Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2017/4500 E. 2018/7178 K. 07.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/4500
KARAR NO : 2018/7178
KARAR TARİHİ : 07.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili dava dilekçesinde, özetle; davalının 10/08/2007-24/07/2011 tarihleri arasında … Sitesinin yöneticiliğini yaptığını, yeni yönetici ….’un 14/08/2011 tarihinde davalıdan yönetimi devralırken, davalının kendisine ibraz ettiği belgeleri incelediğinde hesapların tutmadığını tespit ettiğini, davalının yöneticisi olduğu siteyi zarara uğrattığını, gider olarak gösterdiği kalemleri faturalandırmadığını, usule aykırı işlemler yaptığını, davalının yönetici olduğu dönemde müvekkili siteyi toplam 19.644,36 TL zarara uğrattığını belirterek, bilirkişi raporu doğrultusunda tam ve kesin olarak belirlenecek meblağa göre netlik kazanacak olan maddi zarara ilişkin hakları baki kalmak ve arttırılmak üzere şimdilik asgari 19.644,36 TL bedelin 5.099,06 TL’lik kısmının davalıya Edremit 1. Noterliğinden 20/10/2010 tarih ve 10372 yevmiye numarasıyla gönderilen ihtarnameden; geri kalan 14.545,30 TL kısmının ise dava tarihinden itibaren işleyecek olan kanuni faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; Kat Mülkiyeti Kanununun 38. maddesine göre yönetici kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumlu ve aynı Kanunun 39. maddesine göre de kat maliklerine hesap vermekle yükümlü olduğu, yöneticinin kat malikleri kurulunca ibra edilmiş olmasının onu yöneticilik yaptığı dönemdeki usulsüz yaptığı harcamalardan ve zimmetine geçirdiği paralar nedeniyle kat maliklerine verdiği zararlardan kaynaklanan sorumluluktan kurtarmayacağı, davalının sorumluluk döneminde yapılmış olan işlerin yapım tarihi itibariyle bedellerinin 11.680,37 TL olduğunun ek raporda belirtildiği, ek raporda belirtilen miktarla gider makbuzlarında belirtilen miktar arasında önemli bir fark bulunmayıp sitenin davacı tarafça yapıldığı iddia olunan inşaat işleri yönünden herhangi bir zararının olmadığı, davacının bilirkişi raporunun değerlendirme kısmının 2. maddesinde ileri sürülen iddiaları yönünden ise davalının görevli olduğu 10/08/2007 – 24/07/2011 dönemi işletme defterinin incelenmesinden davalıya huzur ücreti adı altında bir ödemenin mevcut olmadığının anlaşıldığı, Kat Mülkiyeti Kanununun 40. maddesi göz önüne alındığında davacının iddiasının yerinde olmadığı, davacının 3-15.maddelerde ileri sürdüğü iddiaların ise 25/07/2010 tarihli genel kurul tutanağında şikayete konu olup, bu hususların gündem yapılıp yapılan açıklamalar neticesinde davalının ibra edildiği, genel kurulda açık ve ayrıntılı bir şekilde ibra edilen hususların görüşülmüş olması nedeniyle davalının sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle; davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklanan, önceki yönetici olan davalının anataşınmaz yönetimine verdiği maddi zararın tazmini istemine ilişkindir.

1- Mahkemece davalıların yöneticilik yaptıkları dönemdeki uygun olmayan gider ve işlemlerden dolayı sorumlulukları olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan inceleme hüküm kurmak için yetersiz, dayanak bilirkişi raporu ise hüküm kurmaya elverişli, denetime açık tespitler içermemektedir. Davacının yönetici olduğu dönemde kat malikleri kurulundan aldığı yetkiyle veya vekaletsiz iş görme kaidesine göre ve yetkili idareci olarak anataşınmazın yönetimine yaptığı belgeli, belgesiz harcamaların saptanıp mali kayıtlar ve yapılan işler birlikte değerlendirilerek varsa tarafların yükümlülükleri ve sorumlu oldukları miktarlar, fiili durumlar da tespit edilmek kaydıyla, davalının yöneticilik yaptığı dönemde ana taşınmazın yönetimine, tamir ve giderlerine yönelik yapılan faydalı imalat ve harcamaların belge ve delillerinin de toplanıp mahallinde keşif yapılarak, yönetimin fiziki olarak gerçekleştirdiği işlerin bedellerinin tespiti ile doğruluğu bir bütün halinde bilirkişi kuruluna incelettirilerek, davalının ödemesi gereken bir meblağ bulunup bulunmadığı tam olarak tespit edilip, tüm belge, makbuz, ödeme talimatları, banka kayıtları ve sair delillerinin ehil ve yeterli bilirkişi kurulunca incelenerek, uzman bilirkişi kurulundan denetlemeye elverişli rapor aldırılarak, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu hükümleri de birlikte değerlendirildikten sonra oluşacak sonuca göre her bir talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu gereklilikler gözardı edilerek, eksik ve yetersiz, denetime elverişli olmayan incelemeyle karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
2-6100 sayılı Hukuk Mahakemeleri Kanununun 297/2. maddesi; “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünü amir olup, buna göre hüküm fıkrasının tarafların taleplerini karşılayacak, infazda tereddüt yaratmayacak şekilde, açık ve maddeler halinde oluşturulması gerekir. Dava dilekçesinde davacının (1)’den (15)’e kadar ayrı ayrı nitelendirdiği ve miktar olarak belirttiği talep ve isteklerine yönelik olarak, hüküm fıkrasında her bir talep hakkında “red” ya da “kabul” yönünde bir hüküm kurulmamış olması, hüküm fıkrasının açık, şeffaf, uygulanabilir ve gerekçe ile uyumlu olma, talepleri tek tek karşılama ilkesine aykırı olması nedeniyle bozma sebebidir.
3-Türk Borçlar Kanununun 74. maddesi uyarınca “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” Diğer taraftan bu maddenin uygulamasına ilişkin Yargıtay uygulamasına göre, hukuk hakimi; gerek ceza hakiminin belirlediği kusur oranı ile gerekse delil yetersizliğine dayalı beraat kararı ile bağlı değil ise de sanığın isnat edilen eylemi işlemediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayalı beraat kararı ile ve o eylemin hukuka aykırılığını belirleyen mahkumiyet kararının bu yönleri ile bağlıdır. Ceza mahkemesinden verilen karar ister beraat, ister mahkumiyet olsun, maddi olguların mevcut olup olmadığı hususunda hukuk hakimini bağlar. Gerçekten de ceza mahkemeleri, hukuk mahkemelerine göre çok daha geniş imkanlara sahip olduklarından, maddi olayların tespiti konusunda hukuk hakimine ceza mahkemeleri karşısında bağımsızlık tanınamaz. (Bkz. Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu, “Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Genişletilmiş 19. Bası, sh. 494) Edremit 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/243 Esas sayılı dosyasında, davalı hakkında hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma suçundan ceza verildiği, davalı/sanığın temyiz etmemesi üzerine mahkumiyet kararının 04.07.2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtilen 74. madde düzenlemesi ve davaya konu somut olayın özellikleri ve yukarıda 1 ve 2 nolu paragraflarda yazılı bozma nedenleri de birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece davalı hakkında verilmiş ve kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunduğu gözönünde bulundurulmaksızın, yukarıda anılan 74. madde çerçevesinde davaya konu somut olayın

özellikleri değerlendirilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 07/11/2018 günü oy birliği ile karar verildi.