Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2017/9843 E. 2020/2262 K. 30.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/9843
KARAR NO : 2020/2262
KARAR TARİHİ : 30.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı gerçek kişi ile davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili … köyünde bulunan 179 ada 456 ve 457 parsel sayılı taşınmazların içerisinde mirasbırakanlarından kendisine intikal eden yaklaşık 35 dönüm taşınmazın yer aldığını ve bu taşınmazlarda yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğunu ileri sürerek taşınmazların bu kısımlarının davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile kendi adına tescili istemiyle dava açmış, mahkemece dava konusu taşınmazların ifraz sonucu oluşan 179 ada 464 ve 472 parsel sayılı taşınmazlar olduğu belirlenerek davanın kabulü ile; dava konusu … ili, … ilçesu, … köyü, Kökez mevkiinde kain fen bilirkişisi …’ın 26.11.2013 havale tarihli raporunda 179 ada yeni 464 parsel sayılı taşınmazda (A) harfi ile gösterilen 25847,97 m²’lik kısım ile 179 ada yeni 472 sayılı parselde (B) harfi ile gösterilen 5158,27 m² ve (C) harfi ile gösterdiği 5815,06 m²’lik kısımlarının davalı Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile davacı … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 2014/10379 E. – 2015/301 K. sayılı kararıyla; “Mahkemece, davacının davasının kabulü ile iptali ve tescile karar verilmişse de; yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli olmadığı gibi bir takım delillerin değerlendirilmesinde de hataya düşülmüştür. Şöyle ki; davacının dava açtığı parsellerden olan 457 parsel sayılı taşınmaz, orman vasfıyla Hazine adına tapuya tescil edilmiş, sonra hükmen ifrazla 461, 462, 463 ve 464 sayılı parsellere bölünmüştür. Davacının dava açtığı yerin ise, 464 sayılı orman parseli içinde kaldığı anlaşılmış ve mahkemece dava konusu 464 parsel sayılı taşınmazın içinde kalan fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu ve davacı yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yolu ile kazanma koşullarının davacı yarına oluştuğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Oysa, davacının dava ettiği (A) harfli kısmın etrafı 464 sayılı orman parseli ile çevrili olup taşınmaz, 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesinde belirtilen orman içi açıklık konumundadır.
6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesinde açıklanan orman içi açıklık niteliğindeki yerlerle ilgili olarak gerek 26/05/1958 tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesinde gerekse 25/06/1970 günlü Resmî Gazetede yayımlanan 31/05/1970 gün ve 531 sıra nolu Orman Tahdit ve Tescil Yönetmeliğinin 33/3 ve 19.08.1974 günlü Resmî Gazetede yayımlanan 25/07/1974 tarihli Orman Kadastro Yönetmeliğinin 40/A ve 30.05.1984 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 30/1 ve 02.09.1986 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 23/1 ve 15/07/2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26/a maddelerinde “… 6831 sayılı Kanunun 17. maddesinde yer alan orman içinde bulunan doğal olarak ağaç ve ağaçcık içermeyen, genel olarak otsu bitki veya bazı durumlarda yer yer odunsu bitkiler içeren açıklıkların orman olarak sınırlandırılacağı” öngörülmüştür.
Ayrıca, bu tür taşınmazların öncesinin orman olma zorunluluğu yoktur. Zira, öncesi orman olan ve ormandan açılan taşınmazlar, 6831 sayılı Kanunun 1. maddesi ve Yargıtay uygulamaları gereği oluşan kesin içtihatlara göre zaten orman sayılmaktadır. 17. maddede tanımı yapılan olgu, öncesi orman iken açılan yerlerle beraber ayrıca [hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıkların kazanılamayacağı ilkesini içermektedir ve amacı orman bütünlüğünü korumaktır]. Bu tür yerlerin 15.07.2004 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 26/a maddesi gereğince orman olarak sınırlandırılması gerekir.
Açıklanan nedenlerle; davacının zilyetliğe dayalı olarak açtığı davada 464 sayılı parsel içinde kalan kısmın öncesi orman olmasa dahi dört tarafının orman parseli ile çevrili olduğu, orman içi açıklık niteliğinde olan bu yerin zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmaması gerekçesi ile bu parsele yönelik açılan davanın reddine karar vermek gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi kanuna aykırılık teşkil etmektedir.
