarak kadastro ekiplerince ikmal edilir. İki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenememesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu Kanun hükümlerine göre yürütülür. Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.” hükmünü düzenlemiştir.
22/02/2005 tarihinde 5304 sayılı Kanun ile anılan maddede değişiklik yapılmış ve 4/3. maddesi ile,
“Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti kadastro ekibi tarafından yapılır. Ancak, bu çalışmalarda kadastro ekibine, ….. taşra teşkilâtınca görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren yedi gün içerisinde iştirak ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması halinde çalışmalar re’sen devam ettirilir. Ormanla ilgili yapılan itirazların incelenmesinde kadastro komisyonuna da itiraza konu tespitlerde görev almayan…… taşra teşkilâtınca görevlendirilecek bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisi iştirak ettirilmesi zorunludur. Çalışma alanındaki ormanların bu ekipçe sınırlandırma ve tespitleri yapılarak otuz günlük kısmî ilâna alınır. Bu alanlarda orman kadastrosu yapılmış sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Belirtilmelidir ki, kanun koyucu gerek 3402 sayılı Kanunun 4. maddesinin ilk metninde, gerekse 5304 sayılı Kanun ile değişik metninde, yapılan kadastro işlemi ile bir yerin niteliğinin orman, mera, yayla ya da kültür arazisi olarak belirlenmesi sırasında uygulanması gereken usul ve sonuçlarının ilanı, ilan süresi ile hak düşürücü süreler, bu sürelerde yapılacak itirazlar yönünden hiç bir fark öngörmemiştir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 11. maddesi uyarınca kadastro müdürü, kadastro tutanaklarına göre yapılan tespitlere dayanarak, askı cetvellerini düzenler; bu cetvelleri ve pafta örneklerini müdüriyette ve ayrıca muhtarın çalışma yerinde 30 gün süre ile ilan ettirir; itirazı olanların ilan süresi içinde kadastro mahkemesinde dava açabileceklerini belirtir.
Aynı Kanun’un 12/3. maddesinde ise;
“Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz” hükmüne yer verilmiştir.
Bunun yanı sıra, 6831 sayılı Orman Kanununun 11. maddesi;
“Orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen tutanakların askı suretiyle ilanı, ilgililere şahsen yapılan tebliğ hükmündedir. Tutanak, harita ve kararlara karşı askı tarihinden itibaren altı ay içinde kadastro mahkemelerine, kadastro mahkemesi olmayan yerlerde kadastro davalarına bakmakla görevli mahkemeye müracaatla sınırlamaya ve 2. maddeye göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine …… ve hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler itiraz edebilir. Bu müddet içinde itiraz olmaz ise komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hak düşürücü süredir. Ancak, tapulu gayrimenkullerde tapu sahiplerinin, on yıllık süre içerisinde dava açma hakları mahfuzdu” hükmünü düzenlemiştir.
Maddenin düzenlemesinden taşınmaz sahiplerinin orman kadastro komisyonunca yapılan orman sınırlarına dava tarihi itibariyle 6 ay içerisinde itiraz edileceği belirtildikten sonra 6 aylık süre geçtikten sonra ancak tapulu taşınmaz sahiplerinin 10 yıllık süre içerisinde dava açabileceği belirtilmiştir. Madde metninden tapusuz taşınmaz sahiplerinin ise ancak 6 aylık sürede itiraz edebileceği (19.04.2012 tarih 6292 sayılı Kanun ile bu süre bir aya indirilmiştir) , bu sürenin hak düşürücü süre olduğu, dolayısıyla bu süreden sonra dava açamayacakları sonucu ortaya çıkmaktadır. Yani bu madde gözetildiğinde tapuya dayanarak hak iddia edenlerle, taşınmazının bulunduğu yerde kadastro çalışmaları yapılmadığı için tapusu bulunmayan, zilyetliği olan hak sahiplerinin itiraz süreleri ve hakları bakımından farklı düzenleme öngörülmüştür.
Oysa, 1961 Anayasası’nda mülkiyet hakkı “Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler” başlıklı üçüncü kısımda 36.maddede düzenlenmişken, 1982 Anayasası’nda mülkiyet hakkı daha da güçlendirilerek, “Dokunulmaz, Vazgeçilemez, Devredilemez Nitelikteki Temel Haklar Ve Ödevler” başlıklı ikinci kısımda 35.madde de düzenlenmiştir. Bundan amaç, mülkiyet hakkına gerek kişilerin, gerekse Devletin azami ölçüde özen göstermesidir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda ve diğer kanunlarda 3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre yapılacak kadastro tespitlerinde zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan davaların 30 günlük askı ilan süresi ile sınırlı olduğuna ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının olanaklı olmadığına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, sınırlayıcı hüküm bulunmadan kişinin anayasal mülkiyet hakkının özüne dokunur şekilde dava açma süresinin kadastro tutanaklarının askı ilanına çıkarılmasından itibaren 30 günlük süre ile sınırlandırılması ve bir yerin orman olmadığı bilimsel olarak saptansa dahi hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına imkan vermeyecek 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile mülkiyet hakkının elinden alınması doğru olmayacaktır.
