Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2018/2973 E. 2018/6829 K. 25.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2973
KARAR NO : 2018/6829
KARAR TARİHİ : 25.10.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 01/09/2014 tarihli dava dilekçesinde… ili, … ilçesi, Koparan köyü 408 sayılı parselde kayıtlı 35.500 m² yüzölçümündeki taşınmazın 1/25 hissesini müvekkilinin 21/11/2012 tarihinde satın aldığını, ancak müvekkiline… Valiliğince taşınmazın tesis kadastrosu sırasında sehven 35500 m² olarak yazıldığı, 3402 sayılı Kanunun 41. maddesi uyarınca yüzölçümünün 3.550 m² olarak düzeltilmesi gerektiğinin bildirildiğini, müvekkilinin taşınmaz üzerindeki pay oranı dikkate alındığında iktisap ettiği tarihteki 1.420/35500 m²’nin zeminde karşılığının olmadığını ve hissesinin 142/3550 m²’ye düştüğünü bundan dolayı Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihi itibariyle rayiç değer üzerinden hesaplanacak bedel üzerinden şimdilik 12.780,00 TL tazminatın satın alma tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsilline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacıların tazminat bedelini bir önceki malikten talep etmeleri gerektiğini, husumet itirazında bulunduklarını, davanın süresinde açılmadığını, idarenin olayda kusurunun olmadığını, Devletin tapu sicilinin tutulmasından dolayı sorumluluğu kusursuz sorumluluğa tabii ise de kanunun bunu illiyet bağı şartına bağladığını, tazminat istenebilmesi için hukuka aykırı eylem ile arasında uygun illiyet bağının kesilmemiş olması gerektiğini, davacıların dava konusu taşınmaz üzerinde dikkatsiz ve özensiz davrandığını, davalı müvekkili kurumun TMK’nın 1007. maddesince sorumluluğuna ilişkin eylemi ile zarar arasındaki nedensellik bağını kestiğini davalı kurumun davacıların zararından sorumlu tutulamayacağını bildirerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapuda kayıtlı taşınmazın yüzölçümünde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yapılan düzeltme sonucu taşınmazın yüzölçümünde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Dosya kapsamından tazminata konu 408 parsel sayılı taşınmazın, 1953 yılında yapılan tapulama çalışmasında tarla niteliğiyle ve 35.500 m² yüzölçümü ile dava dışı 3. kişi adına tespit edilmişken, 1960 yılında hükmen gerçek kişiler adına tescil edildiği, davacının taşınmazın 1/25 hissesini 21/11/2012 tarihinde satın alma yoluyla edindiği, taşınmazın tapu kaydına 05/03/2013 tarihinde “yüzölçüm hatası vardır” şerhi konularak akabinde 16/07/2014 tarihinde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yüzölçümünün 3500 m² olarak düzeltilmesine karar verildiği, eldeki davanın ise 17/11/2014 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun “Sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” hükmünü içermektedir.
Burada Devlete yüklenen sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Maddede yer alan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamdadır.
Bundan başka, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak, birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, kadastro kayıtlarından kaynaklanan hatalardan da TMK’nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Zira, kesinleşen kadastro işlemi sonrasında, bu işlem esas alınarak tapu sicili oluşturulmaktadır. Bu itibarla, tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; sınırlarının zeminde sabit olduğu anlaşılan davacılara ait parselin yüzölçümünün kadastro sırasında fazla miktarlı olarak tespit edilip, bu haliyle tapuya tescil edilmesi ve sonrasında bu hatalı işlemin düzeltilmesi ile davacının tapulu parselinin yüzölçümünün, parseli satın aldığı tarihe göre azaldığı anlaşılmaktadır. Şu hale göre, davacının zararının oluştuğu ve bu zararın tazminini TMK’nın 1007. maddesi uyarınca Devletten isteyebileceklerinin kabulü gerekir. Zira, az yukarıda da belirtildiği gibi tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır. (HGK’nın 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 – 2009/517 ve 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 – 2010/318 sayılı kararları da bu yöndedir)
Ayrıca zarar, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yapılan düzeltme işleminin tapu kaydına işlenmesinden önce 41. madde uygulamasının kesinleşmesi ile doğacağından, dava açabilmek için 41. madde uygulamasının tapuya işlenmesini beklemek gerekli olmadığı gibi zarar hesabı da 41. madde uygulamasının kesinleştiği tarihe göre yapılmalıdır.
Hal böyle olunca, mahkemece taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle taşınmazın eksilen yüzölçümünün gerçek değeri ve davacının hissesine düşen miktar belirlenerek karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 25/10/2018 günü oy birliği ile karar verildi.