Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2017/5586 E. 2017/3353 K. 18.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/5586
KARAR NO : 2017/3353
KARAR TARİHİ : 18.04.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki … kadastrosuna itiraz ve tapu iptali, tescil davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 19/12/2016 gün ve 2015/4218 E. – 2016/12340 sayılı ilâmıyla onanmasına karar verilmiş, süresi içinde davacılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacılar vekili 23/06/2014 tarihli dilekçesiyle, … ili, … … mahallesinde (… köyünde) bulunan 4 parsel sayılı taşınmazın 1951 yılında yapılan tapulama ile 20.480,00 m² yüzölçümüyle müvekkillerinin murisi … adına tespit ve tapuya tescil edildiğini ve murisin bu taşınmazı 04/11/1957 tarihinde sattığını ancak … Kadastro Müdürlüğünce dava konusu parselin yüzölçümünde hata bulunduğu tespit edilerek 2006 yılında Kadastro Kanununun 41. maddesi uyarınca yüzölçümünün 24.530,00 m² olarak tapu kütüğünde düzeltildiğini, müvekkillerinin murislerinin bu yüzden taşınmazı 4.050,00 m² eksik yüzölçümü ile sattığını, müvekkillerinin bu şekilde ortaya çıkan zararından TMK’nın 1007. maddesi uyarınca Hazinenin sorumlu olduğunu ileri sürerek dava açmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacıların murisinin tespitten önce de, taşınmazı satarak devrettiği 1957 yılına kadar bu taşınmazda zilyet konumunda olduğu, tespit malikinin, zemin durumundan taşınmazın yüzölçümünün ne kadar olduğunu bilebilecek durumda olduğu, taşınmazın zemindeki durumundan dört dönümden fazla bir eksiklik olduğu da değerlendirildiğinde davacıların murisinin bu eksikliği tespit edip düzeltme talebinde bulunması gerekeceği, zira dört dönümün üzerindeki yüzölçüm farkı, bilenemeyecek veya fark edilemeyecek bir alan olmadığı,taşınmazın satıldığı 1957 yılına kadar herhangi bir itirazda ve düzeltme talebinde bulunulmadığı, tespitin yapıldığı 1951 yılının teknik koşullarına göre bir miktar yüzölçümü hatası yapılması ve bunun da her zaman düzeltilmesi mümkünken tespit malikinin yada davacıların herhangi bir düzeltme talebinde bulunmamış olmaları ve 2006 yılındaki imar uygulaması öncesi tersimat hatasının tespit edilerek düzeltilmiş olması karşısında Devletin kusursuz sorumluluğunu gerektirecek bir durum ve illiyet bağı bulunmadığı, davacıların, ancak kayıt maliki iken lehine düzeltilme yapılan şahıslar aleyhine sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak dava açabiecekleri, Hazinenin sorumluluğunu gerektirir bir durum bulunmadığı açıklanarak davanın reddine karar verilmiş, hükmün bir kısım davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 19/12/2016 tarih ve 2015/4218 E.-2016/12340 K.sayılı kararı ile onanmasına karar verilmiştir.
Bu sefer davacılardan … dışındaki davacılar tarafından süresi içinde karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Tazminat isteğine dayanak 4 parsel sayılı taşınmaz 06/04/1951 yılında yapılan tapulama çalışmasında 20.480,00 m² yüzölçümlü olarak tapuya tescil edilmiş, daha sonra 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi uyarınca yapılan düzeltme işlemiyle yüzölçümünün 24.530,00 m² olarak düzeltilmesine karar verildiği ve bu yüzölçümü değişikliğinin 11/03/2009 tarihli tescil bildirimi sonrasında tapuya tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak, birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK’nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Ancak anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğu için öncelikle bir zararın bulunması ve bu zararın tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı olması gereklidir.
Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, ayın hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Bu sorumluluğa ilişkin olarak kusursuz sorumluluk/tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanacak olup, Devlet tapu sicilinin tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan asli olarak sorumludur. Bu sorumluluktan söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında görevli memurun hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zarara neden olan sonuç arasında illiyet bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamakta, kusur yalnızca Devletin görevli memura rücu etmesi yönünden önem taşımaktadır. Bu madde ile düzenlenen Devletin kusursuz sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğu niteliğinde (HGK 05.10.1955 gün ve 1955/4-58 Esas, 1955/64 Karar sayılı; 29.06.1977 gün ve 1977/4-845 Esas ve 1977/655 Karar sayılı; 24.09.2003 gün ve 2003/4-491 Esas ve 2003/487 Karar sayılı; 19.04.2006 gün ve 2006/4-113 Esas ve 2006/205 Karar sayılı; 09.05.2007 gün ve 2007/4-212 Esas, 2007/261 Karar sayılı kararları) olduğundan, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar tapu mevzuatı ile sınırlı olmayıp, bu mevzuat dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdür ya da memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun her iki halde de ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır (Dr.Lale Sirmen, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devletin Sorumluluğu, … ,1976 Sh. 63 vd). Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı tapu mevzuatına uygunlukla sınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine uygunlukta gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asıldır.
Dava konusutaşınmazın gerçek miktarından daha az yüzölçümü ile tapuya kaydedilmiş olması nedeni ile tapu sicilinin tutulmasında bir hata olduğu,davacıların taşınmazı tapuda yazan
da küçük yüzölçümü ile satmış olmaları nedeni ile davacıların zarar uğradığı sabit olup davacıların, hem sebepsiz zenginleşme ilkesine dayanarak taşınmazı satın alan kişiye dava açmaları, hem de tapu sicilini hatalı tutan Hazineye karşı TMK’nın 1007. maddesine dayalı açma imkanları vardır, davacı bu iki yoldan birini seçebileceği gibi her iki sebebe dayanak dava açabilecektir.
Tüm bu açıklamalar sonucunda somut olaya bakıldığında; davacının TMK’nın 1007. maddesine dayalı olarak eldeki davayı açtığı, davacıların zararın tapuda yapılan düzeltme işlemi ile ortaya çıktığı gözönüne alınarak düzeltmenin yapıldığı tarih itibari ile davacıların zararının belilenmesi gerekirken aksi düşünce ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Bir kısım davacılar vekilinin karar düzeltme talebinin kabulüne, Dairemizin 19/12/2016 tarih ve 2015/4218 E.-2016/12340 K. sayılı onama ilamının kaldırılarak yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin 25/12/2014 gün ve 2014/351 E.- 2014/736 K. sayılı hükmünün BOZULMASINA 18/04/2017 gününde oybirliği ile karar verildi.