Önemle belirtilmelidir ki, “Adil yargılanma hakkı” yalnızca Anayasa ve yargılama hukukunun önemli bir parçası olmakla kalmamış, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası antlaşmalarla da güvence altına alınmıştır.
Bilindiği üzere, 1982 Anayasasının 90. maddesine göre, usulünce yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmünde olup, kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi de adil yargılanma hakkını düzenlemiştir. Belirtilmelidir ki bir başvurunun etkin olabilmesi için başvuru konusunda öngörülen sürenin de makul olması gerekir. Askı suretiyle ilan edilip, bizzat taraflara tebliğ edilmeyen ve askıya çıkartıldığı yerde oturmayanların yapılan kadastro işleminden haberdar olmasının oldukça güç olabileceği hususu düşünüldüğünde; kadastro tutanaklarının askı ilan süresi olan 30 günlük süre ile dava açma hakkının sınırlandırılması ve kişilerin haklılığı yönündeki delillerin mahkemede tartışılmasının önünün kapatılması adil yargılanma hakkına aykırı olacaktır.
Öte yandan, …….’nin Ek -1 nolu Protokolü mülkiyet hakkını garanti altına almış ve bu düzenlemede herkesin mülkiyetine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu açıklanmıştır. Buna göre ancak; kamu yararı nedeniyle ve kanunda öngörülen koşullarla ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olmak şartıyla, kişi mülkiyet hakkından yoksun bırakılabilecektir. Temel hak ve özgürlüklerin sağlanması kadar, bu hakların etkin bir şekilde korunmasını isteme hakkının güvence altına alınması da büyük önem taşımaktadır.
Kaldı ki, yargılama aşamasında …… Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından 22.05.2013 tarih, 2012/108 Esas,- 2013/64 Karar sayılı ilam ile 31.08.1956 günlü 6831 sayılı Orman Kanununun, 05.11.2003 günlü 4999 sayılı Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6. maddesiyle değiştirilen 11. maddesinin birinci fıkrasının “Bu müddet içinde itiraz olmaz ise komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hak düşürücü süredir.” biçimindeki üçüncü ve dördüncü cümlelerinin Anayasanın 13, 35 ve 36. maddelerine aykırı görülerek iptallerine karar verilmiştir. Karar 12.07.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış, yayımdan itibaren altı ay sonra yürürlüğe gireceği düzenlenmiş olup, 13.01.2014 günü itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26.02.2014 tarihli 6527 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” 01.03.2014 tarih ve 28928 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiş ve 6527 sayılı Kanunla, 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 11. maddesinin somut davayı ilgilendiren birinci fıkrası,
“Orman kadastro komisyonlarınca alınan kararlara ilişkin düzenlenen tutanak ve haritalar askı suretiyle otuz gün süre ile ilân edilir. Bu ilân ilgililere şahsen yapılan tebliğ hükmündedir. Tutanak ve haritalara karşı itirazı olanlar; askı tarihinden itibaren otuz gün içinde kadastro mahkemelerinde, kadastro mahkemesi olmayan yerlerde kadastro davalarına bakmakla görevli mahkemelerde dava açabilirler. İlân süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kararlara ilişkin düzenlenen tutanak ve haritalar kesinleşir. Orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen tutanak ve haritaların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukukî sebeplere dayanarak Hazine hariç itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” şeklinde değiştirilmiştir.
Bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; 102 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 10.03.2009 tarihinde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4. maddesi uyarınca yapılan arazi kadastrosu sırasında senetsizden ve orman vasfı ile Hazine adına tespit edildiği, ilan edilen tutanağın itiraz olmadığından 23.04.2009 tarihinde kesinleştiği ve Hazine adına çap kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacı, kadastrodan önceki zilyetliğe dayalı olarak16.05.2011 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
3402 sayılı Kanunda tespit edilen taşınmazın niteliğine göre farklı hak düşürücü sürelerin uygulanmasını öngören açık bir hüküm bulunmadığı gibi 6831 sayılı Orman Kanununun 11. maddesinde yapılan yeni düzenlemeye göre de; tutanak ve haritaların kesinleştiği tarihten itibaren Kadastro Kanununun 12/3. maddesindeki on yıllık hak düşürücü süre içerisinde tapuya dayalı olsun veya olmasın kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayalı olarak dava açılabilir.
Bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.11.2006 tarih, 2006/20-619 Esas- 2006/665 Karar sayılı ilamında da benimsenmiştir.
O halde; Yerel Mahkemenin kadastrodan önceki zilyetlik sebebine dayalı olarak 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesi uyarınca hak düşürücü süre içerisinde davanın açıldığının kabulü yerindedir.
Ne var ki, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları özel dairece incelenmemiş olup, dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.” gereğine değinilerek dosyanın dairemize gönderilmesine karar verilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede orman kadastrosu 5304 sayılı Kanun ile değişik 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince yapılmış, çekişmeli taşınmaz orman sınırları içinde bırakılmıştır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve adına tescil kararı verilen kişi yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu belirlenerek yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 7139 sayılı Kanununun 33. maddesi uyarınca Orman Yönetiminden harç alınmasına yer olmadığına
15/10/2019 günü oy birliği ile karar verildi.