Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2017/9670 E. 2018/7599 K. 27.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/9670
KARAR NO : 2018/7599
KARAR TARİHİ : 27.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 14/02/2017 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden ve duruşma talebinde bulunan davalı Hazine vekili Av. … ile karşı taraftan davacı … vekili Av. … geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, 05/11/2015 havale tarihli dilekçesi ile … ilçesi, 273 ada 15 parsel sayılı taşınmazın, sahte vekaletname ile önce …’a ondanda davacıya 20/10/1999 tarihinde satıldığını, davacının taşınmaz üzerine bina inşa ettiğini, daha sonra ilk malik … ve … tarafından … ve arkadaşları aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davası sonucunda … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/763 E. -2013/739 K. sayılı kararı ile tapunun iptaline karar verildiğini belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, daha sonra 12/05/2016 tarihinde harçlandırdığı dilekçesi ile dava değerini 434.463 TL olarak ıslah etmiş ve temerrüd tarihinden itibaren faiz istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile 434.463 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından dava konusu taşınmazın imar sonucu … adına tapuda kayıtlı iken sahte vekaletname ile taşınmazın 11/08/1999 tarihinde …’a, 10/10/1999 tarihinde …’a satışının yapıldığı, taşınmaz … adına kayıtlı iken geçek tapu malikince açılan dava sonucu … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/763 E.- 2013/739 K sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucu davanın kabülü ile dava konusu taşınmazın … adına olan tapu kaydının iptali ile … adına tesciline karar verildiği, hükmün 05/02/2015 tarihinde kesinleştiği, 05/11/2015 tarihinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
… 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/227 E. -2012/166 K. sayılı dava dosyasının incelenmesinde; katılanın… sanıkların… olduğu, sanıklar… ve oğlu olan sanık …’un katılan … aracılığı ile akraba oldukları, müştekinin uzun süre yurt dışında yaşadığı, Türkiye’ye gelmediği, sanık … ve …’un birlikte hareket ederek katılana ait bazı gayrimenkulleri satmak üzere anlaştıkları, bu nedenle … … mah. muhtarlığına, müracaat ederek katılan… adına kimlik değiştirme belgesi aldıkları, bu belge ile … Nüfus Müdürlüğüne müracaat ettikleri, … Nüfus Müdürlüğü tarafından 05/08/1998 tarihinde üzerinde…’nın kimlik bilgileri yazılı ancak üzerinde sanık…’un resmi bulunan seri C07 752396 nolu nüfus cüzdanını aldıkları, bu nüfus cüzdanı ile vekaletname düzenlettikleri ve bu vekaletname ile taşınmazları sattıkları sanıkların katılanın annesi …’ya ait taşınmazları da bu yolla satmayı düşündükleri, bu nedenle …’nın öldüğüne dair … Nüfus Müdürlüğüne bildirimde bulundukları, bu bildirimin sanık … tarafından yapıldığı, sanık …’ın da …’nın öldüğüne dair tanıklık yaptığı, bu nedenle …’nın 21/10/1960 tarihinde öldüğüne dair nüfus müdürlüğüne kayıt düşüldüğü, Sanık…’un …’nın ölüm kaydı ile … 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açtığı, …’nın veraset ilamını çıkarttığı, olayın yukarıda anlatıldığı şekilde meydana geldiği gerekçesi ile …,… hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulduğu, sanıklar… ve …’ın ölmüş olması nedeni ile bu sanıklar hakkında kamu davasının düşürülmesine karar verildiği, hükmün 10/09/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesi ve sicillerin doğru oluşturulmasından dolayı Devletin sorumluluğu Medeni Kanunun 1007. maddesinde tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğu vurgulanmıştır.
Devletin tapu sicilini düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından kaynaklanan bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı Devlete ikinci derecede değil, İsviçre’de olduğu gibi birinci derecede sorumluluk yüklenmiştir (Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer Gayrimenkul Tasarrufları, 1969, s:512 vd; Prof. Dr. Jale Akipek, Eşya Hukuku, 1972, s:303).
Devletin sorumluluğundan söz edebilmek için tapu sicilinin tutulmasında, sicil görevlisinin hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamakta; böylece Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluğun özel bir hali olarak ortaya konulmaktadır.
Burada, kusursuz sorumluluğun dayanağı, tapu siciline bağlı büyük çıkarların ve yanlış tesciller sonucunda sicile güven ilkesi yüzünden malvarlığına ilişkin hakların yeri doldurulmaz biçimde değişmesi ve bu hakların sahiplerinin onlardan yoksun kalmaları tehlikesinin varlığı ile açıklanabilir.
