Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2018/1151 E. 2019/1318 K. 28.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/1151
KARAR NO : 2019/1318
KARAR TARİHİ : 28.02.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili 11/05/2015 tarihli dava dilekçesi ile, … ilçesi, … köyü 971 parsel sayılı taşınmazın vekil edeni adına kayıtlı iken … …. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/743 E. – 2014/110 K. sayılı kararı ile taşınmazın 2473,43 m2 ile 6247,25 m2’lik kısmının tapusunun iptal edilerek … niteliğiyle … adına teciline karar verildiği, Yargıtay tarafından hükmün onanması sonucu 24.04.2015 tarihinde kesinleştiğini belirterek, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak üzere 5000,00.-TL tazminatın tapu iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikle davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiş; 24/11/2015 tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile fazlaya dair haklar saklı kalmak üzere tazminat miktarını 183.134,28.-TL’ye yükselttiğini belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 28.05.2015 havale tarihli cevap dilekçesi ile, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün olmadığı, davanın nisbi harca tâbi olup dava değerinin düşük gösterildiğini, eksik harcın tamamlanması gerektiğini, davanın mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren … yıl içinde açılmadığı için zamanaşımına uğradığını, Hazinenin kusurlu veya kusursuz sorumluluğunun olmadığını, iptal işlemi ile oluşan zarar arasında Hazinenin illiyet bağı bulunmadığını, dürüstlük ilkesinin ihlâl edildiğini, istenen tazminat miktarının fahiş olduğunu, mahkemece alacağa hükmedilecekse dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile ıslah talebi ile birlikte 183.134,28.-TL tazminatın tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarih olan 24/04/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı vekilleri tarafından temyizi üzerine Dairenin 07/06/2016 gün ve 2016/1632 E. – 6430 K. sayılı ilamıyla bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma ilamında [4721 sayılı TMK’nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ”Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.” hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türüdür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/… – 383 E. – 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/… – 349 E. – 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK’nın 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; 1977 yılında yapılan kadastro çalışmalarında tespit ve tescile tâbi tutulan taşınmazın, sonradan 2008 yılında yapılan … kadastro çalışmaları sırasında kısmen … sınırları içerisine alındığı, … tahdidinin kesinleşmesi üzerine … Yönetimi tarafından açılan tapu iptali ve tescil davası sonucu taşınmazın … tahdit sınırları içerisinde kalan kısımlarının tapusunun iptali ile bu kısımlarının … vasfı ile … adına tesciline karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Tüm bu işlemler nedeni ile oluşan zararın da kadastro işlemlerinden kaynaklandığı ve TMK’nın 1007. maddesi anlamında tazmini gerektiği muhakkak olup, zararın tazmini gerektiğine ilişkin mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmedir ki, Medenî Kanunun 1007. maddesinde sözü edilen zarar gerçek zarar olup, burada gerçek zarar; tapunun kısmen iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idi ise, aynı durumun yeniden tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. – 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. – 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. – 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği yani taşınmazın tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihtir. Davanın niteliğine göre tazminat miktarı belirlenirken, öncelikli konu, gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin hesaplanması olup, arazi niteliğindeki taşınmazlarda, başka deyişle tarım alanlarında net gelir esas alınarak, arsa niteliğindeki taşınmazlar için ise, emsal karşılaştırması yapılarak değer belirlenmelidir. Oysa, mahkemece taşınmazın arsa mı yoksa arazi mi olduğu konusunda  yöntemine uygun araştırma yapılmamış, taşınmazın etrafının meskun mahal olup olmadığı, belediyenin hangi hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı hususları araştırılmamıştır.
Bakanlar Kurulunun Yargıtayca kısmen benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanan ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
Taşınmaz belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/… sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır. Bu hususlar belediye başkanlığından ve diğer ilgili mercilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
Buna göre, taşınmazın niteliği arsa olarak belirlenir ise, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihi olan tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihten önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re’sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulundan denetlemeye olanak veren, dava konusu taşınmaz ile emsal alınan taşınmazları birarada gösterir kadastro paftası getirtilmeli, dava konusu taşınmaz ile emsal alınan taşınmazların konumunun uydu fotoğrafları üzerinde göstermesi sağlanmalı, bilimsel verileri içeren, emsal ile tazminat istemine dayanak taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin karşılaştırıldığı rapor alınmalı, alınan emsal ile tazminata konu taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, tazminata konu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Şayet taşınmazın niteliği arazi olarak belirlendiği takdirde ise; arazi niteliğinde bulunan taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı, iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tazminat istemine konu taşınmazın değeri, 24/04/2015 tarihine göre hesaplanmalı, bu şekilde taşınmazın değeri belirlenerek gerçek zararlar saptanmalı ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.] hususlarına değinilmiştir.
Bozma sonrası yapılan yargılama sonucu davanın kabulü ile Hazineden 168.483,54.-TL’nin 24/04/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiş; hüküm davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydı … olduğu gerekçesiyle hükmen iptal edilen taşınmaz nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, tapu iptal kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde eldeki dava açıldığına ve arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu ile değer belirlenerek hüküm kurulduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına 28/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.