Dava konusu 456 parsel sayılı taşınmaz ise ham toprak niteliği ile Hazine adına kayıtlı iken hükmen ifrazla; 458, 459 ve 460 sayılı parsellere bölünmüş, 458 ve 459 sayılı parseller gerçek kişiler adına tescil edilmiş, 460 parsel ise ham toprak olarak Hazine adına kaydedilmiştir. Yine, gerçek kişilerin açtığı davalar sonucu 460, 471 ve 472 sayılı parsellere ifraz olmuş; 471 sayılı parsel kişi adına, 472 sayılı parsel ise ham toprak vasfıyla Hazine adına kaydedilmiştir. Davacının, 456 sayılı parsel içinde olduğunu belirterek dava açtığı kısmın, ifraz sonucu Hazine adına kaydedilen 472 sayılı parsel içinde kaldığı belirlenmiş ve fen bilirkişi raporunda (B) ve (C) harfleri ile gösterilen kısımların davacı adına tesciline karar verilmiştir. Ancak, mahkemece yapılan araştırma bu taşınmazların davacılar adına tesciline karar vermek için yeterli değildir. Şöyle ki; keşif sırasında dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklardan bazıları davacının taşınmazı kullandığını, ancak bu kullanıma 15-20 yıl ara verdiğini belirtmişlerdir. Keşif sonucu ziraat bilirkişi tarafından düzenlenen raporda ise dava konusu taşınmazların yaylak olarak kullanılan yerde olduğu belirtilmesine karşın raporun sonuç bölümünde; taşınmazların Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı ifade edilerek rapor kendi içinde çelişkili hale getirilmiştir. Ayrıca, dava konusu taşınmazın tapuya kaydedildiği tarihten itibaren 15-20 yıl öncesine ait memleket haritası ve hava fotoğrafları incelenmemiş, dolayısı ile davacının taşınmazı sürekli kullanıp kullanmadığı, taşınmazın yaylak niteliğinde olup olmadığı belirlenmemiş, tanık ve yerel bilirkişi beyanları, zikredilen belgeler tatbik edilerek denetlenmemiştir. Eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulamaz.
O halde, mahkemece dava konusu 179 ada 472 sayılı parselin kök parseli olan 179 ada 456 sayılı parselin tapuya tescil edildiği tarihten geriye doğru 15-20 yıl öncesine ait memleket haritası ve hava fotoğrafları, dava konusu taşınmaz ve etrafını gösterir ve ilk defa o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ile taşınmaza bitişik ya da yakın komşu parsellerin, kadastro tespit tutanak örnekleri ve bu parsellere uygulanan tapu ve vergi kayıtları ilk oluşturulduğu günden itibaren tüm gittileri ile bulunduğu yerlerden istenerek, bu belgeler Ziraat Fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir harita-kadastro (jeodezi ve fotogrametri) mühendisi ile bir orman yüksek mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle, dava konusu taşınmaz ile çevresine uygulanıp bu belgelerde dava konusu yer belirlendikten sonra, hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelettirilip, taşınmazın niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, imar ve ihya ile zilyetliğin hangi tarihte başlayıp tamamlandığı belirlenmeli, bu belgeler ile kadastro paftası hem 1/5000 ve hem de 1/25000 ölçeklerinde eşitlenerek kadastro paftası ile düzenlenen harita, komşu ve yakın komşu taşınmazları da içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın konumunu, hava fotoğrafları ile orijinal renkli memleket haritaları üzerinde gösterir biçimde bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve bilimsel verileri içerir, topografik ve memleket haritalarından yararlanılarak taşınmazın gerçek eğim durumunu gösterir rapor alınmalı, keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin ne olduğu, imar-ihya yapılmışsa hangi tarihte başlayıp tamamlandığı, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl
sürdürüldüğü ve ekonomik amacına uygun olup olmadığı, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak sorulmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin doğruluğu yukarıda belirtilen ve gerçeğin kendisi olan belgelere dayalı olarak düzenlenecek bilirkişi kurulu raporuyla denetlenmeli, keşif sırasında taşınmazı çeşitli yönlerinden hali hazır durumunu gösterir renkli fotoğrafları çektirilip onaylanarak ve taşınmaz fotoğraf üzerinde gösterilerek dava dosyası içine konulmalı, 3402 sayılı Kanunun 14/1. maddesinde yazılı 40 ve 100 dönüm kısıtlama araştırmasının aynı maddenin, 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen ikinci fıkrası hükümleri nazara alınarak yapılması gerektiği düşünülerek, adına tescil kararı