Gerçekten, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir.
Devletin sorumluğunun dayandırıldığı tapu sicilinin doğru tutulmasına ilişkin güvenin devamını sağlama amacı, tapu siciline güven ilkesinden daha geniş bir anlam taşımaktadır. Söz konusu ilkenin uygulanamadığı ve yolsuz tescile güvenen iyiniyetli üçüncü kişilerin kazanımlarının korunamadığı bazı durumlarda bile, onların bu yüzden uğradıkları zarardan Devlet sorumlu tutulur.
Görülmektedir ki; kusursuz sorumluluğun bir biçimi olan tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletin sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur.
Tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücu durumundaki iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar tapu sicilinin tutulmasına ilişkin yasal düzenlemelerle sınırlı olmayıp bu yasal düzenlemeler dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdür ya da memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun, her iki durumda da ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır (Dr. Lale Sirmen, Tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devlet’in sorumluluğu, …, 1976 Sh. 63 vd). Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı, tapu sicilinin tutulmasına ilişkin düzenlemelere uygunlukla sınırlı bir kavram olmayıp hukukun genel ilkelerine uygunluk da gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asıldır.
Davacı, üçüncü kişiye ait taşınmazı, elinde sahte sahte nüfus cüzdanı ve vekalet örnekleri bulunan kişiden tapu müdürlüğünde gerçekleştirilen resmi senetle almış; daha sonra taşınmazın gerçek sahibinin açtığı dava sonucu bu tescilin sahte belgelere dayalı ve yolsuz olduğu gerekçesiyle adına olan tapu kaydı iptal edilerek bedelini peşinen ödediği taşınmaz elinden alınıp gerçek sahibi adına tapuya tescil edilmiştir.
Tapudaki işlemin sahtecilik yoluyla elde edildiği ve tescilin yolsuz olarak gerçekleştiği yargı kararları ile belirgindir. Davacının zararının kaynağı ise başından beri birleşen tüm işlemlerle birlikte sağlanan bu yolsuz tescildir ve dosyada, kendisinin kasıtlı ya da kusurlu eylemiyle bu zararın gerçekleşmesine neden olduğuna ilişkin herhangi bir belirleme de bulunmamaktadır.
Dosya içeriğinden, tapu işlemi sırasında sahte belgeler kullanılarak yapılan yolsuz tescil nedeni ile davacının zarara uğradığı anlaşıldığına göre nedensellik bağının kesildiğinden söz edilemez.
Tapu müdürlüğü görevlilerinin kusurlu olup olmadığının araştırılmasına ya da kusurun varlığının kanıtlanmasına da gerek olmadığı gibi Devletin sorumluluğu için bu kusurun varlığı da aranılacak bir koşul değildir. Tapu müdürlüğünün hukuka aykırı eylem ve işlemleri ile zarar arasında nedensellik bağı bulunduğuna göre bu zarardan Devlet sorumlu tutulmalıdır.
Diğer bir anlatımla, davacının zararı, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklandığından, Devletin sorumluluğunu gerektiren nedensellik bağı vardır.
Açıklanan sebeplerle 4721 sayılı Kanunun 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin yanlış tutulmasından kaynaklanan sorumluluk şartlarının oluştuğu hususunun mahkemece kabul edilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Hazinenin bu hususlara ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Ne var ki; dava konusu taşınmaz mal arsa niteliğinde olup, arsaların bedelinin değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur.
Bu itibarla, emsal satışların değerlendirme tarihi olan tapu iptal ve tescil kararının kesinleştiği tarihteki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle zemine, yapıya da bayındırlık birim fiyatlarına göre belirlenen bedelden yıpranma payı da düşülmek suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda bu yönteme uyulmadan değer biçilmiştir.
Bu nedenle, taraflara dava konusu taşınmaza yakın bölgeden, benzer yüzölçümlü ve yakın tarihli satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi ve yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile keşif yapılarak rapor alınması ve değerlendirme tarihi olan 05/02/2015 yılında dava konusu taşınmaz ile bilirkişi kurulunca emsal kabul edilecek taşınmazların Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taşınmaza, genel deyimlerle ve piyasa rayicinden söz ederek değer biçen geçersiz bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesi, doğru görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1480,00.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine, 27/11/2018 gününde oybirliği ile karar verildi.