verilecek kişi ya da kişiler ile diğer mirasçılar ve onların miras bırakanları yönünden aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak tesbit ve tescil edilen taşınmaz olup olmadığı, varsa cinsi, parsel numaraları ve miktarı, tapu müdürlükleri ve ilgili kadastro müdürlüklerinden ve yine, aynı kişiler tarafından açılan tescil davası olup olmadığı hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüklerinden ayrı ayrı sorularak gerektiğinde tesbit tutanak örnekleri ve tapu kayıtları ya da tescil dava dosyaları getirtilip incelenmeli, dava konusu taşınmazın sulu ya da kuru tarım arazisi olup olmadığı konusunda (5403 sayılı Kanunun 3/j maddesi ile Taşınmaz Malların Sınırlandırma Tespit ve Kontrol İşleri Hakkında Yönetmeliğin 10. maddesinin değişik ikinci fıkrası hükümlerine göre, sulu tarım arazisi: tarım yapılan bitkilerin büyüme devresinde ihtiyaç duyduğu suyun, su kaynağından alınarak yeterli miktarda ve kontrollü bir şekilde karşılandığı araziler olarak açıklandığından) ziraat mühendisinden Kanunun amacına uygun rapor alınmalı, bundan sonra toplanan delillerin tümü ve keşifte dinlenen tanık ve yerel bilirkişilerin; davacının taşınmazı 15-20 yıl kullanmadığı şeklindeki beyanları bilirkişi raporları ile birlikte değerlendirilerek böyle bir husus varsa bunun zilyetliğin iradi olarak terki anlamına gelip gelmediği birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.” denilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davacının davasının kısmen kabul, kısmen reddine, dava konusu Kayseri ili, İncesu ilçesi, Subaşı Köyü Kökez mevkiinde kain fen bilirkişisinin 26.11.2013 havale tarihli raporunda ve yine fen bilirkişisinin 02/10/2015 havale tarihli raporunda 179 ada yeni 464 parsel sayılı taşınmazda (A) harfi ile gösterilen 25847,97 m²’lik kısma yönelik açılan davanın reddine, dava konusu Kayseri ili, İncesu ilçesi, Subaşı Köyü Kökez mevkiinde kain fen bilirkişisinin 26.11.2013 havale tarihli raporunda ve yine fen bilirkişinin 02/10/2015 havale tarihli raporunda 179 ada yeni 472 (yeni ifrazlı hali ile 501 parsel) sayılı parselde (B) harfi ile gösterilen 5158,27 m² ve (C) harfi ile gösterilen 5815,06 m²”lik kısımlarının davalı Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile davacı … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişi ile davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 2000 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile 08.05.2008 tarihinde çalışmalara başlanan ve kesinleşen evvelce sınırlaması yapılmış ormanlarda 2/B madde uygulaması vardır.
1) Davacı gerçek kişi ile davalı … Yönetiminin temyiz itirazları yönünden:
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak çekişmeli taşınmazın (A) harfi ile gösterilen bölümüne yönelik davanın reddine karar verilmesinde, yine uzman orman bilirkişi tarafından eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazın (B) ve (C) harfleri ile gösterilen bölümlerinin orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığına göre, davacı gerçek kişi ile davalı … Yönetiminin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2) Davalı Hazinenin temyiz itirazları yönünden:
Her ne kadar mahkemece, çekişmeli taşınmazın (b) ve (c) harfleri ile gösterilen bölümlerinin Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline
karar verilmiş ise de, yapılan keşif sonucu düzenlenen ziraat bilirkişi raporu ile aynı bilirkişi tarafından düzenlenen ek raporda çekişmeli taşınmaz bölümlerinin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yaylak sayılan yerlerden olduğu, taşınmazların yaylaya çıkan hayvanların yem ihtiyacını karşılamak için geçici olarak ekildiği ve taşlık vasfındaki bu taşınmazlarda ekonomik olarak tarım yapmanın mümkün olmadığı belirtilmiştir. Hal böyle olunca, davacı yararına zilyetlikle kazanma koşulları oluşmayan taşınmaz bölümleri yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgı sonucu yazılı şekilde taşınmaz bölümlerinin davacı adına tesciline karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: 1) Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişi ile davalı … Yönetiminin temyiz itirazlarının REDDİNE,
2) İkinci bentde açıklanan nedenlerle, davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 30/06/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.